Özlemeyi duyumsamak günü

 Bir anneler günü daha geride kalırken, biz çocukların baştan ayağa çile olan yanları da geride kalmış sayılır mı? Onlar geride kalacak mı gerçekten? Ya da anne özlemiyle zaten yaşandığında da geride kalan bir gün, daha çok özlemek günü mü oldu benim gibi olanlarde. Ne tür eylemler dahilinde anneleriyle özlem gideridiklerini düşünmeye yeltenirken özlemeyi duyumsak geldi yazıldı böylece..

 Özlemekte hiç geç kalmaz insan… Anmakta gecikmez hiç… Yola koyulmakta da ağırdan almaz. Söylenecek pek bir şey de yoktur bunlar üstüne. Bir düş atımı öteye gitmesi yeterlidir. İnsanın bir yeri kesilmiş de kanarcasına dökülür kendinden kendine. Bir dönüşlülük esastır… Kendi olma eyleminde öylece gerilen bir tel gibidir aynı zamanda; değdiği hal/durum takımına ses verir. Ses veren, kanatır.. gerilmiş keskin yüzünde biriktirdiği insanı.

 İnsan, bu yaşadığı çağda ne çok kan görüyor ve bu yazı da tutup, insanın en güzel iç-eylemlerinden birini, özlemi, kanla yıkamaya mı kalkışacak, diyebiliriniz. Çaresizliğin duyurulması mıdır kanla verilmek istenen.. o yüzden mi böyle yazılır, diyebilirsiniz. Ancak uzun uzadıya bir yazı bunu bilemez ki; bir yazı yalnızca... Yalnız, dışa doğru yasaları olan bir iç kanama olduğunu bilir özlemenin. Yüzünü geçmiş insanlar şeceresine dönük tutmaktır bu da… Solmuş uzamlar ırmağında yıkamaktır. Sanki ağlamak da iş başı edecektir de, eski ozanların gözlerinde biriktirdiğiyle kalmıştır akıtılacağı mecrasına varamadan.

 Bu bir yazı, bu bir söz; bu bir, duyumsamaya kalk borusu çaldırtan nefes; bu bir, ölü hücrelerinin izini sürme; evin tozlanmasına nasıl yol açıyorsa iç-odaların koridorlarında da var eder tozunu… Bu bir, dışta bırakılan dünyanın yitirilmiş öyküsü.

 Özlemek, ayağını sürüyerek gelir, koyulur işine ve anmak edimini taşır insana.. gerekliliği varmışçasına. Anmak, düşünmekle yükümlü kılar insanı... İç denizlerimize makarasından boşalan zincirleme bir huy edinmiş gibidir; insana bu çağda onca zincir dolanmışken ya da insan, onca zincire halka gibi eklenmişken.

 Düş[ün]mesi için insanın tutunduğu bütün hallerine kumpas kurar özlemek… Bir ses, bir koku, bir görüntü, bir ne idüğü belirsiz şeyle… Kimileyinse, yaşamımızda henüz biçimlenmemiş bir kesitle yakalar benliğimizi; bir madde aktarımına denek eder, çünkü attığı yerde geçmiş zamanlı yaşantıların dekorlarına yansıyacaktır bedenlerimiz bile.

 Yalnız, her insan böyle mi duyumsar?.. Özlemek eylemi için ortak payda haline getirmeye gayret edercesine dilimlenmiş yaşam kesitlerimiz, her koşulda aynı tutum ve biçimle mi gösterir kendini?.. Öyle ki, akıp gittiğimiz -ya da kayıp yittiğimiz de demeli buna- zamanın efendileri, bu tutum ve biçimleri de zihnimizin kullanılma(y)[anları] için ayrılan odalarına saklarlar, işe yarayacakları kanısına kapaklanarak.

 Özlemek, anmak ve düşünmek.. ardı arkası kesilmeyen bir yumak... Nasıl ve ne biçimde yürürlüğe girer insanda ki; bir şablonu da koşul olarak sunar insana. Bu eylemler, hüküm sürmeye başladıklarında; insanlar, tek bir kimliğe sahip oldurulmuş gibi davranarak mı gidermeye çalışırlar iç denizlerinde gemi yelkenlerini fırtınaya verenlerini?.. Bir anmalık, bir özlemelik, bir düşünmelik haliyle çekimlenmiş, rotası sapmış, usturlabı kırılmış, pusulası fırdöndü yaşam, bu aksaklıkları nasıl gidererek hal yoluna koyulur? Bir ses duyma ya da bir ses verme ile olur belki. Belki değil, kesinlikle sunulsa gerek.

 Yalnız, bu sese sesimizi vermek gereği yoktur sanki.. Sözcükler, yalnız sesle yoktur ki… Sözcükler, yalın sözcük olarak, sözcük haliyle, seslere yüklenmeden de ulaştırılır.. hem de ulaştırıldığı yerde bir özlem silsilesinin daha doğmasına döl vererek.. bu, sesini vermek yerine kullanılır, hatta el - parmak izi bile bırakılmadan gerçekleştirilebilendir. Bu yapılan, hiçbir duyumsamanın içten geldiği haliyle ortaya koyulamayacağı kadar yavandır. Kimileyin, manyetik titreşimlere aktarılır insanın içinde doğan bütün titremeler, ama bunlar da insan gibi titreşemez. Bu olasılık ne kadar yüksek sorusunun yanıtı için de bir istatistikçi olmak gerekmez.

 Ne çok davranış biçimi var edermiş özlemek!.. Tek tip haliyle, insanların sayısı kadar çoğalarak!.. Nitelikten çok niceliğe doğru birçoklukla sürdürür saydığım onca içlenmiş, işlenmiş duyumsamalar için... Düşünmeye taşıyan bir yazıda amacı yerine getirmek de bir özlemse ve karşılığını görecek olursa; şunu da bir yere kazımak niyetine erişmiş demek olur:

 Acaba, özlemek de insanın özlemini gidermek için gösterdiği davranışlarını ya da davranış biçimlerinden birini, geçmiş insanlar şeceresine yüzünü dönercesine, özlüyor mudur.. dönüşlülüğü esas sayan kendi kendine bir kanamalı yarada?.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR