DAKİKA BİR GOL BİR

Bazen kendi kendime kızıyorum, nedenine gelince; Cenabı Hak beni eleştirmek için mi yarattı diyorum. Sürekli eleştirmekten ben de bıktım. Sanmayın ki eleştiri yazıları yazarken sürekli olarak olayların menfi yönüne bakıyorum, önce olayların müspet yönünü ele alıp, ele avuca gelen bir yönü varsa, onu değerlendirmek istiyorum, ancak sağlıklı ve mantıklı düşündüğümde olayların menfi yönü, müspet yönüne ağır basıyorsa, o zaman menfi yönünü ele almak zorunda kalıyorum. Geçtiğimiz hafta yeni bir ekip ruhu ile adını değiştirerek yayına hayatına devam etme kararı alan bir gazetenin, genel yayın yönetmeni ile ilgili bir yazı yazmıştım. Verecek bir cevabı olmayan arkadaşımız, sessiz kalmayı tercih ederek, "sükût ikrardandır" babında yaptığı hatayı kabul etmişti. Ben de kendisinin bu çekingen tavrından ötürü, üzerine gitmemeyi düşünmüştüm. Geçtiğimiz pazartesi yayın ekibiyle yaptığı sohbeti okudum, gayet güzel bir değerlendirme yapmışlardı, değerlendirmeye katılamamakla birlikte üslubunu, tarzını ve muhtevasını beğenmiştim. Konu TSO"nun yaptığı "Samsun"da Var Samsun İçin Al" kampanyası idi. Toplantıya katılanların büyük bir bölümü, genel yayın yönetmeni dahil kampanyayı eleştiriyordu. Bana göre TSO"nun yönetiminde tasvip etmediğim, yanlış insanlar olsa da, yaptıkları kampanya doğru bir kampanyadır. Bir işi yapan kim olursa olsun, doğru bir iş yapıyorsa o desteklenmeli, yanlış ise karşı çıkılmalıdır.

            Aradan bir hafta geçmeden geçtiğimiz, pazar günü olmalı, bizim aziz ve muhterem genel yayın yönetmeni, 90 derecelik bir U dönüşü ile dediklerinden çark ederek, TSO"nun kampanyasını öven bir yazı yazdı. Hem de öyle övme ki sormayın gitsin. Bu işin başındaki muhterem keresteci kardeşimizin, ne kadar mübarek bir insan ve ne kadar iyi bir samsunlu ve de samsuncu olduğunu, O"nun da Baki Sarısakal gibi iyi bir tarihçi olduğunu ifade etmiş, bu şahsın söylediklerini duyduğunda, adeta mistik bir havaya bürünüp, Samsun"un geçmişini aklına getirdiğini, eskiden şehirde var olan konsolosluk, ticaret merkezi, birlik, beraberlik ve sahil gibi önemli özelliklerin yine var olabileceğini ve bunun da rahatlıkla mümkün olabileceğini belirtmiş. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Şu meşhur cincilerin yanlarında bulundurdukları yardımcıları cinciye gelip, beklemekte olanlara cinciyle ilgili methiyeler dizip, cincinin ne kadar büyük biri olduğunu anlatıp, milleti keriz belleyip, yonttukları gibi bizim sayın genel yayın yönetmeni de daha düne kadar yerden yere vurduğu, vezir hazretleri ile ilgili altyapıyı yapmaya başlayıp, önce onun başyaverlerinden olan keresteci kardeşimizin ne kadar mübarek bir adam olduğunu, söylediklerinin adeta tarih koktuğunu anlatıp, ardından da şehirde bu tarihi yeniden yaşatmanın mümkün olduğunu belirtmiş. Yazıda Vezir Hazretlerinden bahsetmemiş ancak, lafın tamamının deliye söyleneceğini düşünecek olursak, sonucu çıkarmak için kâhin olmaya gerek yok. Kendi gazetesini çıkarırken tasladığı erkeklik ve ilkeli olma edebiyatlarının bitmesi bir yana, henüz bir haftalık genel yayın yönetmenliğinde 90 derecelik bir U dönüşü yaparsa, buna dakika bir gol bir demekten başka bir şey diyemeyiz. Atalarımızın "bekâra karı boşamak kolaydır" demelerinin nedeni de budur. Tirajı, çalışanı, etkisi yok denecek kadar az olan sahibi olduğu eski gazetesinde bol keseden atıp, tutmak kolaydı. Şimdi başkasının patron olduğu bir gazetede istediğini yazmak veya tükürdüğünü yalamamak çok zordur. Henüz bir haftalık köşe yazarı iken yazdığını yalamak zorunda kalmanın ne demek olduğunu sanırım anlamıştır. Şayet anlamadı veya topluma gargara yaptırmaya kalktı ise, bunu kimsenin ne gargara yapacak hali var, ne de yutması mümkün. Bu işler adam hapiste iken gidip gazetesinden personel almaya kalkışmaya benzemez. Söylenen sözler unutulup gider, ama yazılan yazılar hiçbir zaman unutulmaz da, silinmez de. Ayrıca şu anda yazı yazdığı gazeteyi kendi gazetesi ile de karıştırmasın. Sizin anlayacağınız bol keseden atma dönemi bitti. Herkes yazdığının arkasında duracak, duramazsa yazmayacak. Yazdığı halde duramıyor ise, nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu toplum bilecek. İnsanların zamanı geldiğinde değişime açık olması gerektiğini hepimiz kabul ederiz, ancak değişmekle dönmek veya dün söylediğinin hata olduğunu bu gün söylemekle, dün söylediklerini kabul etmemek veya ben öyle demek istememiştim demek çok farklı şeylerdir. Sözlerimi Hazreti Ali"nin veciz bir sözü ile bitirmek istiyorum; “Sırrın senin esirindir, ne zaman ki sırrını söylersin sen onun esiri olursun.” Söylediklerimizin veya yazdıklarımızın esiri olmamak umuduyla, Hoşça kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR