HAYATIMIN ARKA PLANI 1

                                  

                                     

            Bugünden itibaren sizlere hayatımın önemli kesitlerini içeren anılarımı paylaşacağım. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi 1981 yılından itibaren gerek şehrimizde, gerekse bölgemizde yaşanan olayların bizzat şahit olduğum veya yaşadığım bölümlerini sizlere sunmaya çalışacağım. Bunu yapmamdaki amacım hayat hikayemi sizlerle paylaşmaktan ziyade yaşamış olduğum enteresan durumları ve olay kahramanlarını sizlere tanıtmaktır. Her zaman söylediğim şey toplumun önünde olan insanların gerçek yönlerini herkesin bilme hakkı olduğundan, her gün on binlerce insanla şu veya bu şekilde buluşan bir kardeşiniz olarak beni de en ince detayları ile tanıma hakkına sahipsiniz.

            İnsan hayatının bazı dönüm noktaları vardır, bu noktalar ailesinden kopup iş hayatına veya üniversiteye başladığı dönemler olur, evlenip farklı kültürde yetişmiş insanlarla buluştuğu dönem olur veya çok sevdiği bir sosyal çevre ile tanışıp, onlarla hemhal olduğu dönemler olur. Bu dönemlerin her biri insan hayatı için çok önemli değişimlerin başlangıcıdır. Benim hayatımın dönüşüm başlangıcı memuriyet hayatımla başladı, zira çok erken evlendiğimden eşimle, ailemle birlikte çok uzun bir zaman geçirdiğimden çok fazla bir değişim yaşama imkanı bulamadım. Bunun nedeni Ataerkil aile yapısından kaynaklanmaktadır. 1980 yılında evlendiğimde 17 yaşında İmam hatip Lisesi son sınıf öğrencisi idim, daha sonra okulu bitirip, memuriyet hayatına başladım, ancak bir yandan da üniversiteye gitmeyi planladığımdan hayatıma nasıl bir plan vereceğimi çok iyi bilemiyordum. 1981 yılının Ekim ayında  atandığım görev nedeni ile Of Merkez Yeni Camii"nin ikinci İmam hatibi olarak göreve başlamıştım, aradan bir yıl geçince Erzurum İlahiyat Fakültesi"ni kazanıp, oraya kaydoldum. Bir yandan Of"taki görevimi sürdürürken, diğer yandan Erzurum"daki eğitimime devam ediyordum. Görev yaptığım camide iki imam olduğumuzdan Pazartesi ile Cuma arası diğer arkadaş görev yapıyordu, Cuma, C.Tesi, Pazar günü ben görev yapıyordum, Pazartesi öğle namazını kıldırıp ayrılıyordum, Cuma günü Cuma namazında göreve başlıyordum. Pazartesi saat 5 de otobüsle Erzurum"a gidiyordum, Perşembe günü akşam arabası ile dönüyordum. Erzurum"daki en önemli sorunum kalma sorunu idi, zira seksen ihtilalinden sonra tüm yurtlar kapatılınca sadece Kırkıncı Hoca"ya bağlı yurtlar açık kalmış, bir de devlet yurtları vardı, devlet yurtlarının giriş, çıkış ve kalma zamanları bana uymadığından kalma şansım yoktu, evlere çıkmaya kalksam sürekli kalmadığımdan kimseyle anlaşıp, şartlarıma uygun ev bulma şansım yoktu. Nihayet uzun bir düşünce maratonu ardından Kırkıncı Hoca"nın evlerinde kalmaya karar verdim. Karar vermesine verdim de beni oraya kim refere edip koyacaktı? Nihayet onu da buldum Atatürk Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisi köylüm olan bir arkadaş vardı, onu buldum ve ona dedim ki bak arkadaş beni bu evlerde barındıracaksın, yoksa kozları paylaşırız. Zira evler kaloriferli, dayalı, döşeli, yemek var, sizin anlayacağınız her şey var. Köylüm bana dedi ki; “İyi güzel de bana senin cemaate mensup olup, olmadığını sorarlarsa ne diyeyim?” Ona dedim ki “bak dostum onlara diyeceksin ki bu adam imam yeri belli, yurdu belli, bundan öyle talebelik, şakirtlik, bağlılık falan isteyemeyiz, ancak cemaatimizi beğenirse cemaatimize mensup birisi olabilir, yani size cemaat olmaya talip birisi olarak beni ağabeylerine tanıtabilirsin, aksi halde benim bu cemaatle uzaktan, yakından ilgim olmadığını beni tanıyan herkes bilir, hem yalan konuşmak bize yakışmaz.” Nihayet zavallı köylüm ne kadar sıkıntı çektiğini anlayabiliyorum, ancak sağ olsun beni kaldığı eve almayı başardı. Eve gittiğimde ilk icraat dershane olarak adlandırdıkları evde kalma şartlarının tarafıma anlatılması oldu. Dilerseniz ondan da bir fasıl geçeyim, evin imamı Ziraat Fakültesi"nin uzatmalı öğrencisi Seyid Ağabey, Seyid Ağabey ne derse bizim için emirdir, ona sormadan herhangi bir şey yapmamız söz konusu olamaz. Namazları o kıldırır, namaz sonrası tesbihatı o yaptırır, nöbetleri o ayarlar menafi olarak adlandırılan bütçe onun kontrolündedir, sizin anlayacağınız anamız da Seyid Aga babamız da. Şimdi beni tanıyanların kafalarındaki soruyu çok iyi hissedebiliyorum, acaba bu adamın imamlığına ne kadar tahammül edeceğimi merak ediyorlar, merak etmesinler çok fazla sürmedi birkaç namazı Seyid Ağabey kıldırdıktan sonra baktım ki adam Kuran okumadan bi haber, bir namaz bitiminde kaldığımız evdeki on iki kişiye hitaben dedim ki; “Bakın arkadaşlar Seyid Ağabey imamımız bunda problem yok ancak bundan sonra namazları ben kıldıracağım, zira benim resmi görevim imamlık, yetmedi okuduğum okul İlahiyat Fakültesi, yetmedi, dışarıda bu işin haricen rahlei tedrisini görerek icazet alma noktasına geldim.” Ondan sonra namazları ben kıldırmaya başladım. Giydiğimiz cübbe, okuduğumuz külliyat, yaptığımız tesbihat ve katıldığımız sohbetlerle ilgili detaylı bilgileri önümüzdeki hafta  devam etmek üzere mutlu hafta sonları diliyorum.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR