RİBA MI FAİZ Mİ?


Neden faiz demişler?

'Herkes faiz oranlarından şikâyetçi, biri de çıkıp demiyor ki Müslüman bir ülkede faizin ne işi var?'  Memleketimizde neredeyse her Müslümanın hatta din görevlilerinin dahi bulaştığı faiz meselesine ne zaman baktık? Ne zaman bu uluslararası bankacılık sistemine entegre olmuş, faizle, haram para ile dönen bu sistemin çarklarını konuştuk? Hacıların hocaların her gün konuşmak için yığınla meseleleri var. Neden biri de çıkıp demiyor;  kanlarımızla, Müslüman kanlarıyla yoğrulmuş defalarca Dar’ül İslam olduğunu kanıtlamış bu vatanda faizin işi ne? Yasal bahis ne ola ki? Yoksa Dünya sisteminin müsaade ettiği kadar mı Müslümanız? 

Pekâlâ, Allah'ın hududuna, Müslümanların haklarına tecavüz ederek kendi durumunu iyileştirmek(!) için bir faaliyette bulunana ne denir?  Biz Türkler Türk’üz derken aynı zamanda bir duruştan söz ederiz.  İtikadi bir duruştan, bu duruş ile “durumunu” düşünen güruhtan ayrılırız.  Buradan asıl mevzu etmeye çalıştığım konuya geleyim:  RİBA!  İsimleri değiştirilerek yeni yeni adlarıyla meşrulaştırılmaya, şirin gösterilmeye,  kılıf uydurulmaya çalışılan riba-faiz-kar payı. Tabii ki kâr payını karıştırma diyenler olabilir. Zira bu terkip birilerinin çok hoşuna gidiyor;  banka ile kâr ve zarar ortaklığı kurulduğunu, bunun bir ticaret olduğunu ileri süren zevatın.  Her nasılsa hiç de zarar etmeyen bir ortaklık.  Müşterilerine, “ Bu ay da zarar ettik, paranız azaldı.” dediği duyulmamış bir katılımlı bankacılık! Kar payı faiz değil midir? Kendini aldatmak istemeyenden gayrısı kâr payı ile faizin/ribanın aynı şey olduğunu bilebilir. Küfür sistemi muhafazakâr(!)  denilen kişilerin elindeki parayı da sistemlerine dâhil etmenin yolunu bi-ilim ulema eliyle buldu.  Bir tutar dal bulsak da biz de şu paramızı arttırsak (açıktan da faize yatıramıyorum hani)  diyen güruha da gün doğdu tabii. Zira bu bankaların çalışma usulleri incelendiğinde bankalarla aynı yolda yürüdükleri görülecektir.  Banka diyorum çünkü resmi adları katılım bankası, sloganları faizsiz bankacılık.  Hem banka,  hem faizsiz (!) Çalışma usullerinden,  Merkez Bankası'nda tutmak durumunda oldukları paralardan, ki bu paralara faiz işler, kar payı oranlarının bankaların faiz oranları ile neredeyse virgülü virgülüne aynı miktarda olmasına kadar bir banka olmuşlardır!

Neden riba denilmiyor?  Riba denildiği  vakit açıkça Allah'ın haram kıldığı bir iş olduğu anlaşılacaktır.  Faiz (fazlalık, çoğalma),  kâr payı, faide denilerek hakiki mana gizlenmeye çalışılıyor. Kuranı Kerim'de ilgili ayetlerde ribadan başka kelime kullanılmaz. Riba anlamında faiz kelimesi hiç kullanılmaz. Ribaya faiz denilmesi son zamanlarda zuhur etmiştir.  En fazla bir buçuk asırlık bir mazisi vardır.  Kar payı isimlendirmesi daha da yenidir. Türkçede evvela riba, ardından faiz, sonra kar payı vs. denmiştir.  Hülasa ribayı farklı farklı isimlendirmelerle yutturmaktadırlar.  Kadim Yahudi hileleri. Kelimelerle oynayıp mefhumların manasını saptırmaya çalışarak menfaat temin etme gayreti.  Bu isim değişiklikleri ile bu işlemin riba değil ticaret olduğunu,  ortaya çıkan fazlalığın da kar, meşru bir pay olduğunu söyleyerek şahsi faydayı merkeze oturtmuşlardır.  

Ribayı alıp vermede beis görmeyen birinin İslami bir kaygısı olabilir mi? Kim Müslümanın lehine, kim aleyhine bir faaliyet içerisinde?  Bunun tefriki yapılmadan Türkiye'nin ve âlem-i İslam'ın felahına dair hiçbir şey yapılamaz. Safların netleşmesi gerekmektedir.  Bunun için müşahhas bir ölçü var: Türk. Şartlara, mekânlara göre değişmeyen bir itikadi duruşa sahip şahsiyet.  Agâh ve dahi düşmanının tuzaklarına karşı tedbirli bir şahsiyet.  Türk’ün riba karşısındaki itikadi duruşunu tayin eden ayetlerde ve hadislerde açıkça beyan edildiği üzere;  riba alan ve veren Allah'ın hududunu çiğnemiş, Muhammed'in(s.a.v.)  dili ile kıyamet günü lanetlenmiştir.  Her riba/faiz küffarın güçlenmesine, Müslümanların gerilemesine,  alçalmasına sebep olmaktadır. Ribanın nasıl küffarı kuvvetlendirip Müslümanı nasıl zayıflattığından haberdar olmak için adına küresel sermaye/dünya sistemi denilen, hayatiyetinin  en büyük dayanağı olan ekonomik sistemin vetiresine muhtasar bir bakış yeterli olacaktır.  Bugün ekonomik refaha ulaşılmağı  hayatın yegane gayesi olarak tüm dünyaya telkin eden ve bir  üst ekonomik seviyeye ulaşmanın “iyi” olacağını  bütün gücü  ile mekteplerde, medyada ve sair aygıtları ile hemen her yerde propaganda eden küresel sermaye sahipleri riba sistemlerin devamından başka bir amaç gütmüyorlar . Zira bütün dünyadaki cari ekonomik sistemin dayanağı faizdir . 
    
Bütün dünya belli yöntemler dahilinde daha fazla borçlandırılmalıydı. Bu amaca hizmet eden her şey,  her yolsuzluk mübahtı. Tüm dünyayı  borç batağına saplayan,  zulüm beşiğine  yatırıp mışıl mışıl uyutan faiz sisteminin  işlemesi ile bilindik kıstaslar yerini daha karmaşık yapılara bıraktı. Artık zenginliğin, maddi gücün ölçüsü altın, dolar vs. değil.  En çok borçlandıran,  en çok alacağı olan,  en zengin yani.  O  halde insanlar herhangi bir şekilde faizle borçlandırılarak  esir edilmelidir. Bilhassa uzun vadeli borçlandırılarak. Çünkü vade ne kadar uzarsa faiz o kadar çok,  sisteme kölelik o kadar uzun olur.  Sistem tarafından riba alan iki sebeple borçlandırılır:  Ya borcunu ödeyememesi beklenip malına,  değerli eşyasına  el koymak ya da faizle borç aldığı miktarın anapara dışındaki miktarı kadar sistemin  gönüllü kölesi olarak çalıştırılmak için.

Bu topraklarda çok yakın zamana kadar en makbul adam borçsuz adamdı.  Riba(faiz)  yiyenler kendilerini  şeytan çarpmış (birer mecnun)’dan başka bir halde (kabirlerinden)  kalkmazlar. Böyle olması da onların: ” Alım satım da ancak riba gibidir.” demelerindendir.  Hâlbuki Allah,  alışverişi helal, ribayı(faizi)  haram kılmıştır.  (Bundan böyle)  kim Rabbinden kendisine bir öğüt gelip de (faizden) vazgeçerse geçmişi ona ve işi (hakkındaki hüküm) de Allah'a aittir. Kim de tekrar (faize) dönerse onlar o ateşin yaranıdırlar ki orada onlar (bir daha çıkmamak üzere) ebedi kalıcıdırlar. (Bakara suresi, 275) ayeti işitilir; aynı şekilde Resulullah'ın borçlanan biri için, “Allah'ım, küfürden ve borçtan sana sığınırım.” hadisi şerifi bilinirdi. Resulullah'ın(s.a.v.)  borçlu olduğu hal üzere ölen bir şahsın cenaze namazını ta ki borcu üstlenen biri çıkıncaya kadar kılmadığı da… Kaldı ki buradaki borç helal olan, meşru yoldan yapılan borçtur. Ribanın ne olduğunu anlaşılmasına dair İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin yaşadığı şu vakıa ne kadar ibret vericidir: Bir gün İmam-ı Azam ve arkadaşı dışarıda bekliyorlar. Hava sıcak. ”Burada güneşin altında durmayalım,  şu evin gölgesinde bekleyelim.” diyor İmam-ı Azam’ın arkadaşı.  İmam-ı Azam “Hayır burada bekleyeceğiz. Çünkü o evin sahibinin bana borcu var. Eğer ben o evin gölgesinde durursam bu riba olur.” Diyor. Faizin her türlüsü haramdır!  Zulmü bütün dünyada görülen böylesi  bir sistemin ayakta durması için faizle borçlandırmanın ne mühim bir yeri olduğu apaçık ortada iken, faizin kâfirin lehine,  Müslümanın aleyhine olduğu da bariz iken, sadece kendi servetini artırmak,  ekonomik durumunu iyileştirmek için riba ile borçlanan Müslümanın duruşundan bahsedilemez!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Mert Varıcı Arşivi
SON YAZILAR