BİR KAÇ GÜNLÜK ARADAN SONRA

Yoğun bir koşuşturmanın ardından bir kaç gün yazılarıma ara vermek zorunda kaldığım için anlayışla karşıladığınızı umuyorum, zira İstanbul'da Kına gecesi, Nikah töreni, Samsun'da düğün merasimi derken yaklaşık iki haftamız çok yoğun bir koşuşturma ile geçti. Yoğun koşuşturmamıza rağmen elimden geldiği kadar siz değerli okurlarımızdan da ayrı kalmamaya özen gösterdik, zira bir çok okurumuz gazetenin üçüncü sahifesini açıyoruz senin yazını göremeyince gazeteyi okuyasımız gelmiyor dediklerini çok iyi bildiğim için bu koşuşturma döneminde dahi sizlerden uzak durmamaya özen gösterdik. Cenabı Hakka sonsuz şükürler olsun ki Evlatlarımızın mürüvvetini gösterdi, inancımıza, yaşam biçimimize ve kültürümüze uygun bir merasimle onları dünya evine koyduk. Gerek nikah merasiminde, gerekse Düğün merasiminde bizleri yalnız bırakmayıp Düğün salonunu hınca hınç dolduran çok değerli dostlarımıza ve organizasyonda emeği geçen arkadaşlarıma şükranlarımı arz ediyorum.
 Bu arada bir kaç detayı da vermeden geçmek istemiyorum, şehrimizdeki en büyük kapalı düğün salonu şu an itibarı ile 550-600 kişilik Canik Kültür Merkezindeki düğün salonu, açık hava salonlarında daha yoğun düğün merasimleri yapılabilir ancak ilkbaharın hava şartları göz önüne alındığında bu riske girmek mümkün değil. Şehrimizde yazın dahi açık hava merasimleri tertip etmek fevkalade riskli bir durum. Ancak tüm tanıdıkları davet etmeye kalksak da bu kez  o insanların tamamını ağırlayacak salon bulunmadığından seçici davranmak zorunda kaldık, hatta davetiyeleri bastıracağımız zaman elime telefon fihristini aldım tam 1440 kişinin telefonda kayıtlı olduğunu görünce bir hayli panikledim, çocuklar “Baba bu telefon rehberinin  içerisinden sadece 250 kişiyi seçip davetiye  göndermek zorundayız, zira her gelen iki kişi gelirse bu sayı 500 eder bir de kız tarafını hesap edecek olursak bu sayı altı yüz kişi eder bunun üzerinde misafir ağırlamaya kalkarsak salonun fiziki durumu buna elvermez” dediklerinde çok zorlandım ama şartlar gereği yapmak zorunda kalınca aldım elime telefon fihristini  250 ismi işaretleyip davetiyelerini  yazdırdım, ardından da davetiyelerin ulaşmama riskini göz önüne alarak aynı isimlere mesaj  çektik. Allah'a Hamdu Sena'lar olsun ki davet ettiğimiz dostlarımızın yüzde doksan beşi geldi ve hesabımız aynen tuttu. Hayatım boyunca birçok organizasyon yaptım ancak başkaları adına yapılan organizasyonları yönetmek çok kolay kendi organizasyonunuzu yönetmek ise bir hayli zor bir iş.
 2007 yılında yaşadığım A Takımı operasyonundan sonra gerek işlerin yoğunluğu, gerek güvenlik problemleri, gerekse diğer nedenlerle insanların düğün, cenaze ve diğer merasimlerine katılma fırsatım yok denecek kadar azdı, hamdolsun ki tüm dostlarımız bu durumu problem edip alınmadıkları için davetimize icabet ettiler, Allah onlardan razı olsun. Düğüne mazereti nedeniyle katılamayıp bizi arayan dostları da mazur gördük ancak düğüne katılmayıp sırf kalabalıkta adları okunsun diye telgraf çekenlerin telgraflarının tamamını çöpe attığımı buradan herkesin bilmesini isterim. Zira mazereti olan telefon denen bir araç var arar mazeretini bildirir ona kimse bir şey diyemez ama sırf kalabalık kitlelerde adı okunup alkış alması için telgraf çekenlere hayatım boyunca çok kızdığım için o tür telgrafları direk çöpe attım. Telekomünikasyonun yaygın olmadığı dönemlerde bu tür uygulamalar normal görülebilirdi ama Dünyanın dört bir yanında istediğiniz insana anında ulaşma imkânınız olduğu halde sırf hava olsun veya düğün sahibi telgrafı okutup alkış almak için çekilen telgraflar bana göre görgüsüzlükten öteye geçmez. Bir insanın kendi şahsiyeti, kişiliği, onuru kendisine yetmeyip başkalarından onurlanacaksa zaten ona telgraf çekmeye de gerek yoktur, yok  kendi reklamınız yapılsın diye bunu yapıyorsanız ona da köylülük denmezse ne denir siz takdir edin.
 Ben şahsen hayatı bir okul olarak görüp yaşam biçimimi de ona göre dizayn ettiğimden bazı konuları burada siz değerli okurlarla paylaşma gereği duyarım, Hukuk literatüründe Kanunlar yapılırken Törelerden yararlanılır, Töreler de olağan alışkanlıkların sürekli hale gelmesi sonucu ortaya çıktığına göre bazı yanlış alışkanlıkları ortadan kaldırmak için bunları bu köşelerde konuşup, tartışmak gerektiği kanaatindeyim. Bazı merasimlere gidiyorsunuz bakmışsınız ki telgraf ve çelenk yazılarını okuma merasimi yapılıyor, hatta hiç ilgisi olmadığı halde Bakanların, Başbakan'ın çelengi ve telgrafı gelmiş gibi gösterildiğine çok şahit oldum. Bu tür görgüsüzlükleri ortadan kaldırmak toplum olarak hepimizin hatta özellikle bizim gibi yazıp çizenlerin görevi olduğunu düşündüğümden bugünkü yazımda bu konuya değinmek zorunda kaldım. Hayat felsefem, “düşündüğümü yazmak, yazdığımı yaşamak” olduğundan yaşamadığımı yazmanın da doğru olmayacağını düşünmüştüm o nedenle bu  olayı yaşayınca dile getirdim  umarım ne demek istediğim anlaşılmıştır. Kalın sağlıcakla  
      
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR