AŞAĞI TÜKÜRSEM SAKAL YUKARI TÜKÜRSEM BIYIK

      Uzun zamandır gelen yoğun tepkilere rağmen Anayasa oylaması ile ilgili yazı yazmayı düşünmüyordum. Bunun bir çok nedeni var hani şu Bayburtlunun hikayesi var ya adam diyor ki Kelami Kadime bakirem cehennemlükem, millete bakirem Cennetlükem. İşte bizim Anayasa oylamasındaki durumumuz da aynı. Anayasa değişiklik paketine baktığımızda Demokrat olan herkesin bu pakete evet demesi gerektiğini düşünüyorum, ancak paketi destekleyen cemaatlere baktığımda bu cemaatlerin desteklediği paketi desteklemenin doğru olmayacağını düşünüyorum. Öte yandan gerek Anayasa Mahkemesi"nin yapısında, gerekse HSYK da yapılacak değişiklikler sonucu ortaya çıkacak bazı sıkıntılı durumları göze alarak "Hayır" vermek gerektiğini düşündüğümde bu işin öncülüğünü yapan hayırcılara baktığımızda, ülkede ne kadar marjinal sol örgüt var ise hepsinin hayırcı olduğunu görünce hayır vermenin ülkeye çok büyük zarar vereceğini düşünmeye başlıyorum.

            Olaya bir de köşe yazarlarının yazdıklarını inceleyerek baktığımızda çok enteresan bir pozisyonla karşılaşıyoruz. Kendisini milliyetçi sanan inançtan, imandan mahrum Şamanist zihniyetli köşe yazarları ile Devrimci olduklarını söyleyen ama kafaları statükocu ideallerinin dışına çıkamayan solcu yazarların ısrarla ve şiddetle Hayırcı kesilmeleri ve bu yönde ısrarlı yazı yazmaları insanı çileden çıkartıyor. Bu şehirde gazeteci olup da benim kadar mahkemelik olan ikinci bir köşe yazarı yoktur. Ancak köşe yazılarımı dikkatlice incelediğinizde hiç bir partinin tüzel kişiliğine ve Genel Başkanına yönelik ağır ifadeler bulamazsınız. Bunun nedeni ve benim bu güne kadar edindiğim bilgilerin bana verdiği düşünce şudur; Bir davanın lideri olabilmek veya dava adamı olabilmek için en az yirmi yılın üzerinde uğraş verilmeli ve bedel ödenmelidir, aksi halde lider olma şansınız yoktur. Genel Başkan olabilirsiniz ancak liderlik çok farklı şeydir. Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz,  Turgut Sunalp, Necdet Calp, Aydın Güven Gürkan, Numan Kurtulmuş gibi isimler Genel Başkan olabilirler, ancak bana göre lider olmaları söz konusu değildir. İşte o nedenledir ki hangi partinin tüzel kişiliği ve Genel Başkanı olursa olsun onu ağır bir dille eleştirmek doğru bir davranış değildir. Ben gazetemde köşe yazan arkadaşların bu güne kadar hiçbir köşe yazısına müdahale etmedim, ancak son günlerde bazı arkadaşların Anayasa oylamasındaki tavırlarını sergilerken Genel Başkanlarla ilgili haddi aşan ifadeler kullanmalarından rahatsızlık duydum ve kendilerini uyarma ihtiyacı duydum. Hatayı kim yaparsa yapsın karşısında olmaz isek kendimize olan saygımızı kaybederiz. 12 Eylül ihtilalini bizzat yaşamış birisi olarak, o gün çekilen sıkıntıları çok iyi bilmeme rağmen Kenan Evren"in şahsı ile ilgili en ufak bir yazı yazma ihtiyacı duymadım, duymam da söz konusu değildir. Dilerseniz bu konuyu biraz daha geniş ele alalım. Asalet sahibi kişiler muhataplarının davranışlarını ve yaptıklarını eleştirirler, kişilikleri ile ilgilenmezler. 12 Eylül ihtilalinde en çok çile çeken insanlardan birisi de Süleyman  Salur Bey"dir, köşe yazılarının tamamını okuma fırsatım olmasa da büyük bir bölümünü zevkle okurum, şayet çok yoğun isem başlığına bakar, yazıya göz gezdirir, geçerim ama yazıdan habersiz kalmam. Süleyman Salur Bey davası uğruna on yıldan fazla hapis yatmış olmasına rağmen ki o yatma hikayesinde de çok enteresan anekdotlar var, adamın hiç ilgisi olmadığı halde dava arkadaşları zarar görmesin diye suçu üstlenip ceza almasına rağmen 12 Eylül komutanları ile ilgili kötü şeyler yazdığını görmedim, asalet de bu olsa gerek. Şimdi bakıyorum da necaseti henüz denize inmeyen köşe yazarları ahkam kesmeye kalkıyorlar. İnsan biraz sıkılır, biraz utanır. Bir de memur olduğu halde köşe yazan arkadaşlar var, bu arkadaşlarında hadleri olmadığı halde, hatta yasal olarak yasak olmasına rağmen Anayasa oylaması ile ilgili köşelerinde açıkça tavır koyacak şekilde yazı yazdıklarına şahit oluyoruz, bu arkadaşların yazılarını ya kimse ciddiye alıp okumuyor veya tavırlarından ötürü kimsenin sesi çıkmıyor. Köşe yazısı yazan arkadaşların da bağlı bulundukları kurumlarda yazıların mahiyetine bakarak gereğini yapmaları gerektiği kanaatindeyim, aksi halde çok savunduğumuz Hukuk Devleti ilkesine en büyük ihaneti biz yapmış oluruz.

            Gelelim asıl bu işin sorumlusu olan siyasetçilerimize onlar partilerine hoş görünmek adına inanmadıkları veya umursamadıkları şeyleri telaffuz ettiklerinde dahi ne kadar sırıttıklarının farkında değiller. Dünkü manşet haberimizde "Kurtların Kardeşliği" demişiz, aslında Starların palavraları ve kurtlar sofrasındaki kardeşlikleri şeklinde olması gerekirdi sanırım manşet uzun olacağından arkadaşlarımız bu kadar uzun yazmamışlar. Adamlar farklı partilerde olsalar da, iş menfaate gelince nasıl kardeş oldukları delilleri ile ortada iken bizim neyin mücadelesini verdiğimizi çok merak ediyorum. Kalın sağlıcakla  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR