DÜN NEYSE BUGÜN DE ODUR

Önceki akşam Cumhurbaşkanını izledim, yaklaşık iki saatlik programda gündemdeki konulara değindi. Yangından uçakların az oluşuna, sel felaketinden koronayla ilgili son gelişmelere dek her şeyi konuştu. Konuşmasının içeriği dolu olmakla birlikte muhatapları olan gazeteci meslektaşlarımız çok zayıftı. Keşke güçlü isimleri karşısına alıp onlarla konuşsaydı. Konuşması her ne kadar dolu olsa da muhatabı olan gazeteciler aynı haber grubunun çalışanları olması nedeniyle toplum ya izlemedi ya da ikna olmadı. Bunun nedeni de meslektaşlarımızın Cumhurbaşkanının karşısında adeta ezilmeleri ve soru sorarken çekingen davranmalarıydı. Gazeteci olmama rağmen soru soran meslektaşlarımın çoğunu tanımıyordum. Bu ülkede nice adı sanı duyulan gazeteciler varken onlarla program yapması bence iyi olmadı.  Güçlü lider yanında güçlü insanlarla çalışmak zorundadır. Merhum Özal öyleydi,  güçlü insanlarla çalışırdı, o nedenle de çok başarılı oldu ve ülkeye çağ atlattı. Bir ülkede muhalefet ve medya ne kadar güçlü ise iktidar o kadar çok güzel işler çıkarır. Muhalefet ve basın zayıf olursa iktidar çok fazla iş yapmaz. Nasıl olsa eleştiri yok, demek ki yaptıklarımız yeterli deyip ağırdan alabilir. Ancak muhalefet ederken de insaflı olmak zorunda olduğumuzu unutmayalım. Sırf eleştirmek için veya yapılanlara muhalefet olsun diye muhalif olmak da doğru değil. Biz bu işin ölçüsünü kaçırıyoruz. Ya çok övüyoruz ya da her şeye muhalefet ediyoruz. İkisinin ortasını bulduğumuz zaman doğruyu yaparız.

Gerek ulusal basında gerekse yerel basında uygulanmakta olan politikalara bakınca insan üzülüyor. Taraf olduğumuz siyasi parti veya bize ekonomik destek veren siyasetçilerle ilgili haber yaparken ya çok övüyoruz ya da yerden yere vuruyoruz. Elimizi vicdanımıza koyup da bu işin doğrusu budur diyemiyoruz. Bu konuda okuyucular olarak sizlerin de sorumluluğu olduğunu unutmayınız. Siyaseten karşı olduğunuz biriyle ilgili olumlu bir şey yazılıp çizilince anında yandaş yaftasını vuruyorsunuz.  Sevdiğiniz bir siyasetçiyle ilgili olumsuz bir şey yazınca da köpürüyorsunuz. Acaba bu yazılanlar doğru mu diye araştırma gereği duymuyorsunuz. Oysaki bu işin doğrusu; yazanın kim olduğu değil, yazılanın ne kadar doğru olup olmadığıdır. Biz olaylara bakarken bu çerçevede bakmaktayız. Muhatabımız şu partili, bu partili veya eşimiz dostumuz mantığı ile değil, olayların doğruluğuna göre haber yaptığımızdan emin olabilirsiniz.
 
Toplum olarak olumsuz şeylerin yazılıp çizilmesini çok seviyoruz. Elbette ki eleştiri güzeldir, gazetecilik mesleği de bir anlamda eleştiri mesleğidir ancak eleştiri yaparken insaflı olmak zorundayız. Bazılarının yaptığı gibi her Allah’ın günü aynı siyasetçileri haber yapmak veya aleyhlerinde köşe yazmak ne akla ne de mantığa uyar. Sırf üç kuruş para alamadık diye her Allah’ın günü aynı siyasetçileri yazmak akla ziyan bir durumdur. Yanlışları yazacağız ama yapılan doğru şeyleri de takdir edeceğiz. Biz bunu yapınca bazı okurlarımız eleştirmekteler, onlara saygı duyarım ancak öyle kuru kuruya eleştirmek doğru değil. Yazılanlara bakıp doğru olanına doğru, yanlış olanına da yanlış demek zorundayız. Örneğin Lâdik Belediyesi ile ilgili üç dört gün üst üste haber yapıldığını görünce Lâdik’te iki tane iş yerimizin olması nedeniyle olayı bizzat yerinde inceledim ve sonunda yapılan haberlerin gerçeklerle uzaktan yakından ilgisinin olmadığını görüp doğrusu neyse onu haber yaptık. 

Lâdik Belediyesi, Samsun’un bütçe bakımından en zor durumda olan birkaç belediyesinden birisi. Mevcut başkan Nurhan Hanım, canla başla çalışmakta ve vatandaşla adeta küs olan belediyeyi barıştırıp halkla iç içe bir belediye anlayışı getirdi. Belediyenin kıt bütçesini fuzuli işlere ve Lâdik’teki üç beş egemenin isteklerine göre değil halkın hizmetine göre harcadı. Belediyenin kapısı halkın kapısı oldu. Kimse geriye çevrilmedi. Kibirden, gururdan uzak mütevazı bir belediyecilik sergiledi. Gece yarılarına kadar kimse görmeden birilerine özel yol yapmadı, halka hizmet etti. Halka yukarıdan aşağı bakmaya alışmış olan bazılarının hegemonyasına boyun eğmedi, işine baktı. Bu nedenle de onu yıpratmak için bu tür insanlar ellerinden geleni geriye koymadılar. 

Ancak bizim burada olduğumuzu da unutmasınlar. Bizim karakterimizin gereği olan gazetecilik anlayışımız güçlüden değil haklıdan yana olmaktır. Muhatabımız ne kadar güçlü olursa olsun haksız ise dimdik karşısında durur, doğruları haykırırız. Kendilerini ilah sanan para babaları, güç odakları kim olursa olsunlar asla yanlarında durmaz, sonuna kadar karşılarında dururuz. Bizi diğerlerinden ayıran özellik de budur. Dün Vezir dediğimize bugün paşam demeyiz, bizim için dün ne idiyse bugün de odur. Dün bebek yüzlü dediğimize bugün hısımımız demeyiz, dün neyse bugün de bizim için odur. Sanırım matlub hasıl olmuştur, bugünlük de bu kadar kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR