“E. VÂLİ RIZÂ AKDEMİR”/4

Hem “55 Yıl Yazan” ve hem de “Yazanı Takdir Eden” Bir Kalem:
            
* “Seni yaratan Rabbinin adıyla; Oku!.. O, keremine nihayet olmayan Rabbindir; kalem ile yazı yazmayı öğreten de O’dur. O, insana bilmediği şeyleri öğretti. Sakın okumazlık etme; çünkü insan, kendini nasîhate ihtiyacı yokmuş görmekle muhakkak azgınlık eder!..” (Kur’ân-ı Kerîm; Alak Sûresi, âyet 1-7)
* “Îmân edip iyi işler yapan, namâz kılan ve zekât verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.”  (Kur’ân-ı Kerîm; Bakara Sûresi, âyet 277)
*  “Oğlum, namâzı kıl; iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış. “ (Kur’ân-ı Kerîm; Lokman Sûresi, âyet 17)
* “Erkek ve kadından her kim mü’min (îmânlı) olarak amel-i sâlih işlerse, işte onlar Cennet’e girerler, orada hesapsız olarak, rızıklandırılırlar.” (Kur’ân-ı Kerîm; Mü’min Sûresi, âyet 40)
*  “Mümin olan erkek ve kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder, kötülükten alıyor; namâz kılar, zekât verirler; Allaha ve Resûlüne itaat ederler. İşte Allah, bunlara rahmet edecektir.” (Kur’ân-ı Kerîm; Tevbe Sûresi, âyet 71)  
*  “Allahü teâlâ sâlih amel işleyenlere Cennet’ini verecektir. Onlar küçük ve büyük günâhlardan ve kötülüklerden sakınanlardır. Senin Rabbinin affı boldur.” (Kur’ân-ı Kerim; Necm Sûresi, âyet 32)
*  “Rabbine kavuşmak isteyen bir kimse, amel-i sâlih, faydalı iş işlesin ve Rabbine ibâdet etmekte hiç ortak koşmasın.” (Kur’ân-ı Kerîm; Kehf Sûresi, âyet 110)
*  “Biz azîm-üş-şân, insan için sahifesi açılmış olarak, kendisine vâsıl olan (ulaşan) kitab (amel defteri) göndeririz.” (Kur’ân-ı Kerîm; İsrâ Sûresi, âyet 13)   
*  “Güzel bir söz; kökü yerde sabit, dalları semâda olan güzel bir ağaç gibidir. Yemişlerini Rabbinin izniyle her zaman verir. Habîs (kötü) bir söz de yerinden sökülmüş, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.”  (Kur’ân-ı Kerîm; Tibyân Tefsîri-İbrahim Sûresi, âyet: 24-26)
*  “Habîs söz söylemek, habîs adamlara lâyıktır. Habîs adamlara, habîs kelâm yakışır.”  (Kur’ân-ı Kerîm- Mevâkib Tefsîri; Nûr Sûresi, âyet: 26)
*  “İyi bir iş yapmaya niyet edip de yapamayana, tam bir iyilik yapmış gibi sevâb verilir. Niyet edip yaparsa, on mislinden 700 misline, hatta daha fazla sevâba kavuşur. Kötü bir işe niyet edip de yapmayana, yapılmış tam bir iyilik sevâbı verilir, niyet edip de yapana ise sâdece bir günâh yazılır.”,  “Îmân etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek mânâda îmân etmiş olamazsınız!”, “Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti, Müslümanları sevmek ve Müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir.” , “İnsan, dünyâda kimi seviyorsa, âhirette onun yanında olacaktır.”, “Ameller, niyete göre iyi veya kötü olur.”, “Allahü teâlâ suretlerinize ve amellerinize bakmaz; kalblerinize ve niyetlerinize bakar. Yani iyi niyetle olan amellerinize değer verir.”, “Bildiği ile amel eden kimseye Allahü teâlâ, bilmediğini öğretir.”, “Bir kimse Kıyâmette Mîzâna getirilir. Sonra her birinin büyüklüğü, gözün görebildiği uzunlukta olan doksan dokuz amel defteri getirilir. Bu defterlerde o kimsenin iyilik ve kötülükleri yazılıdır.”  (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”) 
* “İnsan kabre konulduğunda amel-i sâlihleri güzel sûrette, güzel kokulu ve güzel elbiseli olarak yanına gelir. ‘Beni bilmez misin?’ der. O da der ki: ‘Sen kimsin ki, Allahü teâlâ seni benim şu garîb olduğum zamanda bana ihsân eyledi.’ O da der ki: ‘Ben senin sâlih (amelinim) işlerinim. Korkma mahzûn olma. Biraz sonra Münker ve Nekir melekleri gelirler ve sana süâl ederler. Onlardan korkma’  der.”   (Îmâm-ı Gazâlî “r. aleyh”) 
* “Söz ola kese savaşı,söz ola kestüre başı/Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ide bir söz 
Kişi bile söz demini, dimeye sözün kemini/Bu cihân cehennemini, sekiz uçmağ ide bir söz.” (Yûnus Emre)
* “Millî dil, sâdece yaşayan nesillerin dili değildir. O, geçmiş ve geleceği ile bir milleti kucaklar. Onun için, milletler ve devletler, ‘millî dil politikalarını’ sâdece yaşayan nesillere göre değil, geçmiş ve geleceklerini de düşünerek plânlamak zorundadırlar. Halk, ‘yaşayan dille’ konuşur ve yazar, fakat aydınlar, hiç olmazsa kendi sahalarında ‘en geniş mânâsı ile millî dilini’ anlamak mecburiyetindedirler.” (S. Ahmet Arvâsî-Size Sesleniyorum)
* “Bizce şiir, mutlak hakikati arama işidir… Mutlak hakikat Allah’tır…”,  “Şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama işidir… Şiir, türlü tecelli yoluyla Allah’tan gelir; ve bütün bu perdeleri devirerek Allah’a yol açmaya doğru gider…”,  “Şâir odur ki; renk, çizgi, ses, ahenk, hacim, pırıltı, ışık, buud, hareket, eda, mânâ, her tecelliyi şiir, şiiri de Allah için bilir…”. (Necip Fâzıl Kısakürek-Çile)
* “Biz; şehîdler, yiğitler, velîler yurdu Anadolu’yu garbın tırnakları kanlı istilâcı güçlerinden yalnız toprak ve yalnız coğrafya olarak kurtardık. Ankara’nın, Afyon’un kalelerine Türk Bayrağı çektik ama îmânın bütün burçlarını teker teker yıktık. Yunan’ı İzmir’de denize döktük ama İstanbul gümrüğünden bütün kozmopolit fikirler, garbın en pespâye felsefesi, elini kolunu sallayarak girdi. Garb bizi topuyla, tüfeğiyle değil;  şapkasıyla, kitabıyla, müziğiyle tepeden tırnağa esir aldı. Devlet felsefemiz, garba kapılanmanın ve tapulanmanın yolunu araladı yarım asır…”  (Rızâ Akdemir-Türk Gençliğine Mektuplar; s. 8’den)

S
aygıdeğer Okuyucularımız!..
Bilindiği üzere, yukarıdaki başlık altındaki köşe yazılarımızda “Emekli Vâli, Şâir ve Yazar, İLESAM E. Başkanı Rızâ Akdemir” Ağabeyimizi “misafir” etmiş ve O’nun başarılarla dolu örnek hayatını özetlemiş, ardından da şiirlerinden bâzılarını aynen sunmuştuk. Bugün de O’nun “Hakkında” kaleme aldığımız bir yazımıza, sonra da “Kukul Hocamızın” bir makâlesine  ve diğer bir kadim dostu “Sn. Yavuz Bülent Bâkiler”in bir yazısına yer verelim istedik. 
9/11 Nisan 2012 günü aramızdan ayrılan “Rızâ Akdemir” için kaleme alınan bu yazılarda  aynen şöyle denilmektedir:
TAM “55 YIL” YAZAN BİR GÜZEL ADAM: “RIZÂ AKDEMİR”
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
“Türk Yurdu Dergisi”nin Ekim-2012 tarihli 302. sayısında, 11 Nisan 2012 günü râhmeti Rahmân’a kavuşan Emekli Vâli ve İLESAM Eski Başkanı, Şâir ve Yazar ağabeyimiz “Rızâ Akdemir” hakkında kaleme alınmış, Sayın “Ali Birinci” ile Sayın “Ahmet Özcan”ın makâlelerinin ardından, 23 Ekim 2012 tarihli “Türkiye Gazetesi”nde Sayın “Rahim Er”in “ilim” hakkındaki köşe yazısını okuyunca, bize de aşağıdaki satırları yazmak düştü, diyoruz…
E. Vâli Rızâ Akdemir ağabey için “Rütbet’ül ilmî ale’r rüteb (İmim rütbesi her rütbeden üstündür)” sırrına ermiş bir kimse idi dense, yerinde bir teşhistir, deriz…
Çünkü O; İslâm medeniyetinin üç büyük lisanı olan “Arapça, Farsça ve Türkçe” ile okuyup yazmanın yanında “Almancadan dilimize kazandırdığı Tercüme eserleri” ile de “millî kültür”ümüze katkıda bulunmuş, ayrıca 15 bin kitaplık bir de şahsî kütüphânesini miras olarak bırakmış; âlim, mütefekkir ve edebiyatçı bir dehâ idi.
Yukarıdaki isimler yanında Sayın Yavuz Bülent Bâkiler ile M. Hâlistin Kukul ağabeylerin kaleme aldıkları “vefa” yazıları da bu sözlerimizin bir başka teyididir.
Şahsen kaleme aldığımız “Mahalleden Bölgeye Samsun”, “Samsun’un Mânevî Mîmarları”, “Samsunlu Şâirler ve Yazarlar Ansiklopedisi”, “Yaş 65 Yolun Yarısı Eder/3” ile “Hem Okudum Hem De Yazdım/1” adını taşıyan eserlerimizde O’na ve O’nun bize yazdığı mektup ile bir şiirine, sonra da kitaplarında yer alan örnek şiirlerine yer verdik; eserlerini ve mücadelesini tanıttık. Asıl yeri ise, elbette ki “sevgi abidesi olan gönüllerimizdir; duâlar ile hayırlarla yâd eylememizdir, diyoruz ve hepinizi kalbî sevgi ve saygılarımızla selâmlıyor, selâmlıyoruz…
            * * * * *
Tam 55 yıl yazdın, millete-millet için;
Kâh “Kaymakam Bey” oldun, “Vâli”, sonra “Müsteşar”;
“Caanım Efendim”li, konuşmazdın Sen niçin?
    “Bir Gün Gelecek” dedin, içimde bin ümit var;
    “Büyük Türkiye” ile, kaldığın yere geçin!..

“Billur Damlaları” var, “İnci Tanesi” şiir;
“Sancak Beyi” hikâye, şunlar da “Tercüme”dir;
“Antoloji-Derleme”, hepsi “Üstâd” işidir;
    “Bir Gün Gelecek” dedin, içimde bin ümit var;
    “Masal Bahçesi” sizin, okuyun gül çocuklar!..

“İlim Adamı” için, “sevgi-saygı” esastır;
“Türkmenler Arasında”, “millî kültür”e hastır;
 “Türk Gencine Mektuplar”, seçilmiş-müşahhastır;
    “Bir Gün Gelecek” dedin, içimde bin ümit var;
    “15 binlik bir miras”, sayfa-sayfa dünyâlar…

Manzum piyes “Adalet”, yıllar var ki aradın;
“Şişedeki Cin” için, “Yemin”de Senin adın;
“Bir Demet Çiçek” ile, ebede uğurlandın;
    “Bir Gün Gelecek” dedin, içimde bin ümit var;
    Şu KAYIKÇI dileğin, bulur beni duâlar… 
            
Şâir ve âlim, mütefekkir ve edebiyatçı bir dehâ, Emekli Vâli, İLESAM E. Başkanı Rızâ Akdemir; bizim kendilerine imzalayıp A. Ayrancı/ANKARA adresine posta ile gönderdiğimiz “Samsunlu Şâirler ve Yazarlar Ansiklopedisi” adlı eserimiz üzerine, 19.11.2011 tarihinde kaleme aldıkları şu şiir ile karşılık vermişlerdir:
    “Bu sabah kapıma geldi eserin/İnan ki sevinçten şaşırıp kaldım
    Kalbimde yıllardır bambaşka yerin/Ta akşama kadar kitaba daldım.
Bu ne büyük azîm, ne sonsuz gayret/İçinde gittikçe büyüyor hayret
Ecdâda dûa bu… Millete hizmet/Dilerim hep kalem tutsun ellerin!..”
                * * * * *
Kadîm dostu ve dâvâ arkadaşlarından olan “M. Hâlistin Kukul”, O’nu
kaybetmenin üzüntüsüyle kaleme aldığı bir yazısında, “Ben O’na, ismiyle hiç hitap etmedim. Hep ‘Ağabey!’ dedim. Esâsen; büyüklerime, isimleriyle hitâp etmek, bana hiç hoş gelmedi/gelmiyor. Meselâ: Feyzi (Halıcı) Ağabey, Çınarlı (Mehmet) Ağabey, Nevzat (Türkten) Ağabey, Yavuz (Bülent Bâkiler) Ağabey, Bahtiyar (Vahapzâde) Ağabey, Kabaklı Ağabey, Niyazi Yıldırım Ağabey… bunlardan birkaçı…” demekte ve sonrasında ise şöyle devam etmektedir:
“Rızâ Ağabey’le ilk defa, 28 Haziran 1997’de, Niksar Belediye Başkanı Ahmet Duran Ünverdi’nin tertip ettiği “Şiir Şöleni”nde tanıştık.
Niksar Kalesi’ndeki fotoğrafımızdakilerden, artık ne Hüseyin Yurdabak, ne Halil Soyuer, ne Göktürk Mehmet Uytun ve ne de Rızâ Akdemir yaşıyor!..
Allahü teâlâ Âl-i İmrân sûresinin 185. âyetinde: ‘Her nefs ölümü tadıcıdır’ buyuruyor. Her biri, kendilerine tayin edilen zaman dilimini tamamlayıp, ardı ardına Hakk’a yürüdüler.
Hepsi güzel insanlardı!.. Hepsine, râhmetler diliyorum.
Rızâ Ağabey, bir başka güzeldi; sevgi doluydu, heyecanlıydı, fikir yüklüydü, muhabbetliydi, fedâkârdı, azîmliydi, çalışkandı. Yüksek bir İslâmî-millî şuûra sâhip , dâima kılık-kıyafetine itinâ gösteren, kibar; fikri, heyecanı kadar ve heyecanı da fikri kadar mükemmel ve makbûl, ateşli bir hatip, nezâkete numûne bir beyefendi insandı. Milletseverdi, vatanseverdi, bayrak severdi, insan severdi…
1930 yılında Rize/Anzer (Ballıköy)’de başlayan fâni hayat yolculuğu, 9 Nisan 2012’de Ankara’da son buldu…
Son defa, 23 Ekim 2010 târihinde, ‘Samsun Şiir Günleri’ münâsebetiyle geldiği
Samsun’da görüşmüştük. Rahatsızdı. Fakat, bunu, hiç kimseye belli etmek de istemiyordu. Hep neş’eliydi.
Sanıyorum, Samsun Türk Ocağı’nın merdivenlerinden inmek üzereydik. Rızâ Ağabey’le benim aramda Yavuz Bülent (Bâkiler) Ağabey vardı. Kolundan tutup ve beni kastederek, müşfik ve samimi bir ifade ile:
- Bu adamı tanıyor musun? Dedi.
Bu cümleyi dalgınlıkla söylediğini ikimiz de anlamıştık. Ben, tebüssüm ettim. Yavuz Ağabey, gayet ciddi bir şekilde, tavrını hiç bozmadan:
- Kimi? Dedi; bu adamı mı? Kim ki, bu adam?
Rızâ Ağabey, ikimizin de yüzüne baktı. Durumu hemen kavramış olacak ki, üçümüz
de gülüşerek el ele tutuşup merdivenleri indik.
O, bir kültür adamıydı. Önde yürümesini bilen nâdirler’dendi.” 
                * * * * *
Rahmetlinin bir başka kadîm dostu ve arkadaşı da “Yavuz Bülent Bâkiler”dir; Türkiye Gazetesi’nin 14/15 Nisan 2012 günlü köşe yazılarından O’nu, “Rıza Akdemir: Canım Efendim” başlıklı yazılarıyla hâtırlattı:
“Birkaç günden beri, âdeta derin bir kuyu dibindeyim. Konuşmakta, yazmakta, dinlemekte zorlanıyorum. Çünkü 57 yıllık bir dostluğun, dostluktan öte bir kardeşliğin kapısı artık bana karşı kapalı. Çünkü ben, hayatta en çok sevdiğim, dünya ve ahret kardeşim bildiğim Rıza Akdemir’i ötelere uğurladım. Benim Caanım Efendim! Çocuklarımın ‘Rıza Amcaları’ artık yok.
Onunla üniversite yıllarımın başlangıcında tanıştım. O Siyasal Bilgiler Fakültesinin birinci sınıfındaydı; ben de Hukuk Fakültesinin yeni talebelerindendim. Önce, Serdengeçti Osman Yüksel’in yazıhanesinde karşılaşıp tanıştık. Sonra, Ankara Türk Ocağındaki faaliyetler içinde olduk. Fikirlerimiz, duygularımız, öfkelerimiz, sevinçlerimiz birbirinden farksızdı. Birbirimizi sevmemiz birdenbire oldu. Sonra bu yakın dostluk birdenbire ikiye katlandı. Onun Siyasal Bilgiler Fakültesinden arkadaşı Naci Yılmaz ile, benim Hukuk Fakültesinden arkadaşlarım Agâh Oktay Güner ile Yiğit Yiğitbaşı, bir mukaddes dâvânın, yani Türk Milliyetçiliğinin sevdalıları olarak kenetlendik…
Rıza Akdemir, Sultan Abdülhamid Hân hakkında büyük cehaletleriyle ve tam bir Ermeni ağzıyla konuşanları eşekten düşmüşe benzetiyordu. Ve işin güzel tarafı belirli bir zaman sonra, Siyasi Tarih derslerimizde, Prof. Coşkun Üçok, Rıza Akdemir’in iddialarını doğrular şekilde açıklamalarda bulunuyordu…
Benim Caanım Efendim Rıza Akdemir’e siz de bir Fatiha okumaz mısınız?” (Not: Şiir ve yazıların tamamı için bkz: “Samsunlu Şâirler ve Yazarlar Ansiklopedisi (8. Baskı)-Ali Kayıkçı; Samsun 2016, s. 619-629)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR