M.Halistin Kukul

M.Halistin Kukul

HASAN UMUR'A GÖRE MİLLİ MÜCADELE'DE SAMSUN / 2

HASAN UMUR'A GÖRE MİLLİ MÜCADELE'DE SAMSUN / 2
      (dünden devam)
      Mes'eleye, bizim cihetimizden baktığımız zaman, " medenî Avrupalılar" ifadesine katılmak , elbette  mümkün değildir. Sâdece, yazarın ifade edişi böyle. Zîrâ; Avrupalılar, her ne kadar bâzı ilim sahalarında, bâzı dönemlerde ilerlemiş olsalar dahi, " medenîliğin " ilmî bir hüviyet değil, ahlâkî bir vasıf olduğunu söylemem gerekir. Bu cümleden olarak da, başta, coğrafî olarak Avrupalılar olmak üzere, " zihnî olarak " da, onların izini sürenlerin hepsi, Türk'ü imhâyı, târih boyunca, zaman zaman alenî ve zaman zaman da sinsi ve işbirlikçi bir tavırla sürdürmüşlerdir.
      Bu bakımdan, oldukça uzun bir zamandan beri, - bana göre Atillâ'dan îtibâren -  Şark Meselesi sürüp gelmektedir. Dolayısiyle; Batılılar, Çanakkale'de yenilmelerine rağmen huylarından asla vazgeçmemişler, çeşitli bahanelerle, Osmanlı Cihân Devleti'ni talan ettikleri gibi, son Türk diyârı olan Anadolu'yu da istilâdan imtinâ etmemişler, insâfsızca, alçakça ve vahşiyâne saldırılarına devam etmişlerdir.
    " Osmanlı Devleti XlX. Yüzyılda birçok savaşa girmiş ve bu savaşların birçoğunda yenilerek pek çok toprak kaybına uğramıştı. Bu yüzyılda, Osmanlı aleyhine hızla gelişerek imparatorluk üzerindeki etkisini hissettiren Şark Meselesi'nin mimarları olan Avrupa'nın büyük devletleri XlX. Yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti topraklarını bölmek, paylaşmak ve imparatorluğa son vermek amacıyla birbirleri arasında hızlı bir bloklaşma dönemi başlattılar. Avrupa devletleri arasındaki bu bloklaşma XX. Yüzyılın en büyük olayının meydana çıkmasına sebep oldu. Oldukça geniş bir sahada ve çok uzun süren Birinci Dünya Savaşı (1914-1918 ) dünya tarihinde olduğu kadar, Türk tarihi açısından da son derece önemli sonuçlar doğurdu. İtalya (1911) ve Balkan ( 1912-1913) Savaşları akabinde bir anda kendini Birinci Dünya Harbi gibi büyük bir savaşla karşı karşıya bulan Osmanlı Devleti, dört yıl sonunda 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'ni imzalamak zorunda kaldı.
     Osmanlı Devleti'nin fiilen sona erdiğini açıkça ortaya koyan bu mütareke Osmanlı Devleti açısından son derece ağır şartları içeriyordu. Çünkü söz konusu mütareke, bir yandan Osmanlı Devleti'nin savunma gücünü büyük oranda zayıflatmayı hedeflerken, diğer yandan da Birinci Dünya Savaşı'nın galibi olan İtilaf Devletleri'ne güvenlikleri gereği Anadolu'da herhangi bir bölgeyi işgal etme hakkını tanıyordu. Bunların yanında tüm ulaşım ve haberleşme ile ilgili vasıtalar da İtilaf güçlerinin denetimi altına giriyordu. Osmanlı Devleti'nin aleyhinde olarak hazırlanan ve son derece belirsiz ifadeleri içeren bu mütareke ile yakınçağın başlarından itibaren Osmanlı Devleti'nin parçalanması ve özellikle esasları Avrupa'nın büyük emperyalist devletleri tarafından tespit edilen Şark Meselesi'nin nihaî hedefi olan Anadolu'daki Türk varlığına son verme amacını gerçekleştirebilmek için İtilaf devletlerinin eline büyük fırsat geçmişti. İtilaf güçleri 8 Kasım 1918'de Musul'u işgal ettiler. İtilaf devletlerinin asıl hedefi olan  Anadolu toprakları da kısa süre sonra bu işgal faaliyetlerinden nasibini aldı. Bu işgalci güçler gerek Mondros Mütarekesi'nin 7. Maddesi ve gerekse Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf devletlerinin Ortadoğu topraklarını paylaşma esasına dayalı olarak aralarında yaptıkları gizli bir takım anlaşmalar doğrultusunda, Anadolu'da yer yer işgal faaliyetlerine başladılar.
     (...) İtilaf kuvvetleri daha önce de belirttiğimiz  üzere aralarında yapmış oldukları birtakım gizli anlaşmalara uygun olarak işgal faaliyetlerini Anadolu'nun dört bir yanını kapsayacak şekilde genişlettiler." ( 2 )
      Umûmî Türk tarihi içersinde değil; sâdece Osmanlı Cihân Devleti'nin hükümranlığında bile çok küçük bir zerre teşkil eden 1912-1922 yılları arası dönemi, bütün kaybedişlerimizin - iniş, çöküş ve yıkılışlarımızın- en bâriz bir numûnesidir ki, tıp ifadesiyle söylersek, " biyopsi" için tahlile gönderdiğimizde, mâruz kaldığımız hücûmlarda- aşağı-yukarı hep aynı netîceyle karşılaşmamız mümkündür. Gafletler, ihânetler, nemelâzımcılıklar, vurdumduymazlıklar, adâletsizlikler, mezâlimler, fitneler, kışkırtmalar, isyânlar...ne ararsanız, bu hâdiselerin tekerrürü için mevcuttur.
    b. HASAN UMUR HAKKINDA KISA BİLGİ
     Muhakkaktır ki; Samsun şehri de, bunlardan nasibini almıştır. Yukarıda çizmeye çalıştığımız ana çerçeve içersinde, Samsun'unun Millî Mücâdele dönemindeki vaziyetini Hasan Umur'un bakışıyla, O'nun müşâhede, tespit ve tahlilleriyle sunmaya çalışacağız. Tabiî ki, önce, Hasan Umur hakkında kısa da olsa bir bilgi vermek gerekecektir. Bu müstesnâ zat kimdir, nasıl bir itimat edilirliği vardır ki, O'nun fikirleri muteber olsun, değil mi?
     Hasan Umur; 02 Mayıs 1296 ( 1880) târihinde T(ı)rabzon'un Of kazasına bağlı Hayrat'ın Yarlı Köyü'nde doğmuştur. Babası; Osmanlı donanmasında, altı yıl, bölük eminliği  yapan  Boduroğulları'ndan Hacı Ömer Efendi, annesi ise; Hatice Hanım'dır.
     Hasan Umur, ilk bilgilerini babasından aldı ve öğrenimini ise, Of'un değişik medreselerinde yaptı. 1906'da Of'taki medrese eğitimini tamamladı. Ardından; İstanbul Bayezid Medresesi hocalarından Bergamalı Ahmed Cevdet Efendi'den icâzet aldı. Sonra, T(ı)rabzon'a dönüp birçok yerde medrese hocalığı ve buna ilâveten ilköğretim müfettişliği yaptı. Of'un Sıraağaç Köyü'nde hoca iken, matematik, târih ve Farsça dersleri okuttu. 
    T(ı)rabzon'un, Birinci Dünya Harbi sırasında Ruslar tarafından işgali üzerine, Samsun'un Bafra ilçesine hicret etti. Hasan Umur Hoca, bu hicret hâdisesini şöyle anlatır:
    " Birinci Büyük Harbin büyük felâketlerinden olan, düşman istilâsı bizim Of kazasına da uğramıştı. On üç nüfus ailemle- kardeşim İsmail Umurdan başka yardımcım olmadığı halde- baba ve dedelerimizin asırlarca doğup yaşadıkları ve yaşadığımız güzel köyümüzü, evimizi ve her şeyimizi bırakarak Karadeniz sahili boyunca bir çok elem ve ıstırap görüp geçirdikten sonra güzel Samsundan da geçerek elli üç günde Bafra'ya varmıştık. Birinci merhalemiz olan Bafra'da maceralarla dolu hicret senelerimizi geçirdikten sonra mukadderat , bizi son merhalemiz olan Samsunda yerleştirdi ve Samsun ikinci vatanımız oldu."  ( 3 )
    Hasan Umur; Bafra'nın Hoca Hüseyinli Köyü'nde tütün alım-satımıyla ticârete başladı.
     Askerlikten muaf olmasına rağmen, görev isteğinde bulunarak Edirne cephesinde askerî görev üstlendi. 1918'de, Rusların, T(ı)rabzon'dan çekilmesi üzerine,  köyüne dönen Hasan Umur Hoca; İstiklâl Harbi'nin başlaması üzerine tekrar Samsun'a geldi.  Millî Mücâdele gönüllüsü arkadaşlarıyla berâber, başta Samsun Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti olmak üzere,  Samsun Hilâl-i Ahmer Cemiyeti ( Kızılay ) Reisliği, Tayyare Cemiyeti ( Türk Hava Kurumu ) İkinci Reisliği, Samsun Himaye-i Etfal Cemiyeti ( Çocuk Esirgeme Kurumu ) , Türk Ocağı  gibi birçok cemiyetin kurucusu oldu ve onlarda görev yaptı. 
    Vaâzlarıyla, Millî Mücâdele lehine halkı irşâd etti.
    (Devamı yarın)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Halistin Kukul Arşivi
SON YAZILAR