Sanayi toplumu olmak ve kıyameti yaklaştırmak

Yazımıza aile sohbetleri sırasında, çocuğumuzu sorgularken sık sık kullandığımız şöyle çarpıcı bir soru ile başlayalım:
“Sanayici mi olmak istersin, tarımcı mı?”
Veya; “Sanayici bir ailenin çocuğuyla mı evlenmek istersin, köydeki çiftlik sahibi tarımcının çocuğuyla mı?”
Veya: “Sanayi ağırlıklı bir kentte, mahallede mi yaşamak istersin, alabildiğine yemyeşil ormanlıklarla dolu Anadolu beldesinde mi?”
İşte Allah cc bizleri her gün ve her saat bu sorularla sınavdan geçiriyor. Tarımı bırakıp sanayiye ağırlık veren, köyü tamamen terk edip boğaz tokluğuna, asgarî ücrete razi olarak şehrin varoşlarında mı yaşamak istersiniz?
Bereketli dünyaların mı, lanetli dünyaların mı toplumu olmak istersin? Rahmet meleklerinin bereketler yağdırdığı tarım toplumu mu? Veya zebanîlerin doğa felaketleri, kuraklıktan dünya boğulurken sel felaketleri biçiminde,  çölün derinliklerinde atom bombası deneyip, daha geniş toplu imha silahı nükleer bomba üretme denemeleri yüzünden dünyanın diğer yerlerinde depremlere ortam hazırlayan ağır sanayi toplumlarına lanetler yağdırdığı bir dünyada mı yaşamak istersin?
“…Rabbinize kulluk ediniz ki kesinlikle takva sahibi olasınız... Yeryüzünü sizin için döşek, gökyüzünü de çardak olarak düzenlerken, gökten suyu indirip o sayede çeşit çeşit ürünlerden sizin yararınıza birçok gelir kaynakları çıkarana... Öyleyse bu gerçeğe tam odaklanmışken Allah'a denk doğa güçleri gibi bir şey ayarlamayınız. Şayet kulumuza indirdiğimizden kuşku içindeyseniz, haydi siz benzer bir sûre getiriniz. Eğer özü sözü bir iseniz, Allah vahiy karşıtı kurmay güdüleyicilerinizi de çağırın. Eğer onu başaramazsanız, zaten hiç başaramayacaksınız ya! O zaman tutuşturucusu insan ve taş olan ateşi  kapıda bekleyiniz. Zaten o, küfrü yaşayanlar için hazırlandı” Bakara Sûresi: 21-23.
“Ey inananlar! Hem canlarınızı, hem aile bireylerinizi; yakıtı insan ve taş olan sosyal gerilim ateşinden koruyunuz. Onun başında katı mı katı, çetin mi çetin; Allah'a; daha doğrusu emrettiklerine karşı çıkmayıp emrolunduklarını aynen yapan melekler var. Ey aile değişmezlerini tanımazlar! Artık bugün hiç yakınmayın; kesinkes dışa vurduğunuz sosyal etkinlikler yüzünden çekiyorsunuz.” Tahrim Sûresi: 6-7.
İşte bu mealleri benim yazdığım meal-tefsirden böyle okuyunuz. İsterseniz diğer meallerle karşılaştırnız. Böyle net ve açık ifade bulabilir misiniz?
 
İşte bugünkü karesel krizin İslamî açıdan açık ve çarpıcı yorumu: “Sanayi toplumu olmak sizi nereye kadar götürecek? Allah"ın cc size köylerinizde nasip ettiği toprakları, beş paralık rahatınız uğruna terk ederseniz, belanızı böyle bulursunuz. Köyünüze dönün; köyünüze!” biçimindedir.
Nedir bu hız budalalığı çılgınlığı! Nedir bu; dünyanın üç beş çılgın sanayici baş belasının bankalarının ülufe dağıtır gibi otomobil kredisi dağıtması, ailesinin sabah kahvaltısı yapacak kadar geçim kaynağı kalmamış hız budalası Anadolu delikanlılarını aldatması? Bu yüzden kredi kartı dağıtma ve ödeyemeyince mahkeme kapılarında süründürme çilesi?! Dön köyüne kardeşim! Yine de şehirde bir odağın tütsün, ama köyünü unutma! İşte bu küresel kriz, seni uyarıyor; köyünü unutanları… tarımcı ve tarlasından, ineğinden, öküzünden, eşeğinden başkasını düşünmeyen anne-babanın kabrinin bulunduğu Anadolu topraklarını yoz bırakma.
Kıyamet nasıl kopacak? Kur"an-ı Kerim, Nezir"den söz ediyor. Köyünden; çiftinden, çubuğundan kopmayan peygamberlerinden söz ediyor. Saf Anadolu insanını peşine takan ve cennet vadeden lüks Mersedesli şeyhlerin yanlışlıklarından söz ediyor:
“Allah'ın huzurunda olacaklarını akıllarına sığdıramayanlar sosyal bunalıma düşmüşlerdir. Ansızın sırtlarında günah yüklerini taşırken, kıyametin kopuş sahnesi ölüm ile karşılaşınca: "Oradayken ters aşırılıklar yapışımız yüzünden bize yazıklar olsun!" derler. Bu taşıyacakları ne kötü!” En"âm Sûresi: 31
Faydasız kardeşim; kıyamet koparken ağlamak, sızlamak, pişmanlık duymalar artık yok! O doğa felaketlerini ve kıyametin kopmasını hazırlayan etkenleri sen hazırladığın için faydası yok! Banka kredisi sayesinde, kendinin sandığın otomobilinle, neredeyse evinin tuvaletinin kapısına kadar yırttığın, o dedenin veya babanın binbir emekle diktiği ve yetiştirdiği meyve ağaçlarını veya çam ağaçlarını dozer-kepçeyle devirip yol yaptığın Anadolu toprağı elbet seni bir gün çarpacak!  Küresel krizle çarpacak, kürsel ısınmayla sarsacak, büyük sel felaketleriyle sarsacak, sarsacak, sarsacak… Kıyamet kopacak ve bu dünya böyle yıkılacak.
İşte kıyamet alametlerinden “dâbbe"tül-Arz”, o senin dedecuğunun diktiği ve yetiştirdiği meyve ağacının köküne taktığın dozerdir. Kıyametin kopmasını sen hazırlıyorsun.
“Ye"cûc ve Me"cûc” da o güzel Anadolu toprağının ve çimenlerinin; araba yolu uğruna namusunu bozduğun için, dedenun kedisini ve ineğini hor gördüğün için gökten senin hesabına gönderilen radyasyon zehridir.
İşte ilâhî lanet, işte küresel kriz, işte Hindistan Mumbai baskınları… Kaza gelmesini asla istemeyiz ama: Kredi kartınla satın aldığın arabanla Akdeniz ve Ege sahilinden dönerken kaza yapma! Karadeniz sahilinden dönerken bir kaza, ama Ege sahilinden dönerken bin kaza… Sebebini iyi anla!
Şimdi ayetlerimizi saçma görenler, bunalım karanlıklar içindeki sağır ve dilsizlerdir. Allah kaderde dileyeni mefkûresiz eder, dileyeni de Sırat-ı Müstakim üzerinde kılar. De ki: "Size Allah'ın azabı gelip çatsa veya o son saat gelse ne yaparsınız? Eğer özü sözü bir iseniz Allah'tan başka tanrılarınıza mı dua edersiniz?!..” En"âm Sûresi: 39-40.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR