Azınlıklar ve Kürtçülük tartışmaları

Ben Türk"üm; ama Türkçü değilim. Bir Kürt de elbette Kürt vatandaş olabilir; ama Kürtçülük propagandası yapamaz.
Türkiye"nin her köşesinde Kürt vatandaşı kardeşimiz vardır ve Türk olarak aynı ülkenin vatandaşıyız. Ancak dağdaki PKK var ve Kürtçülük propagandasını kutsal sayıyorlar, hem onlar yaşamlarını yitiriyor, hem de Türk ordusu içindeki gençler...
Onun siyasi uzantısı olduğunu söyleyen DTP de Kürtçülüğün siyasi kanadını oluşturmaktadır.
Üniversitelerdeki PKK sempatizanları öğrenciler örgütleniyor. Örgüt taraftarlarının üniversitelerde artık tek adresi var: …
"68 ve 78 devrimci gençlik kuşağı ile Kürt özgürlük mücadelesi" olan Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi"ni referans alıyorlar. Hareket, her saldırıya karşı direniş çizgisinden taviz vermemeyi kararlaştırdı. 2007 Kasım`ında, Dicle Üniversitesi kantininde bildiri dağıtılmasının ardından PKK sempatizanı bir öğrenci: "Dağdaki gerilla kardeşlerimize destek vermeliyiz, onlar bizim için savaşıp şehit oluyorlar" diyordu.
Terör örgütü PKK`nın yanı sıra TKP, Dev-Genç, DHKP-C ve MLKP sempatizanları da üniversitelerde etkinliğini koruyor. TKP, Sosyalist Gençlik Derneği ve ESP gibi sol fraksiyonlar da eylemlerde ön saflarda yer alıyor.
İzmir Emniyet Müdürlüğü, PKK'nın İzmir'de şehir yapılanmasını sağlamaya çalıştığı öğrenilen gruba yönelik operasyon düzenledi. PKK üyesi olduğu iddia edilen 21 kişi gözaltına alındı. Zanlılar, İzmir'de terör örgütünün şehir yapılanmasını sağlamaya çalışmış, çeşitli tarihlerde araç yakmış ve molotof kokteyli atmış.
Ankara'da, PKK'nın gençlik yapılanmasına yönelik 8 kişi gözaltına alındı. Batman kent merkezinde de esnafa kepenk kapattırma, halkı eylemlere yönlendirme, kamu malına zarar verme, çocukları örgütleyip eylem yaptırma faaliyetlerini yürüttüğü bildirilen 14 kişi yakalandı.
İşte hükümet, şu anda, dağdaki terör örgütünü, siyasi çözüm çalışmalarıyla dağdan indirmekle uğraşmaktadır. Şimdiye kadar hiçbir iktidar askeri önleler dışında, böyle bir sıkı çalışmanın içinde olmamışlar ve işe yaramaz demeçlerle işi geçiştirmişler, ellerini taşın altına koymamışlardır.
Çözümü, nesillerden-nesillere, iktidarlardan-iktidarlara devredilen 'yüzyıllık bir mesele'. Kürtçülük… Kökleri, İmparatorluk dönemine kadar giden bu problem,.. Bu süreçte, dağdaki PKK"yı kayırma yoluna saplanmayan DTP gibi meşru ve seçilmiş bir irade muhatap alınması gerekir.
Hükümetimizin ve yürütmekte olduğu devletin çözümlemesi gereken siyasi bir mesele, Kürtçülük meselesidir.
Bu süreçte, bürokrasinin veya güvenlik bürokrasisinin iyi-kötü, öyle ya da böyle bir ajandası var. Bu yol haritasında siyasi irade tam olarak nerede duruyor bilinmiyor.
Bu kadar iç içe geçmiş iki halkı ve çok bilinmeyenli bir problemi, etnik ayrışmayla, ajitasyonla çözemeyiz, toplumsal entegrasyonla ve sosyolojinin diliyle irdelemek ve çözmek lazım.
İktidar partisi bir açıklama yapıyor, buna muhalefet ayrı bir yerden, aydınlar başka bir noktadan, güvenlik bürokrasisi ise bambaşka bir yerden karşı çıkıyor. Ülkenin en temel meselesi karşısında asgari bir dil ve tavır birlikteliği yok.
Devletin zamanında gerekli adımları atmaması ve yükselen tansiyonu düşürmemesi 'toplumu bir aktör ve taraf' haline getiriyor. Daha on yıl önce tabu sayılan ve yapıldığında ülkenin bölüneceği ileri sürülen demokratik adımların bugün atıldığını ve sonuçta hiçbir sorun yaşanmadığını görüyoruz.
Şimdiye kadar bütün siyasi iktidarlar, yan gelip yatmış, kangren ve devletin sırtındaki kambur olan Kürtçülüğü çözümlemek işini tamamen askere bırakmıştır.
Yeni süreçle Meclis'teki küslükler bir anda ortadan kalktı. 23 Nisan törenlerini protesto ederek Meclis'te oturma eylemi yapan DTP, 19 Mayıs törenlerine tam kadro katıldı. Başbakan Erdoğan'ın, "PKK'yı terör örgütü ilan etsinler ondan sonra görüşeyim" dediği ve uzun zamandır randevu vermediği DTP için ilk kez elini uzattı ve mevcut konumunu değiştirdi. Çünkü hükümetin siyasi iradesinin derin devlet olmadan amansız yürüttüğü ve PKK"yı dağdan indirme konusunda, ABD ile güvenlik ve işbirliği sağlandıktan sonra meselenin askere ve güvenlik perspektifine havale edilmesi meyvesini vermek üzeredir.
Askerden önce, "siyasi irade ve kararlılık"ın uluslar arası düzeyde diplomatik düzeyde mekik dokuması buzları eritmiştir.
Olay, yeni değildir; tarihin derinliklerine dayanmaktadır. Kürtler, tıpkı bir zamanların Ermeni azınlıkları gibi kendini bağımsız olarak ifade edeceği devletini kurmak için örgütlenmiş bulunmaktadır. Bu doğrultuda ASALA"dan yararlanmak istemiş ve halen de yararlanmaktadır.
“Kurtuluş Savaşı” döneminde de bizzat Mustafa Kemal"in sözleri, hem de Ankara Büyük Millet Meclisi"nde yaptığı konuşmalar ortada. Atatürk şöyle diyordu:
”Meclis-i âlînizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Kürt, yalnız Çerkez, yalnız Laz değildir; fakat hepsinden mürekkep anasırı İslamiyyedir…”
Ayrıca, Ankara Büyük Millet Meclisi"ndeki Kürt mebusların adı “Kürdistan Mebusu”, Lazlarınki ise “Lazistan Mebusu” idi.
Yani o dönem üst kimlik TC vatandaşlığı da değildi; çünkü hem TC henüz kurulmamıştı, hem de Kürdü, Laz"ı, Çerkez"i inkar ya da Türk sayma modası henüz başlamamıştı; o dönemde üst kimlik İslamlıktı…
Osmanlıların son döneminde ise, gayrimüslim tebaayı da kapsayan  “Osmanlılık”tı…
Mustafa Kemal ve Meclis ayrıca, Misak-ı Milli"nin sınırları olarak “Türklerin ve Kürtlerin çoğunlukta oldukları tüm Osmanlı topraklarını” gösteriyordu, yani “Türklerin” veya “Türk milletinin” çoğunlukta olduğu toprakları değil.
Konu, öncelere dayanmaktadır. Kürtçülük, Mustafa Kemal"in başını ağrıtmıştır. İnönü zamanında Dersim ısyanı yaşanmış ve Kürtler ilk defa Anadolu"nun içlerine sürgün edilmiştir. Öylesine askerî bir çözüm yöntemiyle, kangrenin çözümlendiğine inanılmıştır. Turgut Özal zamanında da İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır gibi büyük şehirlerin kenar mahalleleri Kürt vatandaşlarla dolmuştur. Ev, arsa, tarla ve iş sahibi olmuşlardır.
Ankara´nın ilk Kurucu Meclisinin de kangreni olmuştur. Fransız Kralı"na yazdığı mektupta, Kanuni Sultan Süleyman hükmettiği ülkeler arasında Kürdistan"ı da saymıştır.
 Tayyip Erdoğan partisinin Düzce İl Kongresi'nde cumhuriyetin ilk yıllarına "faşizm" yakıştırması yaptı. Erdoğan, "Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi" dedi. Erdoğan azınlık sorunları için sarf ettiği sözlerle cumhuriyetin ilk yıllarına "faşizm" yakıştırması yaptı. Eski iktidarların askeri çözümle işin içinden çıkılacağını sandıklarını söz konusu ederek: “Aklıselimle düşününce, başımızı iki elimizin arasına aldığımızda, hakikaten ne yanlışlar yapmışız diyorsunuz. Bu iddiaların içinde bulunanların hepsi, görüşmeyin dedikleri ülkelerle anlaşmalar yaptılar geçmişte”...
Erdoğan, bir sabah ansızın, önceden kamuoyuna duyurmadan ve düzenleyicileri uyarmadan Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırları içinde olsa da Kürtçülerin gözünde; bir Kürt ili ve hem de bölünmüş Kürdistan"ın tam ortasında, Türkiye-İran-Irak sınırlarının kesiştiği köşe olan Hakkari"ye gitti.
Erdoğan"ın bu cesaretini salt bu nedenle kutlamak gerekir. Kazasız belasız dönüşü de sevildiğinin ve kendisine umutlarla bakıldığının göstergesi…
Yöre halkı, provokasyonun hükümetten gelmediğini, derin devlet işi olduğunu, aslında, Kürt halkıyla birlikte hükümetin de kontrgerilla`nın, JİTEM"in hedefinde olduğunu biliyor. Öyle olunca da neden öfkesini Erdoğan"a yöneltsindi?
Evet, tehlike derin devletten geliyordu. ve onların güdümündeki PKK itirafçılarından…
Derin devlet Ecevit"e bile suikast düzenlemiş, en azından gözdağı vermiş, Özal"a ANAP kongresinde suikast düzenlemiştir.
Erdoğan Hakkari"de kimlik meselesi üzerinde durdu ve “üst kimlik TC vatandaşlığıdır. Bunun yanısıra bu ülkede Türk de Kürt de, Laz da Çerkez de var.  Kürt ben Kürdüm, Çerkez ben Çerkezim diyebilir” dedi.
Kürtçüler bu atak çıkışı, Kürt ulus gerçeğini tam karşılamasa da, “anayasal vatandaşlık” Kürt sorununun çözümü için yeterli olmasa da, olumlu karşılamıştır. En azından Kürtleri, TC vatandaşı olsalar bile, kendilerini Türk saymaya mecbur etmiyor ve kendi Kürt kimliğini dile getirebilme hakkı tanıyor.
Ulus-devletler kendi tahayyülleri dışındaki kimlikleri ulusal güvenliğe bir tehdit oluşturduğunu düşündüklerinden üst kimlik ve Kürtçülük kavramlarını kullanmayı anayasal suç saymaktadırlar ve çözümü askerî operasyonlara bırakmaktadırlar.
Ulus-devletler kendi tahayyülleri dışındaki kimliklerin ulusal güvenliğe bir tehdit oluşturduğunu düşünmektedirler.
Cumhurbaşkanı olmadan ve Dışişleri Bakanı iken Gül de şöyle demişti: “Önemli olan vatandaşlık. Çağdaş dünyada tek bir etnik yapısı olan devlet yok. Her ülkede farklı etnik yapı ve kökenler yer alıyor. Türkler de Kürtler de dünyanın her yerinde bulunuyor”. Bugün de Cumhurbaşkanı olarak Türkiye"nin çözmesi gereken en önemli konu, Kürtçülük sorun olduğunu vurgulamaktadır.
Kürt sorununun boyutları ve Kürtlerin bir halk ve ulus olarak hakları ne olursa olsun, bugün Türkiye sınırları içinde yaşayan 20 milyonluk bir halk Kürt olarak TC vatandaşı, İran sınırları içinde yaşayan Kürtler İran vatandaşı, Irak ve Suriye sınırları içinde yaşayanlar da o ülkelerin vatandaşları sayılıyor. 40 milyon kişi… Türkiye"dekiler Türk olmadıkları gibi, İran"dakiler Fars, Irak ve Suriye"deki Kürtler de Arap değiller. Kendilerine özgü bir ülke Kürdistan, kendilerine özgü dilleri Kürtçe ve kendilerine özgü tarihleri, kültürleri var. Buna göre Türkiye iki uluslu bir ülkedir.
Nüfusları 20 milyonu aşan bu halk, biz bu kimlik meselesinde, ne düşünüyoruz? Biz bir alt kimlik olmayı kabul ediyor muyuz bakalım?..
Neden edelim? Burası bizim ülkemiz, biz bir milletiz. Bir arada yaşayacaksak bu eşitlik temelinde olmalı. Bunun da biçimi federasyon ya da konfederasyondur.
Irak anayasası referandumunda, Güney Kürdistan… Federal devlet… Kürdistan"daki mevcut özerk ve federal statü uluslararası bakımdan da meşruluk kazandı.
Erdoğan da düne kadar, Kürt sorunu yoktur demekle uygulanan baskı politikasını ötekiler gibi onaylamış, en azından bunu tartışmayı göze alamamış oluyordu.
Bu, sistemin yasaklarına, buyruklarına karşı çıkmak, kutsalı çiğnemek gibi bir şey…
Erdoğan"ın aydınlarla görüşmesi, en azından, militarist plan karşısında sivil toplumla dayanışma gereğinin bir göstergesidir.
Kürtçüler: Kürt sorununu var sayıyor, onu PKK olayından ayırıyor ve çözümün demokratikleşmede olduğunu söylüyor. İnkarcı ve şiddete dayalı politikadan önemle ayrılıyor, resmi söylemde bir kırılma işareti veriyor. Bu bakımdan önemli bir adımdır.
Kürtçüler: “Tek devlet, tek ulus, tek bayrak filan…” edebiyatıyla olmaz. 20 milyonluk bir halk var; Kemalizm-Baasçılık arası büyük benzerlik; kişi putlaştırmaya, şoven milliyetçiliğindedir. Türk egemenleri; Kemalistiyle, ırkçısıyla ve dincisi ile, bölgede statükonun yıkılmasının Kürtlere özgürlük getirebileceği inancındadır.
Federal biçimde de olsa özgür bir Kürdistan oluşuyor. Yarın Suriye ve İran"da benzer gelişmeler yaşanabilir… Türk egemenler bu gelişmeler karşısında sıtmaya yakalanmış gibiler.
“PKK terör örgütüne karşı mücadele” adı altında da ABD güçlerini ve Güney Kürtlerini PKK ile çatıştırmak… Böylece bir kez daha Kürdü Kürde kırdırmak, Kürt-ABD ilişkilerini bozmak…
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR