Türkiye yeni anayasasıyla bir tarih yazacak

Türkiye, bugünkü iktidarın ülkenin kaderine hükmettiği sekiz yıldan beri kefeni yırtmış gibi gözüküyor.

Nerde o Konya"sının büyüklüğündeki küçücük Avrupa ülkelerinin beş sendine muhtaç, semasından geçen her ülke insanına avucunu açan Türkiye…

Nerde o üniversitelerinde hergün sağ-sol gösterileri eksik olmayan Türkiye…

Nerde o “İsterük! İsterük!” deyip Türkiye"nin sokaklarını aşındıran sendika kışkırtması işçi grevleri…

Nerde o her gösteride işyerlerinin camlarını, çerçevelerini indiren ve masrafını hükümetin bütçesinden ödettiren ne idüğü belirsiz ve başka ülkelerin hesabına çatışan insanların kundakçılıkları…

Artık insan haklarına saygılı, şeffaf yönetimci iktidar var. Tek partici zihniyet yok artık.

CHP"nin tek partici iktidarıyla özdeşleşen Türkiye Cumhuriyetinin makus kaderini değiştiren Demokrat Parti"nin rüzgârı bile yetmişti:

25 Mayıs 1948"de CHP grubu bir “İslam İlahiyat Fakültesi” kurulmasına karar verir.

1 Kasım"da okullara seçmeli din dersi uygulaması getirilir.

14 Ocak 1949"da başbakanlığa ilk ve muhtemelen son defa bir ilahiyat profesörü, Şemsettin Günaltay getirilir.

1 Mart 1950"de Türk büyüklerine ait türbelerin açılmasını mümkün kılan 5566 sayılı kanun kabul edilir vs.

Çanakkale Zaferinde tarih yazdıran ecdadımızın anısını her yıl canlandırma gezileri…

Tek Parti devrinde resmi heyetler, lüks vapurlara doluşup şarap ve iffetsiz ve nesepsiz kadın ziyafetleri eşliğinde Çanakkale şehit ecdadını, bugünkü Anzaklar gibi kutlarlardı.

Hiç karaya çıkmadan; vapurun güvertesinden şehitlere selam gönderirlerdi.

Sonuçta da gemi mürettebatına: "Çek evladım İstanbul"a!" diye seslenirlerdi.

1933"te daha Türk şehitliği mevcut değildi. İlk Çanakkale yürüyüşü, bir avuç genç tarafından başlatılmış oldu. Grup, 9 gün boyunca savaş alanını araştırmış, köylülerden şehit mezarlarının yerlerini öğrenmişti.

Ertesi yıl 300 kişi oldular, sonra binler, yüz binler. Zamanın CHP Genel Sekreteri Recep Peker, gençlerin aralarında para toplayarak bir Çanakkale anıtı yapma girişimleri karşısında “Bu işin sonu kötü olur” tehdidinde bulunmuştu.

18 Mart 1962"de, tarihe “Kadeş rezaleti” diye geçen olay olmuştu.

Kadeş adlı vapura doldurulan kızlı erkekli bin kadar genç, bugünkü CHP"nin çağdaş gençlik dernekleri tarafından özel olarak seçilmişti.

CHP"nin bu çağdaş gençleri, gemiye üniversiteli genç kızlar ve erkekler olarak doluşmuşlar. İçki kasaları da yanıbaşlarında…

Tam bir rezalet...

Sarhoş olup gece boyu danslar…

Yerlerde sızmalar…

Olmadık cinsel rezaletlikler…

Cümbür cemaat içkiler… naralar…

Bin kişi içinden şehitliklere gidecek sadece 40-50 genç…

İçlerinden birisi gemi seyahatini anlatıyor:

“Gençler gruplar halinde içki içmeye başladılar.

Erkekler özellikle kızları sarhoş etmeye çalıştılar.

Kaptan kumar kâğıtlarını toplamak istedi; vermediler:

“Dağ Başını Duman Almış” marşı eşliğinde: “Biz Atatürk"ün yolundayız, bize kim karışır!” dediler.

Dönüşte bir grup genç, kapının önüne masa ve sandalye yığdılar.

Lambaları söndürdüler; çılgınlar gibi eğlendiler.

İçki komasındakiler direnen son üç genç kızın bekaretini yitirmiş.”

İşte 1924"lerden beri değiştirilen üç anayasanın siyasi partileri, kazanımları, gençliği bu…

Bu anayasalarla bu gençlik yetişti.

Şimdi de kökünden değişmeyi amaçlayan ve çürütülen Osmanlı neslini yeniden şahlandıracak küçücük anayasa değişikliği…

MHP"siyle, CHP"siyle tüm Türk insanı ayakta…

“86 yıllık Türkiye Cumhuriyeti rejimi elden gidiyor” korkusu ikisinin de yüreğini sarmış.

Bu üç 1924, 1961 ve 1980 anayasalarının yetiştirdiği siyasi iktidarlar kurumlarını ağ gibi örmüşler.

Üniversitesini kendi adamlarından kurmuşlar, Anayasa mahkemesini kendi adamlarıyla doldurmuşlar, Sayıştaylarını, Danıştaylarını, hatta yetmemiş; Diyanet işlerini de tamamen kendi adamlarıyla doldurmuşlar.

MHP"si de CHP"si de burada birleşmişler. Kendi Anayasacılarına danışmışlar. CHP kendi kurduğu Anayasa Mahkemesine şikayet de etmiş.

Tıpkı yatak odalarında mahremiyeti umursamadıkları ve yatak odaları mahrem görüntülerinin kameralara yansımasına: “Ne olmuş yani!” ciddiyetsizliğini göstermişler.

Bunların tamamı tek parti iktidarının çöküntülerinin son ürünleri…

Şimdi bu anayasayı değiştirelim, kurumlarını yenileyelim dediğin zaman, yatak odasının kamera görüntüsünden utanacak bir nesil yetiştirecek anayasa yapıyorlar diye ödleri kopuyor.

Daha anayasa TBMM"de görüşülmeden anayasanın ikinci maddesinde saklı, yazısız devrim ilkeleri elden gidecek diye MHP ve CHP de ayağa kalktılar.

Osmanlı anayasalarında, anayasalarının ikinci maddesi İmam Serahsilerin, Pezdevilerin… Makasıd"üş-Şeria"sıdır.

Burada İslam hukuku normlarının asırlar ve nesiller boyunca sürekliliğini sağlama görevini alan fakih, işte bunun için kanun koyucunun esas maksadını ve ulaşmak istediği hedefleri bilmek durumunda olmuştur.

Şimdi Baykal da Bahçeli de İmam Serahsilerin, Pezdevilerin… onların yitirilen bugünkü İslam hukukçu profesörlerinin yetişeceğinden korkmaktadırlar.

Onlar siyasi parti başkanlarıdır ve o zihniyetteki insan kitlelerinin temsilcileridirler.

O insanlar, üniversitelerde, hukuk kurumlarında, sağlık kuruluşlarında ve hayatın her alanındaki kurum ve kuruluşlara dağılmışlardır.

İşte o siyasi başkanlar, bu kitlelerin sözcüsü durumundadırlar. Tıpkı Sayın Baykal"ın Ergenekon terör örgütünün sözcüsü olduğunu haykırması gibi.

Anayasanın o maddeleri önemli değildir. esas sızlanışlar, esas feryatlar MHP"sinin de CHP"sinin de… yasa koyucunun esas maksadı önemlidir. Osmanlı ecdadımız, yasa düzenlerken yüce Mevla"mızın maksadını ve rizasını gözetmişler. CHP ve MHP öncülüğünde öteki BTP, DP, ÖDP…  gibi küçükleşmişler yasa koyucunun esas maksadı derken bugünkü cumhuriyetimizin kurucularının maksadı üzewrinde üşüşmektedirler.

Her şeyi açık seçik söylemek gerekmez. Siyasi partiler, yasa düzenlerler, ama onlar kukladırlar. Yasama meclisindekilerin akıl hocaları anayasa mahkemesi, Yargıtay, Danıştay… gibi yüksek hukuk kurumlarına seçtikleri hukuk adamlarıdır. HSYK"ya seçtikleri de öyle…

O hukuk adamlarının anayasanın ikinci maddesinde üzerine abandıkları ve canları pahasına kollaştırdıkları, yazısız devrim ilkeleri maddeleridir ve onu koyan kurucuların esas maksadıdır. Bütün kıyametler, bu yazısız devrim ilkeleri üzerinden kopmaktadır. Yoksa öteki yazılı maddeler, hiç önemli değildir. 336 milletvekilinin 15 günlük gece uykusuzlukları içinde kalarak kabul ettikleri 28 değişiklik maddesi vb değildir.

Çünkü yasa koyucunun esas maksadı üzerinden genç nesiller yetişecek. Yurduna, milletine, vatanına bağlı yeni kuşaklar yetişecek. Çanakkale şehit dedeleri gibi olacak genç kuşaklar yetişecek.

İşte önceki iktidarlar, ideolojik davranmışlar.  Çocuksu tekliflerde bulunmuşlar. Tıpkı bugünkü Yunanistan gibi… Tıpkı Sudan"ı Güney Kuzey diye ikiye bölmek isteyen zihniyetler gibi… Türkiye de sekiz yıl öncesine kadar aynı siyasi insan yetiştirmişler. Ama şimdi sekiz yıldan beri demokrasi ve insan haklarına saygı esasına göre yasalar ve insanlar yetiştirilmek istenmekte olduğuna inanıyorum.

“Öyle insanlar var ki meydanlarda dünya hayatına bakışı seni büyüler ve duygularını söylerken hep Allah"la güdülendiğini söyler. İşte o insan, en azılı düşmandır;

Seçildiğinde, ülkede kundaklama yapıp, toplumunun kültür değerlerinin ve nesil yetiştirmenin kökünü kazımak için işe koyulur.

Ona: "Allah"ın takvasını yaşa!" dendiğinde seçilmiş olmanın sorgulanamazlığı kendisini şiddete sürükler. İşte ona cehennem yetişir. O, ne kötü yatak!

İnsanlar arasında öyleleri de var ki Allah'ın hoşnut olmasını elde etmek uğruna cihad karşılığı canını verir. Allah o kullarının isteklerine dayanamaz”. Bakara Sûresi: 204-207.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR