KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE BELLİ DEĞİL

KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE BELLİ DEĞİL
 Geçtiğimiz hafta yazdığım bir yazı nedeniyle Dostder Başkanı Hüseyin Mutlu iki arkadaşıyla birlikte ziyaretime geldi, ziyaretin sebebi köşe yazısında belirttiğim bir konuyla ilgiliydi, konu neydi derseniz yazımın bir yerinde Dostder'in yönetiminde veya ziyarete gittiği insanların bir kısmında İslami yaşantının olmadığını, hatta bu konuda aramızda tartışma dahi yaşandığını belirtmiştim. Bu ifadeden bazı Dostder yönetim kurulu üyesi arkadaşlarımızın rahatsızlık duyduğunu onun dışındaki yazının tamamına katıldıklarını ifade etti. Takdir edersiniz ki yazdığınız yazıyı herkes farklı algılayabilir, veya siz anlatırken bazı hukuki gerekçelerle direk bir kişiyi muhatap alamayıp genelleme yapmak zorunda kalabiliyorsunuz, hal böyle olunca da bazı insanlar yanlış anlayabiliyorlar. Bizim bu yazıda bahsettiğimiz kişinin veya kişilerin Dostder yönetim kurulu ile uzaktan yakından ilgisi yok ancak onlara yakın durmaya çalışan veya onlarla öteye beriye ziyarete gidip resim karelerine girmeye çalışan insanlar olduğunu açıklamakta yarar görüyorum, kaldı ki o insanlar kendilerini çok iyi biliyorlar, bu konuyla ilgili benimle ne konuştuklarını, ne haltlar işlediklerini  hem kendileri, hem ben, hem de bazı arkadaşlarımız çok iyi biliyorlar. Bu ayrıntıyı verme nedenim Dostder gibi  nezih bir kuruluşun etrafında bu tür adamların dolaşmasını engellemek veya bu insanların kendilerine çeki düzen vermelerini sağlamaktır. Her şeye rağmen yanlış anlaşılma olmuş ise o kardeşlerimizden de haklarını helal etmelerini istiyorum
 Gelelim ikinci konumuza önceki gün bir köşe yazarı arkadaşın köşe yazısını okuyunca aklıma Vezir Hazretlerinin anlattığı bir olay geldi, bizim Vezir Hazretleri henüz memur olmadan önce veya Karayollarında çalışırken beraber olduğu bir iş adamıyla birlikte dolaşırken iş adamı yoğun şantiye çalışmalarının ardından Samsun'da Lise Caddesi üzerinde yaptırdığı bir binaya uğramış, binanın yöneticisi Patronu görünce başlamış sızlanmaya “Efendim sıkıntım çok fazla bina sakinlerinin şu sorunu var, bu sorunu var, üzerime geliyorlar, bana yardımcı olun” deyince patron “Bak kardeşim benim dertlerim senin dertlerinin bilmem neresine koyar haberin olsun” demiş. Bu olayı anlatma nedenim yukarıda da belirttiğim gibi bir gazetenin köşe yazarının Basın İlan kurumu ile ilgili yazdığı yazı nedeniyle aklıma geldi. Köşe yazarı arkadaşımız yazdığı köşe yazıları nedeniyle Basın İlan Kurumuna şikayet edilmiş, Basın İlan Kurumu da ona bir günlük resmi ilan kesme cezası vermiş. Arkadaşımız bu olaydan o kadar çok rahatsız olmuş ki anlatamam, olayı neredeyse Avrupa İnsan Hakları mahkemesine getirecek oysa biz o sıkıntıları o kadar çok yaşadık ki onun yaşadıkları bizim yaşadıklarımızı yanında aynen Vezir Hazretlerinin anlattığı gibi solda sıfır kalır.
 Üzülerek ifade etmek gerekirse bu ülkede siyaset her şeyi kendi inisiyatifine almış, bürokratından adli yargısına varıncaya dek herkes yapacağı işi siyasetçinin gönlünü yapmak üzere yaptığından gazeteye verilen bir günlük ilan kesme cezasını onlara çok göremiyorum. Bırakın bu tür işleri bürokratlar insanların cenazelerine, düğünlerine ve diğer merasimlerine dahi giderken siyasetçilerden izin alarak veya onların gönüllerini hoş tutacak şekilde katılım sağladıkları bir ülkede bu tür olaylar çok normal karşılanır hale gelmiş durumda. Bu Basın İlan Kurumu ki bizim bir gazeteden olan Tazminat alacağımızı İcra Dairesinden gelen resmi yazıya rağmen ödememişti. Normal şartlarda bizim olayı Cumhuriyet Savcılığına intikal ettirip yazının altında imzası bulunanlar hakkında görevi kötüye kullandıkları için dava açmamız gerekmesine rağmen biz bunu yapmadık. Kaldı ki yukarıdaki olayı yaşayan gazetenin köşe yazarı arkadaşımız bizzat bana Basın İlan Müdürünün bizim tazminat alacağımızı alamayacağımızı söylediğini anlatmıştı, neden böyle dediğini de anlatmıştı ama biz buradan yazmak istemiyoruz anlayan anladı zaten. Bu nedenledir ki bu arkadaşımız kendisine verilen bir günlük ilan kesme cezasının nedenini çok iyi anlaması gerektiği kanaatindeyim.
 Ülkemizde siyasetçiler öyle bir hale gelmişler ki ellerinden gelse insanların beşeri münasebetlerine dahi müdahale edecekler. Bunun böyle olmasında en büyük sorumluluğun yine bizlerde olduğunu da unutmayalım.  Bir siyasetçi bürokrattan bir şey istediğinde Bürokrat olmayacak işi dahi yapmak için uğraş veriyorsa siyasetçi daha fazlasını istemez mi? İktidar Partileri her kamu kurumundan sorumlu İl yönetim kurulu üyeleri oluşturmuşlar, böyle bir saçmalık olsa olsa Dünyanın az gelişmiş veya hiç gelişmemiş ülkelerinde olur, bu ne rezalet anlamış değilim. Kamu kurumları yasalar ve yönetmeliklerle idare edilirler, kurumların başlarındaki insanlar da amirlerine karşı sorumludurlar, vasıfsız, çapsız, eğitimsiz, kültürsüz insanları o insanların başına siyasi sorumlu olarak koyarsanız bu ülkede kimin eli kimin cebinde belli olmazdan yönetilmeye çalışılır. Sorarım size hiç bir özel müteşebbis veya esnaf işini yaparken bir siyasetçiden icazet alır mı? Küçük bir Bakkal dükkanı işleten esnaf dahi bunu yapmaz iken Devleti yöneten bürokratın kendisinden çok daha vasıfsız birisinden icazet alması kadar iğrenç bir durum olabilir mi? Peki üç tane Bürokrat kendisini feda edip rest çekse bu durum bir daha yaşanır mı? Ama öyle delikanlı Bürokrat nerde bulursanız bana da haber verin. Kalın sağlıcakla

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR