TESLİMİYETÇİLİK

   İnsan sorumlu bir varlık olarak yaratılmıştır. İradesiyle hareket etmek gibi bir rahatlığı elbette vardır. Ancak, bu iradi insiyatifin meşru  alanı ve sınırları da Yaratan tarafından bildirilmiştir.
      İnsanın ne ile sorumlu olduğu,  sorumluluğun gerekleri yerine getirilmezse ne gibi dünyevi ve uhrevi sonuçların ortaya çıkacağı ilahi mesajlarla hatırlatılmıştır.
      Mesuliyet bilinci içinde olan insan, bunun her türlü sonucunu hesaba katarak adımlarını atar. Yaradanını tanımak ve Ona itaat etmek, yaratılanlarla ilişkilerde adalet ve merhamet üzere olmak mesuliyet bilincinin gereğidir.
     Sorumluluk sahibi olarak yaratılan insan, kendisinin sorumlu kılındığı hususları yerine getirmek zorunda değildir. İradesini kullanarak sorumluluk alanında hareket eder.
       Sorumluluk bilinci ile hareket eden ve bunların gereklerini yerine getiren kimse fıtrat gereği dünyada, ilahi müjde gereği de ahirette huzurlu ve mutlu olur.
    İradesini, sorumluluklarının hilafı doğrultusunda kullanan kimse de, dünyada ve ahirette huzursuz ve mutsuz olur.
      Mesuliyet, teslimiyeti de gerektirir. Ama, bu teslimiyet sorumsuzluk değildir. Aksine, Rabbından gelen her türlü beşeri  irade dışı olaylar karşısındaki tutumu ile, Rabbının emirlerine sadık olmaktır.
      Teslimiyet; bir tarafı ile itiraz ve sorgusuz itaat, diğer yönü ile gereğini yerine getirdikten sonra tevekkül etmektir.
     Günümüz mesuliyet ve teslimiyet anlayışı; sulandırılmış bir yapıya ve formata dönüştürülmüş, o ilahi derinlik buharlaştırılmıştır.
     Mesuliyet alanları ve sınırları grileştirilmiş, sınır ihlallerinin önemsiz olduğu anlayışı topluma pompalanmıştır. Kolaylık oluşturduğu için de bu anlayış hem teorik hem de pratik olarak çok çabuk karşılık bulunmuştur.
     Fıtrat günaha ve yanlışa müsade etmediği için, yanlış düşüncelerin ve pratiklerinin   oluşması için öncelikle haklı izahlar geliştirilerek vicdanlar ikna edilmiştir.
     Ucuzcu bir kabulle teslimiyetçilik   de çok karşılık bulan bir anlayış haline gelmiştir. Birine tabi olmak, birinden el almak ve oluşturduğu mistik alan içine girmek, çizilen alan içi aidiyet anlayışına sahip el öpenlerin, dünyevi ve uhrevi huzuru bulacağı anlayışı ve kabulü, sorumluluk ve mesuliyet duygusunu ortadan kaldırmıştır. 
     İslam'a göre, kula teslimiyet söz konusu değildir. Herkes mes'ul  ve sorumludur. Hz. Fatımaya, babanın Peygamber oluşuna güvenme buyuran Hz. Muhammed s.a.v. anlayışı, İslamın görüşüdür.
     Beşeri yaratık olan insana güven duyulur ama teslim olunmaz. İnsanın insana teslimiyeti modern köleliktir. Kölelik, mesuliyeti ortadan kaldırmaz. Hiçbir masumiyet, mesuliyet sorumluluğuna engel teşkil edip, gerekçe olamaz.
     Müslüman; sorumluluk sahibi olmalı, mesuliyetini bilerek gereklerini yerine getirmelidir. İnsana verilen özgür iradi davranış yetkisi, onun mükemmelliğinin bir sonucudur. Böyle bir ihsanın sahibi olan insan; kendi sorumluluğunu, kendi gibi bir beşere teslim edemez .
     İnsan, yaratılış gereği mesuliyet sahibidir. İradesiyle sorumluluklarını yerine getirdiği ölçüde Yaratanı katında bir değeri vardır. Mesuliyet bilincine sahip olmayıp, el alarak ve öperek beşeri bir teslimiyet içine giren insan ilahi sorumluluktan kurtulamaz. Dünya ve ahirette de huzurlu ve mutlu olamaz. 
      Müslüman; kişilere değil, dininine teslim olur. İlâhı Allah,  rehberi Hz. Muhammed, kitabı Kur'an, dini İslâm olan Müslümanın; kişilere teslim olması beklenemez. Müslüman sorumluluğu; kulluğu gerektirir. Kulluk da; Allah'a itaat ve ibadet, insanlara adaletle hizmet, canlılara da merhametle yaklaşmaktır. Sorumluluk bilinci bu değerler üzerine inşa edilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR