HAYATIMIN ARKA PLANI 2

                                      

            Geçtiğimiz hafta başladığımız yazı dizimize bu hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu yazı dizisi sayesinde birçok olayın arka planını daha rahat görme imkanına sahip olacağız, ayriyeten beni daha yakından tanımak isteyen insanlar da bu sayede daha rahat tanıma fırsatı bulacaklardır. Peki buna neden ihtiyaç duydun diyecek olur iseniz insanların kafasında olan bazı soruların aydınlatılması gerektiğini düşündüğümden bu yazıları yazıyorum. Örneğin beni tanımayan bazı insanlar cemaatlere düşman olduğumu düşünüyorlar, işin aslı öyle değil ben cemaatlerin hükmü şahsiyetlerine düşman değilim, oralarda bazılarının yaptığı hataları topluma meşru göstermeye çalışmalarına karşıyım. Dilerseniz bunu biraz daha açalım Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri kendi ifadesi ile yaşadığı şartların gereği iki sünneti yerine getiremediğini söylemektedir, bunlardan birisi sakal bırakmak, diğeri ise evlenememektir. Külliyatta Bediüzzaman Hazretleri bu sünnetleri neden yerine getiremediğini de anlatmaktadır. Malumunuz külliyat Bediüzaman Hazretleri"nin yazmış olduğu eserlerin toplamına denmektedir. Bu eserler Bediüzzaman Hazretleri tarafından Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yazılmaya başlanmış olup, ölümüne dek sürmüştür.

            Cumhuriyetin kuruluşunda milli mücadele dönemlerinde Atatürk ile birlikte hareket eden Bediüzzaman Hazretleri daha sonra Atatürk"ün uygulamalarını beğenmemiş ve ters düşmüştür. Yazdığı eserlerle ilgili sürekli mahkeme, cezaevi koridorlarında gidip, gelmiş, ama mücadelesinden hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Yaptığı mücadele Kuranı Kerim"in anlaşılması ve yaşanması ile ilgili yazdığı kitaplar, yetiştirdiği öğrenciler ve bu çorbada benim de tuzum olsun diyen insanlarla olan birlikteliğidir. Olayların farklı yorumlanması sonucu maruz kaldığı tavırlar ve mahkumiyetler işin cabası olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri"nin döneminde yaşayıp, mücadele eden insanların büyük bir kısmı yanlış anlaşılmış, onlar Kuran okunsun, yaşansın, insanlar dünya ve ahret saadeti yakalasınlar içün mücadele ederken, rejime karşı tehlike oluşturdukları düşünülerek itilip, kakılmışlardır. Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri"nin de bu kategoride olduğu kanaatindeyim, o konuyu daha sonra inceleyeceğiz.

            Bediüzzaman Hazretleri"nin terk etmek zorunda olduğu iki sünnetinden birisi olan sakal bırakma sünnetini hayatının büyük bir bölümünü sürekli cezaevlerinde geçirdiğinden terk etmiş, yine aynı gerekçe ile evlenme sünnetinden de mahrum olduğunu ifade etmektedir. Burada üzerinde durmak istediğim konu bazı insanların yaşam biçimleri gereği yapmak zorunda oldukları şeylerin kendilerinden sonra gelen şakirdleri tarafından onun sünneti olarak algılanıp, yaşam biçimi seçilmesidir. Bu yaşam biçimini belki şakirdlerin tamamı uygulayamıyor, veya uygulamıyor ancak bu cemaatte evliyim demek adeta utanç vesilesi. Yok hayır yanlış söylüyorsun diyenler olabilir ancak 80 yılında lise son sınıfta iken evlendim, 81 yılında Erzurum İlahiyat Fakültesi"ne girdim, orada kaldığım ev daha önce de bahsettiğim gibi Mehmet Kırkıncı Hoca Efendiye bağlı evlerdendi. Kaldığımız evde 12 kişi kalıyorduk, benim dışımda Nevşehirli olan bir arkadaş daha evli idi, bize yapılan en önemli tembihat evli olduğumuzu kimsenin bilmemesi gerektiği idi. Bu tembihatı yapan Murat Ağabey isimli arkadaşa dedim ki evli olmak ne utanılacak bir şeydir, ne ayıptır, ne de gayri İslami bir durumdur. Bilakis İslam Dini imkanı olan insanın evlenmesini tavsiye eder, bu uygulamanın sebebi hikmetini anlamadığımdan bu şartınıza uymayacağımı baştan bilmenizi isterim. Gelelim diğer uygulamalarımıza; Namaz kıldıran İmam kısa kollu uzunca bir cübbe ile Namazı kıldırır, zira Bediüzzaman Hazretleri"nin namaz kıldırdığı cübbenin şekli bu imiş, iyi güzel de Bediüzzaman Hazretleri uzun boylu idi benim boyum onun kadar uzun değilse namazı nasıl kıldıracağım, hiç unutmuyorum kaç kere secdeden kalkınca cübbeye basıp, yıkılma tehlikesi geçirdim. Kısa kola gelince henüz sebebi hikmetini anlayabilmiş değilim, cemaatin izahı sadece üstad böyle giydiğinden bizde giyiyoruz şeklinde olmuştur. Namazı kıldıktan sonra yapılan tesbihat bir dua mahiyetinde olduğundan söylenecek bir söz olmadığı gibi, takdire şayandır. Namaz bittikten sonra ilk önce imamdan başlamak üzere külliyattan bir eser okunmaya başlanır, ardından namaz kılan herkes biraz okuyarak diğerine verir ve son okuyan Fatiha der. Burada eleştirilmesi gereken konu her okuyan kendisinden önce okuyandan biraz daha fazla okuyabilmek için süreyi uzatması sonucu kitap okuma süresinin namaz kılma süresini geçmesidir. Hatta bazen sabah namazından sonra başlayan okuma faslı yüzünden çoğu zaman okula geç kalırdık. Bu uygulamaya bir dönem tahammül ettim ancak daha sonra namazı kıldırdıktan sonra kitaptan bir bölüm okuyarak diğer arkadaşlara vermeksizin namazı bitirmeye başladım, önceleri mırıldanmalar olsa da daha sonra herkes dua etmeye başladı. Bir yıl kaldığım evde çok güzel anılarım oldu, hatta Kırkıncı Hoca"dan Muhakemat dersleri okuma fırsatım oldu, ancak kaldığım evdeki arkadaşlar bazı gerçekleri görünce bir sonraki yıl evi terk ettiler, cemaatin ileri gelenleri bu işin sorumlusu olarak beni gördüler ve bir sonraki yıl beni Selimiye Kışlası"na sürgün ettiler. Hikayemizin kalan kısmını bir sonraki yazıda paylaşmak üzere hoşça kalınız.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR