İnsan üzerine düşünüşler

"Ahlak, insanın kendi kendini mağlup etmesidir" diyen filozof 'Cemil Sena', "İnsanlar ve Ahlaklar" adlı yapıtının ön sözünde; insanların birbirine "acı çektirmeyen bir kişiliğe erebilmeleri için" filozoflar, ahlakçılar, peygamberler ve tarikat kurucuları gibi türlü "aydın ve ermiş kişilerin" yüzyıllardan beri çeşitli yüksek ürünler verdiklerini ve insanlara bu yönde türlü "öneri ve telkinlerde" bulunduklarını belirtir.

Bu görüşten hareketle toplumların yaşamlarında, bu düşünürlerin ortaya koyduklarının çok "belirgin biçimde uygulanmadığı" görülür. Her toplumda sayısı pek de çok olmayan "bazı kimselerin eğilim ve davranışlarında olumlu" etkiler sağlamasına karşın pek büyük bir çoğunluk, bunların izledikleri "yüce amaçların gerçek anlam ve nedenini kavrayamamışlardır".

Bunu görmek için o düşünürler gibi de olmaya gerek kalmamıştır artık. Çünkü ortada olan şu ki, "ne cennet vaatleri, ne cehennem tehditleri, ne öğüt, ne de yasaların baskısı" insanların doğal ve güdüsel eylemlerini, ahlak, prensip ve kurallara göre düzenleyebilmişlerdir.

'İnsan nedir?' sorusu üzerinden hareketle çeşitli görüşleri de bulunan Cemil Sena: "Doğa yüz binlerce yıl özene bezene, kendi yetkinlik ve yaratıcılığını insan biçiminde canlandırmıştır. İnsan, saklı ve gizli şeylerden yani bilinmeyenlerden korkmakla birlikte, onların sırlarını açığa vurmaktan da zevk alan ve bu işi ödev sayan bir yaratıktır." diyerek insanın karşıtlıklar içinden doğan çelişkilerine değinir.

Cemil Sena'nın görüşleriyle değindiğim bu insan ile ilgili düşünce uğraşı bizde, 1800 yıllarında başlayan Batı düşünürlerinin düşüncelerini tanıma olanağıyla kendini gösterir. Türk Aydınları, bu anlamda bir gecikme yaşadıklarını düşünmelerinden olsa gerek o geciken "düşünce açlığını" doyurmaya çalışırken, "bugünkü çağdaysa biz, o denli bilgi ile yalnızlaşmakta ve acizleşmekteyiz".
O birikime açlıkla saldıran insanların başında1850 yıllarında "Beşir Fuad"ın uğraşlarında tanık oluruz. Bu çabalama evresindeki düşünce akımı 1970'lere dek sürer. Ancak bu yıllar arasında yapılan düşünce girişimlerini "biz, bugün bilim ve bilgi çağında yakalayamıyoruz" ne yazık ki. O dönemin konuşmaları, yazılan yazıları bugün ile karşılaştırıldığında "çağca ileri olmamıza rağmen düşünce alanında ne denli geri gittiğimizi" görürüz.

Artık birbirimizi yalnızca nesnel dünyanın maddeleri olarak değerlendiriyoruz. Başkasının ne düşündüğünü düşünmek, ne duyumsadığını duyumsamaya çalışmak çabalarımız yok artık.

"İnsan için saadet, istemekte, işlemekte, yaratmakta ve hakim olmaktadır." diyen Cemil Sena, bize en yakın dönemde yaşamış olmasına karşın, bakış açısını her iki yönlü kullansa da kullandığı dil ve anlatım biçimiyle bizden çok ama çok yukarıdadır. "Tüketim toplumu olmanın dışladığı" görüşler çünkü bunlar. Bu sözleri de okuyunca daha çok hak vereceğinizi umuyorum:

"Birbirinin az çok aynı olduğu halde pek farklı görünen insan amaçlarının çarpışması, o denli sürekli ve aşikar bir olaydır ki, bunu nesnel olarak gözleyenler, iradelerin değişik güçleri karşısında nihayet her çeşit dini, hukuki, ahlaki değerlerin devrilmekte olduğunu ve yerlerine sürekli yenilerinin yerleşmeye başladığını görürler.

Bu savaşta nitel ve nicel bakımdan üstün olanların, sürekli kendilerinin olan şeyleri kabul ettirdiği görülür. Yenilgiye uğrayanlar ise, ister istemez kabule mecbur oldukları şeyleri, ilk fırsatta omuzlarından atmak ve kendilerindekini yaşatmak heyecanıyla yanıp tutuşurlar; unutulmaktan hiç de hoşlanmayan, dirlik ve düzenlik içinde yaşamayı, dünya nimetlerinden herkesin aynı derecede faydalanmasını sağlayacak bir cennet yaşamını tasarlayanları bile hayallerinin nasıl büyük direnmelerle karşılaştığını ve gerçekliğin nasıl bambaşka savaşlarda saklı olduğunu fark edememişlerdir."

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR