OLAYLARA BİR DE BU YÖNDEN BAKALIM

                                  OLAYLARA BİR DE BU YÖNDEN BAKALIM

         Ülke olarak geldiğimiz noktaya bakıldığında herkesin kafasına göre yorum yaptığını, herkesin bir tercihi olduğunu ve değerlendirmeleri siyasi tercihlerine göre yaptığını görebiliriz. Ancak olaylara siyasi gözlükle değil de objektif tarafsız gözlükle bakmak gerekirse toplumun çoğunun baktıkları ile gerçeklerin farklı olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Örneğin ülkemizde işsizlik oranının yüzde on birlerde olduğuna ben şahsen asla ve kat’a inanmıyorum. Zira işsiz insan asgari geçim standardını yakaladığı an çalışmak zorunda olan insandır. Ancak günümüzde durum böyle midir derseniz, herkes öncelikli olarak geçiminin dışında bir evi bir arabası olmasını istiyor. Bu dediklerim İslam Hukukuna göre Havaici Asliyeden yani asıl ihtiyaçlardandır. Kimsenin de buna itiraz ettiği yok ancak toplumun tamamının bu noktada olması zaruri değildir. Dilerseniz bunu farklı bir örnekle açıklamaya çalışalım. Cumhuriyet döneminin gelmesi ile birlikte çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu sonrasında kapatılan Medreselerin ardından yerine ikame edilecek bir kurum olmayınca kırklı yılların sonlarına doğru, Cenaze Namazı kıldıracak İmam bulunamıyordu. Bunu fark eden Devlet yetkilileri İmam Hatip okullarını açmışlar ve ondan sonra ülkenin İmama ihtiyacı bu okullardan karşılanmıştır.

       Bugün ülke olarak geldiğimiz nokta nedir derseniz, yakında amele olarak çalıştıracak kişi bulamayacağımızdan emin olabilirsiniz, zira anasının karnından doğan çocuk ilk iş olarak Devlet kapısında çalışmayı hedefliyor. Şayet özel sektörde çalışmak zorunda kalır ise mutlaka masa başı bir iş bulmanın peşine düşüyor. Peki, bu ülkenin iş gücü istihdamı nasıl sağlanacak derseniz, ona verecek bir cevap bulamıyorum. Bırakın ülkemizde yaşayan insanları, ülke dışından gelen insanlar dahi masa başı iş bulmanın peşindeler. Bu durum gün geçtikçe daha da çoğalmakta olup yakın bir zamanda, olayın içinden çıkılmaz bir hal alacağından şüphem yok. Toplum olarak asgari ücret düşük diyoruz. Bu herkese göre faklı değerlendirilebilir, kira veren, çocuk okutan ve tek maaşla çalışan bir insan için asgari ücretin düşük olduğu bir gerçek, buna kimsenin itiraz etmesi mümkün değil. Ancak bırakın asgari ücreti, asgari ücretin neredeyse iki katı maaş vermek isteyip de işçi bulamayan insanların bu ülkede ne kadar çok olduğunu çok iyi biliyorum.

      Örnek vermek gerekirse, bizzat yaşadıklarımdan biliyorum. Adama asgari ücretin bir buçuk katı maaşını, artı pirim, artı yemek vermek isteyip de işçi bulamadığımız çok zamanlar olduğunu buradan açık ve net söyleyebilirim. Bırakın ülkemizin insanını dışarıdan mülteci olarak gelen insanlar dahi aynı konumdalar, Irak’dan, Suriye’den, Türki Cumhuriyetler’den ve diğer ülkelerden gelen insanlar dahi asgari ücretle çalışmıyorlar. Bırakın asgari ücreti, az önce dediğim gibi asgari ücretin bir buçuk katını dahi verseniz çalışmıyorlar. Asgari ücrete razı olanları yok mu derseniz, var. Nasıl var derseniz, aydan aya maaşını alıp, ay boyunca yatmak isteyen o kadar çok insan var ki anlatamam. Yakında gazeteye, çalışmadan ücreti ödenmek kaydı ile işçi aranıyor, diye bir ilan verirsem şaşırmayın.

      Toplum olarak tüketim ve gösterim toplumu olmuşuz. Üç kuruş para kazanan, almış altına bir araba, kıçı borçtan görünmüyor ama millete hava atmadan da duramıyor! Adam eşi ile birlikte, ayda kazandığı paranın iki katı borca giriyor, ondan sonra da sıra ödemeye geldiğinde, nasıl ödeyeceğim diye kıvranıp duruyor. Kredi kartı harcamalarına gelince, onu hiç konuşmayalım zira o kadar yüklü kredi kartı harcamaları var ki bu ülkede aklınız şaşar! Bankalar öyle enteresan politikalar uyguluyorlar ki şaşırıyorum. Yok efendim borç erteleme kampanyaları, yok limit yükseltme kampanyaları, yok bilmem ne! Tamamen herkesin aklı vatandaşın cebinde, vatandaş da topluma olduğundan yüksek görünebilmek adına harcıyor da harcıyor!

    Efendimizin sağlığında, adamın biri yanına gidip “Ey Allahın Resulü, geçim sıkıntısı çekiyorum ne yapmalıyım” diye sorunca, Efendimiz “Ne kadar gelirin var” diye soruyor. Adam dört dirhem deyince, Efendimiz “ Üç dirhemini yiyeceksin, ondan sonra da Allah’a samimi olarak hamd edeceksin ve bir ay sonra yanıma geleceksin” buyuruyor. Adam Efendimizin yanından ayrıldıktan sonra dediğini yapıyor ve bir ay sonra tekrar Efendimizin huzuruna varıyor. Efendimiz onu görünce yanına çağırıp durumunun nasıl olduğunu sorunca, geçen aydan biraz daha iyi diyor. Bunun üzerine Efendimiz “ O halde giderini iki dirheme düşüreceksin ve samimi olarak Rabbine şükredeceksin ve bir ay sonra tekrar yanıma geleceksin” buyuruyor. Adam Efendimizin yanından ayrılıyor ve dediklerini aynen uygulayıp bir ay sonra tekrar Huzura varıyor. Efendimiz onu görünce, tekrar yanına çağırıp halini hatırını sorunca, adam “ Ya Resulallah, iki ay önceki durumumdan çok daha iyiyim diyor. Bunun üzerine Efendimiz “ İnsan aza kanaat edip şükretmedikçe, mutlu olamaz” buyuruyor. Toplum olarak geldiğimiz noktanın bu ölçünün tam aksine olduğunu unutmayalım. Sürekli harcayarak mutlu olmak isteyenlerin, akıbetlerinin çok kötü olacağını bilelim, diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR