BİZİ KULLANDILAR, SİZ OYUNA GELMEYİN

 

 

Haluk Kırcı bizleri 1980 öncelerine getirdi.

Biz o günleri öğretmen iken yaşadık.

Sabahleyin kefen koltuk altında işe giderdik; akşam da eve öyle dönerdik.

Her an birilerine satılmış, kiralık gençlerle karşılaşabilirdik.

Bir yanda satılmış devrimci gençlik, hemen karşısında öylesi ülkücü gençlik…

İkisi de şehit üretiyordu:

“Devrimci Şehit” ve “Ülkücü şehit” diye…

“İslamcı Şehit” Milli Selamet"in tekelinde; ötekiler kadar güncel değildi.

 

Bir yandan da hayat pahalılığı yanında, yiyecek kuyrukları vardı.

Duyardık: Filanca mağazanın önüne margarin yüklü kamyon gelecek diye…

Hemen gece yarıları bir kg margarin için kuyruk olurduk.

Deterjan kuyrukları… O zamanlar özel oto bu kadar yaygın değildi.

Ama otobüs ve minibüs sahiplinin ellerinde benzin, mazot bidonları dolaşırlardı.

Hangi akaryakıt istasyonunda var şayiası üzerinde koşarlardı.

Demirel giderdi; Ecevit hükümeti gelirdi. Olmadı ve kuyrukları azaltamadı diye…

Yenisini dene…

Ama iktidarı Milli Selamet almasın diye de Ecevit-Demirel ittifakıyla, parlamento seçimlerinde % 10 barajı konmuştu.

 Hala sürüyor ya…

Şimdi de o barajı koyan takımların aleyhine işlemektedir ya! Kaldıracaklar…

 

Bir de şmdi utanmadan, o iki takım; CHP-MHP koro halinde:

Meclis kürsülerinde ve koridorlarında:

“Yüzde on barajı kaldırılsın”… “1980 ihtilalini gerçekleştiren Paşalar yargılansın”…

Anayasaya madde konsun: “Paşalar siyasete müdahalede bulunmasın”…

Eğer Evren Paşa yetişmeseydi, acaba dünya haritasında…

Şimdilerdeki bir Türkiye olacak mıydı?

Yoksa bir hasta adam olarak İMF"nin…,

Askeri NATO"nun… ve

Siyasi ABD"nin; AB"nin kucağında…

İsrailli doktorların oksijen çadırında yaşayacaktı!!! Yaşatılacaktı???

Allah razi olsun Evren Paşa"dan…

ve binlerce şükür onu o makama bahşeden Yüce Rabbime!

 

Şimdi ben seviniyorum:

Türkiye"yi oksijen çadırından kurtaran bugünkü iktidarın…

Osmanlı haşmeti… heybetine dönüş diriliş… yürüyüş özlemine…

Birileri çıkıp bu dokuz yıllık iktidar için diyebiliyor:

İsrail uşakları…

Amerikan uyduları…

Avrupa Birliği hayranları… diye!

Bir tek işsizlik var… bir de

Köylünün ekmeğini çıkardığı:

Fındık, mısır, tütüne sahip çıkmayışları…

Ama önceden üç-beş Ergenekoncu vardı…

Ziraat Bankası, İş Bankası, Halk Bankası, Etibank gibi…

Devlet KİTleri vardı.

Ama ne devlet! Siyasi partilerin arpalıkları…

Seçtirip parlamentoya sokamadıkları adamlarını “Yönetim Kurulu üyesi”…

Yaparak bol keseden dört sene daha besledikleri…

Üstelik bol işçi çalıştıran…

Yağlı-ballı börekleri olan şirketlerine bolca kredi…

Ama ödemezlerse hangi bankanın müdürü ses çıkarabilir?

Çıkardıysa doğru sürgün Fizan"a…

İşte böyle bir tamtakır bir devletin sahipleri vardı.

İş varı ama devlet yoktu ve…

Hasta Adam…

Beş sente muhtaç İMF kölesi vardı.

Şimdi işte ben diyorum ki:

İşsizlik var; ama Türk medyasında İMF haberleri de yok…

 

İşte bu dönemlerin has adamı Haluk Kırcı gençlere seslendi:

"Adalete hesap verdim. Asıl şimdi Cenab-ı Allah'a vereceğim bir hesap var. Şiddetle, vurarak, kırarak bir şeyleri çözmek mümkün değil. Şiddet şiddeti doğuruyor". 

Eski ülkücü…

32 yıl önce…

Bahçelievler katliamı!

Nasıl kullanıldığını anlattı…

Yeni kuşaklara:

"Bizleri kullandılar, gençler benim yaşadıklarımı göz önüne alıp, pişmanlık duyacakları işlere girmesin." diye konuştu.

 

Kırcı, cinayetleri gerçekleştirdiğinde 20 yaşında bir genç:

"Bugün o tecrübeleri yaşamış, o keşkelerin peşine düşmüş biri olarak söylüyorum. Bir insanın hayatından daha değerli bir şey olamaz.”

“Ben 'Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş demektir' diyen bir dine inanıyorum”.

Eski ülkücü, "Şiddet şiddeti doğuruyor. Şiddet sadece dışarıdan bu ülkeyi seyredenlerin işine geliyor" diyor.

 

Oyuna getirildiğini 12 Eylül darbesini yaşadıktan sonra görebildiğini anlatan Kırcı: "1970'li yıllarda tam 5 bin genç öldürüldü. 5 bin genç öldüyse, beş bin cinayet ve beş bin katil var demektir.

Benim yedi sülalemde karakol yüzü gören insan yok. Ben cinayet işledim evet, adam öldürdüm. Allah'ın yarattığı bir canı almak akıl işi mi? Değil.

Ama o öldürülen beş bin kişinin hepsinin katili ben değilim"…

"Çorum'u, Maraş'ı kim azmettirdi?

1 Mayıs 1977'yi kim planladı?"

Şimdi ETÖ olarak yargılanan özel harp operasyonları:

Haziran 1979'da MHP Genel Merkezi'ni kimler kurşunladı?

1980'de Ziraat Mühendisleri Birliği'ne kimler saldırdı?

Yıllar sonra ordunun içinde birileri hakkında dosya açıldı, kapatıldı gitti."  ZAMAN

 

'İdam kararım çıkmıştı. Asılmayı bekliyordum. Ancak...'

Abdullah Çatlı, ASALA operasyonları gündeme gelince, Kenan Evren'e bir şart da idamımın durdurulmasıymış'

Özellikle Güneydoğu'daki yargısız infazlar...

Orada da kod adı Yeşil olan Mahmut Yıldırım ve bazı insanlar kullanıldı.

Güneydoğu'da jandarma ile birlikte hareket ediyor." Ama dışlamışlar,

Bir gün Abdullah Çatlı'nın telefonu bendeydi. Telefon çaldı.

"Ben Mahmut"."Yeşil"...

Sanki orduda görevliymiş de emekli olacakmış gibi; "Abi söyle reise. Sein Nehri'nde abdest alanlara büyük saygım vardır" dedi...

Sein Nehri, ASALA"dır.

Maalesef ülkücü harekette reis enflasyonu var. Dışında kimseye reis demedim.

Hayatımı ona borçluyum.

Beni, Ankara'da Mamak'tan Ulucanlar Cezaevi'ne götürdükleri zaman, idama gittiğimden emindim. Çok sonra öğrendim. Meğer benim idam edilmemi, Çatlı pazarlık yaparak engellemiş.

Devler, Türkiye'de zaman zaman belli kilit noktalarda oturup, inisiyatif alıp sonradan da işleri ellerine yüzlerine bulaştıran güvenlik görevlileri...

Mehmet Ağar ve Mehmet Eymür…

1988 MİT raporuna bakın kimin dev olup olmadığını anlarsınız.

Bundan sonra huzurlu, normal bir hayat yaşamak istiyorum.    

Sevilay Hanım röportajı. Vatan.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR