19 MAYIS VE SAVAŞ

19 Mayıs'ın tarihteki önemi ve Samsun'da olmamızın sebebiyle 3 gün devam eden uçak gösterilerini izledik. İzleyenlerin yüzündeki hayranlık ve gurur açıkça ortadaydı. Milli Mücadele hareketinin yıldönümünü, başladığı şehirde kutlamak için büyük, küçük herkes sokaklardaydı. Yüzlerin güldüğü, en belirgin sesin, çocuk sesi olduğu bu güzel günü geride bıraktık. Ancak tüm bu iyi niyet ve güzel görüntülerin yanı sıra ilgimi çeken başka bir şey vardı; Acaba Filistin, Bosna, Gazze gibi savaşı en iyi tanımlayabilen insanların olduğu ülkelerden, bir çocuğu alıp dün buraya getirseydik, bizim gururla baktığımız uçak gösterilerinin çıkarmış olduğu seslere nasıl tepki verirdi. Dünya'da en saf, temiz, masum sıfatlarıyla nitelendirdiğimiz çocuklara yapılan en ufak bir haksızlığı dile getirmekten kaçınmazken, yaşamı anlamaya çalışırken, kendini savaşın ortasında bulan çocukların hakkını kim arayacak? Yaşadıkları bu acı karşısında onun koruyuculuğunu üstlenecek kimse yok mu? Çocukların, kadınların, yaşlıların ölüm haberlerini suspus izlemeye ne kadar devam edeceğiz?

Tarihe baktığımızda yapılan etnik temizliği hafife alıyoruz. Oysa dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir vahşet hepimizi ilgilendirir. Bu vahşet Müslüman'a yapılıyorsa daha ilgi çekici olması gerekir. Müslüman etiketi altında suskun, aciz, helak olmuş ölülerden olmamak için, en azından bu yaşananları anlamaya çalışmamız gerek. Ümmetin bu suskunluğunun hesabını verecek olmamız aklımızdan geçmiyor. Ancak Müslüman'ım diyor ve hesap gününe inanıyorsak bu vahşete karşı bir şey yapmalı ve yaptırmalıyız. Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim çocuklar, yıkılmış evler… Bu görüntülerin film sahnesi olmadığını yaşanılan savaşın kanıtı olduğunu bilip, kişisel gelişimcilerin ağızlarından düşürmediği “empati” kelimesini bu durumda uygulayarak vahşeti biraz olsun idrak etmiş olmanın sebebiyle harekete geçmenin vakti. Dün uçakların üstümüzden geçtiği ama kimsenin korkmadığı gurur duyduğu bir ortamı tam zıttı varsayalım, uçakların düşman olduğunu ve her uçak sesinin bombayla eşanlam taşıdığını, sevdiklerimizi kaybetmenin acısı bir yana, yaşayanlarında nasıl işkencelere maruz kaldığının düşüncesi bile ürkütücü. Peki, bu ürkütücü durum karşısında ürkek mi davranmaktır beşeriyetin getirisi. Yaşananların bize de olabileceği gerçeğini unutmadan, mağdurun yanında olabildiğimiz kadar olmalıyız.

Günümüz gençleri iktidarın yapmış olduğu en ufak bir sınırlamada dahi düşünmeksizin sokaklara dökülerek hakkını aradığı bir durumda, insanlığa gösterilen haktan, hukuktan uzak davranışlara karşı da seslerini duyurabilir. Bu öneriye karşı ezberlenmiş bir söylem vardır; “Senin, benim yaptığımla kime faydası olur, uğraşmaya değmez.” Bu insanın kaçışıdır aslında. Burada herkesin bildiği ama unuttuğu bir hikayeyihatırlatmak istiyorum; 'Bir adam, sahilde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar.Niçin bu denizyıldızlarını denize atıyorsunuz?' diye sorar. Topladıklarını denize atmaya devam eden kişi, 'Yaşamaları için,' yanıtını verince, adam şaşkınlıkla, 'İyi ama burada binlerce denizyıldızı var. Hepsini atmanıza imkân yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki?' der. Yerden bir denizyıldızı daha alıp denize atan kişi, 'Bak, onun için çok şey değişti,' karşılığını verir.'                                       

Kıyıya vurmuş denizyıldızlarından bir tanesini alıp denize atmak milyonlarca denizyıldızının içinde gereksiz davranış gibi görünür ama her suya atılan denizyıldızı için değişen çok şey vardır. Elimizden geleni yapmak görevimiz.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Şeyma Taş Arşivi
SON YAZILAR