Liderlik Veya Dava Adamlığı Sadakatle İspat Edilir

Lider olmakla amir olmak veya bir işin başında hasbelkader bulunmak farklı şeylerdir. Bu siyasette de, sosyal hayatta da, bürokraside hatta ailede de böyledir. Demirel, Erbakan, Türkeş, Özal gerçekten liderlik vasfı taşıyan Genel Başkanlardı. Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Yıldırım Akbulut gibi isimler liderlik vasfı taşımadıklarından siyasette yok olup gittiler. Bu tür insanlar belli dönemlerde ayakta dursalar da uzun vadede yok olmaya mahkumdurlar. Daha doğrusunu ararsanız, liderlik vasfı insanın yaratılışında olması gereken bir özelliktir, sonradan olmaz. Lider maiyetindeki insanlar, yemesinden, içmesinden, evlenmesinden, boşanmasından, ölümüne dek her şeyinden sorumlu olan insandır. Bunun dışındaki amirlik makamlarına oturan insanlar ise, sadece görev yaptıkları süre ile sınırlı bulundukları kurumu yönetip, işi bırakıp, emekliye ayrıldıklarında veya görev değişikliği olduğunda eski görev yerine geldiklerinde çayını içecek adam bulamayan insanlardır.

            Tarihin hangi dönemine bakarsanız bakın gerek dava adamları, gerek o davanın başında lider konumunda olan insanların her şeyi birlikte paylaşıp, cefayı da, sefayı da beraber yaşadıklarını göreceksiniz. Aksi durumda olan hiçbir dava, ideal ayakta kalmamış, yok olup, gitmiştir. Bugün bu ülkede bazı siyasi partiler, vakıflar, dernekler ayakta durmakta ise o davalara gönül vermiş olan insanların en alt seviyede olanından, en üst seviyede olanına kadar hepsinin belli oranlarda sıkıntıları, çileleri paylaşmalarının başarılarında en büyük etken olduğunu göreceksiniz. Çile olmadan, sıkıntı çekmeden, durup dururken kimse gelip size, “Gel kardeşim şu koltuğa otur da şu insanları yönet” demiyor. Şayet diyor ise o yönetici lider değil, kukladır.

            Gelelim asıl konumuza. Belediyede görev yaptığım sürece üzerinde durduğum ve titizlikle uygulamaya çalıştığım şey, benim üzerimde lider pozisyonunda olan kişinin rahat bir yönetim sergileyebilmesi için gerekli olan tüm fedakarlığı yapmak ve onun üzüldüklerine üzülmek, sevindiklerine ise sevinmekti. Bu konuda o kadar disiplinli ve samimi idim ki özel işlerimde dahi kendisi ile istişare etmeden karar vermezdim. Bu benim teşkilatçılık anlayışım mı dersiniz, yoksa aileden aldığım terbiyemi dersiniz, ne derseniz deyin ben kendisine değer verdiğim veya sevdiğim insana karşı yapmakla mükellef olduğum bir iş olarak gördüğümden bunu yapmaktan keyif alıyorum. Bırakın iş hayatını, sosyal hayattaki bazı ayrıntıları dahi istişare ederim. Hiç unutmuyorum, yazlıkta komşuluk yaptığım bir Hakim Bey"in kızı evleneceği zaman bizzat kendisi davetiye getirmişti. Ben de zamanı geldiği gün eşime hazırlanmasını söyledim. Akşama düğüne gidecektik, o arada çıktım bizim Vezir Hazretlerinin yanına dedim ki; “Başkanım bu akşam falancanın düğünü var birlikte mi gideriz, yoksa ayrı arı mı?” dedi ki; “Onlar beni nikah şahidi yapmadılar, onun düğününe gitmeyeceğiz.” Bunun üzerine düğüne gitmedim. Kaldı ki o insan, yazın nerede ise yirmi dört saat görüştüğüm bir insan olmasına rağmen, sırf bizim Vezir Hazretleri istemiyor diye gitmedim, ben bu kadar hassas davranmış olmama rağmen bizim Vezir Hazretleri daha birkaç gün önce başka bir şehre tayin olan bir bürokratın bize yaptıklarını bilmesine rağmen, veda yemeğine katılıp, boy boy resimler vermiş. İnsanın arkadaşlarına saygısı yoksa kendisine de saygısı olmaz mı? Bu kadar ilkesiz, bu kadar duruşu olmayan bir insan olur mu? Bir de hangi makamda olduğunu görebiliyor musunuz? Bu ne biçim insanlık, bu ne biçim arkadaşlık yazıklar olsun.

            İnsanlar Süleyman Demirel"e Merhum İhsan Sabri Çağlayangil"i yanından ayırmadığı için kızıp dururlardı. Yine aynı şekilde Necmettin Erbakan"a Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Rıza Ulucak gibi isimleri neden yanından ayırmıyor diye kızdıkları gibi, merhum Türkeş"e de Devlet Bahçeli, Bülent Yahnici gibi isimleri neden yanlarından ayırmadıklarını sorgulayıp dururlardı. Ancak bana göre o insanlar liderliğin gereğini yapmakta idiler. İnsan zor günlerde birlikte yola çıktığı yol arkadaşlarını, iyi gününde satarsa ondan değil Lider, Dava adamı da olmaz. İnsan bunları yaşadıkça, gördükçe daha iyi kavrıyor, her şeyi zamanla daha iyi anlıyor. Allah Resulü Ciharyari Güzin dediği H.Z.Ebu Bekir, H.Z.Ömer, H.Z,Osman ve H.Z.Ali"yi neden bu kadar önemsediğini ve onlara sırdaş dediğini anlayabilmek için onların hayatını örnek alıp, yaşamamız gerektiği kanaatindeyim. Localarda, kulüplerde, para babalarının yanında dostluk arayanlardan dava adamlığı beklemek abesle iştigal etmek olduğunu çok iyi anlamak gerek. Mutlu günler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR