Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

BEYAZ KUKULETALILAR

Aklımdaki yazıları yazdılar. “Ürkek güvercin“ diye başlamayı düşünmüştüm. Daha bir dolu yazı, gelip geçmişti aklımın rayından. Aklımın rayı da duyduğumdan beri darmadağın ya… Tümünü yazdılar…

                       

                        Bir serseri kurşun, aptal bir tabancayla dolaştırılıyor piyasada; tetiğe basmaya hazır bir parmak arayarak. Ve buluyor da… Namusuna tasallut eder biri, anlarım. Ya da ne bileyim işte, ekmeğini keser biri, hâneni basar ya da; derim ki “mecbur kaldın”… Buna ne diyeyim? Buna kim ne diyebilir? Böyle bir katlin bahanesi var mıdır akla uygun?

 

                        En güzel yazılardan birini, Yeni Şafak’ta,  sayın  Hüseyin Hatemi  yazdı. Hrant Dink’in ölüm haberini veren başlık da bir başkaydı Yeni Şafak’ta: “Hrantımıza kıydılar”

 

                        Canlı yayında cenaze merasimini seyrediyorum. Dini töreni yöneten Mutafyan, konuşmasının sonunda, ülkemiz için hayır dualarda bulunurken, gözleri doluyor ve ağlamaya ramak kalmış sesinin çatallı tonuyla zor bitiriyor konuşmasını. Merhum Hrant’ın eşi, Rakel hanımefendinin konuşması, dinleyen kalabalığı da ekran başındakileri de ensesinden sıcak bir elin tutup ağlatacağı türdendi. “Kanı kandan üstün tutarak kardeşlik olmaz/yapılmaz”… Hıçkırık gibi sesiyle, her “sevgili/sevgilim” dediğinde… “Sessizce konuştunuz bugün, siz de büyüksünüz…”

 

                        Yazıyı ilerletemiyorum ve bunu fark ediyorum.  Çünkü bu cinayeti duyduğumdan beri kötü hisler içindeyim. Nedense bu ölüm, yani alışık olmalıyım aslında; fakat bu sanki hepten anlamsız; saçma; hem oluşu, hem olduran çocuk, hem olduğu kişi… Kırık cümlelerle yazabiliyorum, toplayacağınızdan emin olarak. Yani diyesim o ki, asla ummadım bu cinayeti ben; konuşan birini hem de iyi şeyler söyleyen birini vurmazlar, ardında boynu bükükler koymazlar dedim. Hrant Dink’in de yazısında dediği ve beni inandırdığı gibi, “güvercinleri vurmazlar/öldürmezler” dedim… Şaşkınlığın kırıklığıdır yaşadığım yani… Yoksa ben/biz/hepimiz alışkınız “faili meşhur” “faili meçhul”lere…

 

                        Bazı sitelerde turluyorum. Sevinç çığlığı cümleler döktürüyorlar. Yakında, bu katil çocuk gibi bir beyaz kukuletayla… Evlerimize çarpı işareti koyarak ya da yıldız rozetler göğsümüzde… Msn’den tanıdığım biri, “boş kafalar kopar” cümlesini döktürmüş adının başlığında… Hazır kıta bekleyen bir güruh var demek ki…

 

                        Haberlerin dağdağasına kapılmıyorum asla. Daha öncekilerde neler olduysa o olur yine. Zaman geçer, soğur haberler; biz de “bilgilendirme kirlenmesi”yle kala kalırız. Üzeyir Garih’te böyle oldu; isim isim saymayayım işte, tümünde böyle oldu. Bu sebeple benim üzerinde durduğum şey, yok örgütlü mü örgütsüz mü teranesi değil. Düşündüren, kanımı donduran, bu kadar hazır oluşu insanların katletmeye, kendine benzemeyeni. Dolduruşa gelecek kadar boşalmış olması içlerinin. Kime döneceği belli olmayan bir salak namlunun dolaşıyor olması başımızda.

 

                        Mikrofon uzatılan bir vatandaşın dediği gibi durum aslında: “Bir ölü, yetmiş milyon yaralı…” Başın sağolsun ülkem. Seni seven bir oğlunu daha kaybettin…

 

        

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR