Uslamayı sevişimiz

Uslanmayanın hakkı kötektir, deriz de; bu atalar sözü olmuş dizelerin başındaki o 'nush (öğüt)' sözünü, karşımızdakini çarçabuk dövebilmek adına, 'sus' diye değiştirmeyi göz ardı etmeyiz. İşimiz, hep birilerinin susmasını istemekle yetinmek ve onları bir güzel 'uslamaktır' çünkü. O sözümüzün aslı da şöyledir hani: Nush ile uslanmayı etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayın hakkı kötektir. 

Ne olurdu herkes sussa da ben konuşsam derdi, 'uslu durmaz' kişner içimizde.
 
Ne anlatabilir ki karşımızdaki!.. Nasılsa tartışmaya geçilecek; ama ben, en sonunda haklı olmalıyım, kaygısı kemirgendir içimizde.

Meydanlara çıkıp birileri birşeyler isteyecekse, ne istediklerine bakmak bile gereksiz. Nasılsa benim derdimle hemhal değildir onlar. Hadi karşı duralım, der girişiriz. Acaba bende mi bir şeyler hep eksik kalmış da ondan mı orada olmayışımız demeyiz bir de.

Bir yerlerde 'susturularak susturmayı öğrendiğimizle' eksik kaldığımız bir şey var ortada. Hani yetiştirilmeye el verişli hale getirilişimizle, büyüdüm deyişimizle ilgili bir şey. Büyürüz, büyürüz kocaman oluruz. Karşımızdakilere bir duvar oluruz işte. Kültürümüz değil, fiziğimiz büyür; büyük olanımız neyse onu koyarız ortaya!

Örnek vermeyi pek uygun bulmuyorum; çünkü işi, çocuk boyutundan ele almayı denemek niyetinde olrak ''Çocuktur dövülür, ıslahevleri ya da cezaevlerinde arındırılır'' olaylarına yönelik bir iki kelam edeyim dedim. Ancak bir araştırmaya rast gelip de öğreniyoruz ki; ıslahevlerindeki çocuklar, yetiştirme yurtlarından kurtuluşu, kendilerini buralara attırmakta buluyormuş. Haydi bakalım, size bir yetişme manzarası... İler tutar yanı var mı bunun yazılacak!
 
Bu durumu ya da yaşananları"Çocuk Edebiyatı" açısından ele almak hoş olurdu ancak; bunca zamandır varolagelmiş, çoğunluğu Türkiye'nin Çocuk Edebiyatı'yla ilgilenmemiş, çocukları için çocuk üzerine kitap oku[ya]mamış; okullarına kitaplarla dolu kitaplık kurmak, okul kitaplıklarına kitap bağışlamak, çocuğuna ders kitabı dışında başka bir kitap almak kaygısı taşı[ya]mamış insanlardan oluşmuş bir toplum, tutup da benim yazdıklarımla mı ilgilenmeye girişecekti Çocuk Edebiyatı'yla.
 
Hem Kemalettin Tuğcu'nun öykülerinde de çocuk hep dayak yemiyor muydu zaten!..

Yalnız öykülerde mi?..

Masallardan tutun da tiyatro oyunlarına dek birçok yapıtta çocuk, hep dayak yemiyor mu?
Lütfen MEB önerili Türk Masalları'ndan birkaçını yalnız kendiniz okuyun, görün isterim. Bu tür yapıtlarla yetişmiş bir toplumun en iyi öğrendiği şey, çocuğa dayak atılması oluveriyorhaliyle.

İnsan psikolojisi, bırakın insanı, çocuk psikolojisi hatta çocuk gelişimi nedir, günümüz "Çocuk Edebiyatı" bunları destekler mi diye, belli bir azınlığın dışında, bilen var mı?
 
Hele hele, "..günümüz Türkiyesindeki çocukların okuması için seçtik," diyerek ''100 Temel Eser'' oluşturup da "Çocuk Edebiyatı" yazarlarının yapıtlarını, bu yapıtlar içine almayan ve eski toplum yaşantılarını anlatagelen yapıtları çocuklarımıza uygun gören bir Milli Eğitim Bakanlığı'nın uygulamaları da varsa işin içinde, ben neden böyle bir konu hakkında yazı yazayım ki, dedim kendime!.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR