“BİR LOKMA BİR HIRKA” ANLAYIŞI

Türkiye"nin din açısından gündemini, yaklaşık bir aydır meşgul eden konu: İslam"da “Bir lokma bir hırka” anlayışı var mıdır?

İslam Devleti"nin başkanı olmasına rağmen, karnına taş bağlayan Peygamberin ümmeti değil miyiz?

Bir deri parçasını temizleyip kızarttıktan sonra açlığını dindiren Sa"d bin Ebi Vakkas ra değil imydi?

Hz Peygamberimiz SAV Hendek günü karnına iki taş bağlamıştı. Bir avuç arpa ekmeğiyle yetinen Hz Peygamberimiz değil miydi?

Ama midemizin doluluğunun sarhoşluğuyla seni unutan değil miyiz? Her şey imtihan… İmtihan… İmtihan…

Yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır imtihan… Seher yolunda çiledir imtihan… Müslüman çizgisinde duruştur imtihan… Ezanlara varış, secdelerde titreyen kalplerin oluşudur imtihan… Mazlum insanlara yardımdır imtihan… Yalandan ve riyadan sıyrılmaktır imtihan…

İMF toplantılarına katılan ecnebi misafirlerin 7 yıldızlı otellerde dinlenip kiraladıkları Limuzinlerle işyerine giden ve gezinen insanların hayatını mı özlüyor, “Bir lokma, bir hırka”ya karşı olan Müslümanlar?

İslam davası tok karınlarla mı kazanılmış? Her karış toprağı şehit kanlarıyla ıslanmış bu vatan parçası, geniş evlerde yetişerek ve lüks otomobillerle seyahate çıkmakla mı kazanılmış?

Dava; Hz Eyyüp gibi sabretmek, Bilal gibi kızgın kumlara ve taşlara rağmen Allah diyerek ölmektir.

Dava; Hz Yusuf gibi imtihana göğüs germek; köle olarak girdiği zindandan peygamber olarak çıkmaktır.

Dava; sahabe açken karnına taş bağlayan peygamberin davasıdır.

Dava; Sümeyye"nin RA örtüsü için canını vermesi Allah"a örtüsüyle varıp dirilmesidir.

Dava; bir kere inanmak, Bir"e kul olmak, O"ndan başkasına asla kulluk yapmamaktır.

Dava; Ebu Cehil"lere "Dur!" demek, zalime göğüs germek, zulme direnmektir 

 

Ne tenimizde bereket var, ne gönlümüzde, ne soframızda, ne sözümüzde.

Ey karnına taş bağlayan adam!
Ey bir gün olsun sofrasından tok kalkmayan.
Yağlanmış gövdelerimizi taşımaktan yoruldu bizim ayaklarımız
kollarımız bezgin günsonu evlere taşınan torbalardan.

 

'Bir lokma bir hırka felsefesine inanmıyorum' diyen MÜSİAD'ın kurucu başkanı Erol Yarar, kendisine; “burjuva sınıfının adamı” diyene de karşı çıkıyor ve diyor ki:

“Ben önemli bir tespit yapıyorum. Zenginleştikçe dinden uzaklaşan bir istatistikten zenginleştikçe dine daha da yaklaşan bir topluma gelmişiz. Elhamdüllilah demek gerekir bu sonuca”…

Acaba Hendek savaşı tok krınlılarla mı kazanıldı? İstanbul"u tok karınlılar mı fethetti?

Diyor ki Yarar:

“Biz Fransız kapitalizminin ürettiği adam tipi olarak burjuva da olamayız. Onun haricinde adam güzel giyinmiş, iyi bir markayı almış, arabası çok kaliteliymiş. Olsun kardeşim, dünyanın nimetlerini Allah kimin için yarattı”.

Fransız tipi kapitalist de olamazsın; karnına taş bağlayarak gezen Peygamberimin sana bana emanet ettiği kendi Hılafet Merkezini kuran iyi bir Müslüman da olamazsın. Ancak o Fransız kapitalistlerin kölesi olarak AB kapılarında sürtük sürtük sürünürsün.

Aynı Erol Yarar diyor ki:

 “200 milyar benim için ölçü değil. 100 milyar da israf olabilir bir insan için. Adam, çoluk çocuğu aç iken 50 milyara bir araba alıyorsa bu da israf olur. Bir adam, farzedelim X Müslüman, 10 milyar dolar serveti var ve her sene 1 milyar dolar bağışlıyor. Bu adam 1 milyon dolarlık bir arabaya binse ben bu adam için israf demem”.

10 milyar dolarlık serveti olan Müslüman adam her sene bir milyarını nerelere dağıtıyor? Bu adamın 1 milyon dolarlık arabaya binmesi de caiz değildir. Bak Erol Kardeşimiz; Hz Muhammed"e “Nezir” diyor Kur"an-ı Kerim… Nezîr"in anlamı Kur"an-ı Kerime göre doğa sevgilisi olmak, uygarlığın nimetlerinden yararlanmadan önce doğayı tahrip etmeyecek hayat sürdürmektir.

Gördüğüm kadarıyla insanların doğa sevgisinden anladığı çoğu zaman yeşillik alanlarda oturmak, top oynamak, mangal yakıp et yemektir, üstelik arkalarında bir yığın çöp bırakarak.

Doğa insan demek, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, toprak, su, hava demek. Doğa sadece yeşillik alanlardan ibaret değil ki. Bunlardan birisini sevmemek bile doğayı sevmediğin anlamına gelir.

Sularımızı, havamızı kirletiyoruz hoyratça. Sokak hayvanlarını itlaf ediyoruz temizlik uğruna. İnsanlar birbirlerine karşı kaba, hoşgörüsüz, sevgi ve saygı gittikçe azalıyor. Ve kime sorsan “ben doğayı çok seviyorum” diyor. Doğa sevgisi yüreğinize doğsun ve bir ağaç dikin, bir hayvan sevin, tanımadığınız bir insana gülümseyin…

İşte Erol Bey Kardeşimizin o bir milyar dolarlık arabaya binen adamı; yukarıda anlatılan biçimde, doğayı sevenlerin yaşadığı sade, temiz, üç kattan fazla katı olmayan evlerde oturanların mahallesinde oturmuyorsa onun tasaddük ettiği paralar da “menn ve ez┠sınıfına girer:

“Ey iman edenler! Malını insanlara gösteriş olsun diye infak eden, ama Allah'a ve ahiret gününe inanmayan bu insan gibi sadakalarınızı başa kakma ve gönül incitme ile geçersiz kılmayın. Bunun canlı örneği, üzerinde azıcık toprak bulunan şöyle yumuşak bir kaya örneğidir; ona şiddetli bir sağanak düşerse onu ancak cascavlak sert kaya yapar. İşte bu gösterişçi insanların da hayır vermekle hiçbir kazançları olamaz. Allah o tanrıtanımazları mefkûresine kılavuz etmez” Bakara Sûresi: 264. 

Diyor ki:

“Sen adama sadece o anki konumuyla, daracık bir alanda tecessüs yapıyorsun. Biz insanların ne giydiklerine, arabalarına bakarak onların ahlaki kriterleriyle ilgili yorum yapma selahiyetimiz yok.”

Ne güzel! “Sen zekatını gizli ver ve adamın kim olduğunu ve parayı nereye harcadığını da kontrol etme”. Eğer benim verdiğim parayla fakir sandığımız adam: siyah-beyaz televizyonunu çöplüğe savurup plazma televizyon almak için harcıyorsa o verdiğimiz para zekat değildir. Bence zekat, fakir kişilere yardım eden aşevi, hastane, okul, hayır vakfı… gibi kurumlara verilmeli. Biz kişilerin imanını dışa vurduğu sosyal normlarla sınavdan geçirmekle sorumluyuz. Allah cc için, bireyin kendisi değil, bağlı olduğu imam, cemâat ve onun dışa vurduğu amel biçimi önemlidir. Kişilerin bindiği özel araç da bana göre en güzel normdur.

Diyor ki:

“Ben bir lokma bir hırkanın ne olduğunu çok iyi biliyorum. 15 yıl tasavvuf okudum, tekkelerde büyüdüm. Evliyaullah başımın tacı. Ama karşı çıkanların söylediği gibi değil o işler. Niye servetini terkeden İbrahim Ethem Hazretleri'ni örnek gösteriyoruz da Fatih'e bakmıyoruz. Akşemsettin, Fatih'e hiç İbrahim Ethem gibi ol demiş mi? Böyle bir İslam yok. Niye İbrahim Ethem'i anlatıyorsun, sen Yavuz'u, Fatih'i, Hz. Osman'ı anlat. Hangisi serveti terketmiş. Rasullulah'ın bir tavsiyesi var mı servetinizi terkedin diye Hayır! Bir lokma bir hırka Bangladeş'te… Orası gibi mi olmak istiyoruz. Bu mu İslam ülkesi”...

O İbrahim Edhem Hazretleri, Haci Bektaş Veli, İmam Rabbani RH elini eteğini çekmemiş ki; Erol Yarar"ın Bosnalı ikinci hanım uğruna terk ettiği MÜSİAD gibi sivil toplum örgütü başkanıydılar.

Cemâatler, sivil toplum örgütü aracılığıyla halkı örgütleyen halk kahramanıdır. Bu ölçüyü taşıran ve müritlerince Allah"ın oğlu gibi muamele gören şeyh efendilerinin cemâatleri başka…

 Bangladeş"i küçük görmeye kimsenin hakkı yok… Orada da bağrına taş bağlayarak yaşayan çok Müslüman var.

Diyor ki:

“Rasullulah'ın yapın dedikleri ve bir de yapın demeden kendi yaptığı… Kendi yaptığının bazılarını taklit etmeye çalışanları engelliyor, siz yapmayın diyor. Kendi tercihiyle yaşıyor. Mesela iftar etmeden oruç tutuyor”.

Nasıl da iftira ile uydurma sözler! Resûlüllah SAV zaten karnına taş bağlamakla her günü ve gecesi oruç… Özel günlerde oruç tavsiyeleri çok az… “Her gününüz oruç olsun” buyuruyor. Bu da Sayın Erol Yarar"ın uyguladığı günlük yaşam biçimiyle asla olmaz.

Diyor ki:

“Resullulah yanına gelenleri hiçbir zaman boş çevirmeyecek kadar zengindi. Hayatının belirli dönemlerinde öyle tasaddukta bulundu ki, hem başkasının servetinden filan değil. Bizzat kendi servetinden. Hatta o sadakayı alan insanlar kavimlerine gidip "Bize vadi dolusu tasaddukta bulundu" dediler. Bunu verebilecek kadar kudretliydi Rasullulah. Fakir olan insan nasıl verebilir”.

Atma dostum, atma… İftirada bulunma. Peygamberlerin özel mülkü olamaz ve olmamış da… Ancak kendisine gelen hediyeler olmuş; onları da Ashab-ı Suffa ve diğer gelen misafirlere takdim etmiş. Hz Ayşe Anamızın Hz Ömer RA ve Hz Ali KV ile Fedek arazisi tartışmaları neden?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR