Aşura'nın Düşündürdükleri

Elimizde bir din kalmış;
Sağı solu yontulmuş;
Devekuşu misali;
Tanınmaz duruma sokulmuştur.
Kaç yıldır yazıyorum;
Hicri yılbaşı zamanı geldiğinde;
Farklılıklarımı gündeme getiriyorum;
Ama her şey eski tas… eski hamam…
Hiçbir şey değişmiyor.
Veya ben değiştiremiyorum.
Sesimi duyuramıyorum.
Yalnız kurt misali dağda donduruluyorum.
Üç yıldır yepyeni bir kitap üzerinde duruyorum.
Yazıyorum;
Çiziyorum.
İnşallah yayınlandığında çok şey değişecek;
Ama eğer okunmasını sağlayabilirsek.
Yani acaba ben mi yanlış söylüyorum;
Yoksa beni dinleyenler ve okuyanlar mı?
Acaba gerilik… yobazlaşma…
“Benim gibi düşünmezsen, sana selam vermem” diyenler.
Ben öyle demiyorum.
Gidiyorum;
Anlatıyorum… anlatıyorum…
“Eh söylediklerine inanıyorsa…. Kafirsin!” diyorlar.
Yüzüme karşı.
Ben “Eyvallah” diyorum.
Yine hepsiyle dostluğumu sürdürüyorum.
Neden?
Çünkü benim bütün söylediklerimi dinlememiş ki!
Yarım saatlik sohbetimizde;
Elli yılda öğrenilenler anlatılamamış ki!
Devede kulak misali kırk yaşında bir dinleyenim;
En az otuz yıldır öğrendiklerini
yarım saatlik sohbette nasıl değiştirsin?
Kafadan atmış: “Kafir!” neye yarar!
Tutmaz ki…
Bu nedenle biz uyumlu davranıyoruz.
Ama tefsirler yazan “prof”lar;
Burunlarından kıl aldırmıyor.
Kitabındakilere itiraz mı ettin!
Hemen kara listesindesin.
 Artı sana selam yok! Selamın da alınmaz.
İşte Aşura'yı bu çerçevede düşünelim.
Bugün Cumartesi!
Dün Cum'a günü bir vaiz efendiyi dinledim.
Aşura Günü ve Çorbasının faziletlerini anlattı;
Hz Muhammed'in Hicretin gününü…
Hz İbrahim'i Nemrut ateşinin yakmadığı günü…
Hz Yusuf'un babasıyla buluştuğu günü…
Hz Hüseyin'in Kerbela'da şehadet Gününü…
Hz Adem'in Cennetten kovulduğu günü…
Daha neler… neleri;
Tuttu hepsini Aşura Günü'ne bağladı.
Aşura'nın faziletini anlattığını iddia etti.
Kardeşlerim, külliyen yalan!
Herkim faziletleri söylüyorsa kendilerine acıyorum.
Böyle bir din olmaz.
Allah cc dinimizi, Kameri aylara göre anlatmış.
Bugün kullandığımız Şemsi takvimle on gün fark atar.
Bu Aşura'nın rastladığı o Günler;
Hiç değişmiyor.
Her yıl on gün aşağı geliyoruz.
Her yıl vaazlarda aynı terane… aynı tarih…
Değerli okur dostlarım;
Ben nasıl Aşura… Nasıl Muharrem ayı düşlediğimi;
Kur'a kültüründen anladığım Muharrem'i her yıl yazdım.
Yine de yazacağım.
Ama şimdi Amerika'nın İkinci Adamı J Biden neden geldi?
Neden önce Irak'a ardından Erbil'e…
Oradan da Türkiye'ye… Oradan da…
Niçin geldi?
Acaba Suriye'ye Türkiye'den saldırtmak için mi?
Zaten Kılıçdaroğlu yükleniyor.
Erdoğan; Amerika'nın taşeronu diye…
Acaba Amerika önce Suriye deccali Beşşar Esat'ı…
Ondan sonra da kolayca İran'ı mı vuracak…
Erdoğan'a vurduracak?
Türkiye askeri müdahaleden yana değil.
Sivillerin öldürüldüğü bir ortamda gelişen insani bir vazife var.
Türkiye'nin üstlendiği tarihi kültürel sebepleri var.
Suriye deccali şiddete başvurmuş,
ordunun yanı sıra ordunun paramiliter güçlerle vurmuş,
uluslararası ceza hukuku açısından suç teşkil ediyor.
Esad rejimine göz yummak mümkün değil.
Türkiye yaptırımları Suriye halkı ile yöneticileri arasını ayırıyor.
Suyu… elektriği… gıdayı kesmeyerek,
silah ambargosu ve ablukaya odaklanarak…
 Suriye'nin konumu Irak ve Libya'dan farklı!
 Türkiye Suriye için 'bekle gör politikası' uyguluyor.”
850 km ortak hududumuz var.
İran Caferi Şiası, Suriye Alevisi Nusayrileri tutuyor.
Ama o kadar da ciddi değil.
Yani İran, Kılıçdaroğlundaki zoru dayatmıyor.
Şehid Hz Hüseyin demiş ki;
Kevser Havuzu'nun sahipleri biziz;
dostlarımızı Hz. Resulullah'ın sav kadehiyle doyuracağız;
Kevser'e şüphesiz.
Bizim Şiamız insanlar arasında en aziz yârenlerdir;
düşmanlarımız ise kıyamet günü hüsranda olanlardandır.
Nefes'ül-Mehmum, s. 219

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR