RENKLERİ SOLDU

Tasavvuf insan hayatında önemli yer tutan bir yoldur, insan nefsinin terakkisinde, terbiyesinde manevi anlamda ciddi anlamda yol gösterici olan tasavvufu yaşayabilmek her yiğidin harcı değildir. Tasavvufa girmek bir Mürşidi kamilin elini öpmekle başlasa da gereğini yapmadıktan sonra çok fazla bir şey ifade etmez. Bazıları tasavvufa girerken gerçekten samimi iken, bazıları toplumdaki itibarlarını yükseltmek için böyle bir yola baş vururlar, samimi olanlar konuşmazlar yaşarlar, samimi olmayanlar ise işin edebiyatını yapmanın ötesine gidemezler. Bu tür insanların büyük bir kısmı sıkışıncaya kadar delikanlılık yapmaya kalkarlar, sıkıştıklarında anında bir dönüş yaparak işi sofiliğe verip mütevazi görünmeye kalkarlar. Bu insanlar ne kadar samimiyetten uzak iseler bizim meslek erbabının da büyük bir kısmı ciddi anlamda aynı pozisyonda olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dikkat ederseniz son günlerde bazı yayın organları başkalarının küçücük ayıplarını günlerce manşetten verirken kendileri ile ilgili konular gündeme geldiğinde adeta tasavvuf erbabının samimi olmayanları gibi işi pişkinliğe verip renkleri solmuş durumda.

Bazıları ise yıllar öncesinde yazdıkları yazıların toplum tarafından unutulduğunu düşünüp o zaman yazdıkları yazıların tam aksine yazılar yazmaya başlamalarını kimsenin anlamayacağını zannetmeleri sonrasında karşılarına tüm yazıları çıkınca büyük bir sessizliğe bürünmek zorunda kaldılar. Oysa ki bu fakirin bilgi ve belge birikimi bakımından bu şehrin karakutusu olduğunu bu şehirde bilmeyen yoktur. Bundan on, hatta yirmi yıl önce yapılmış bazı işlemlerin, yazılmış köşe yazılarının, yapılan haberlerin orijinal metinleri elimizde zamanı geldikçe yayınlamaya devam edeceğiz. Örneğin bundan ta yirmi yıl önce iki iş adamı arasında yaşanan ticari sorunları çözen uzlaşma heyetinin tuttukları tutanak dahi elimde mevcut. 2006 yılında Ondokuzmayıs Üniversitesinin Rektörünün başlattığı Camiye dışarıdan cemaat alma yasağını delmek üzere Camiye giden siyasetçilerle ilgili olumsuz köşe yazısı yazanların da yazılarının orijinalleri elimde. Hatta iki gazetenin Genel Yayın yönetmenlerinin biri birlerinin aleyhinde yazdıkları köşe yazıları da elimde. İşin daha da enteresan tarafı bu iki gazetecinin şimdi aynı gazetede nasıl ve neden birlikte çalıştıklarını da yine bu fakir zamanı geldiğinde açıklayacaktır.

Geçenlerde bir meslektaşımız köşe yazısında enteresan bir detay vermiş. Büyükşehir Belediye Başkanı, “ Bazı gazeteciler insanları tehdit ederek reklam alıyorlar, bu gazeteler nasıl ayakta duruyorlar savcıları hakimleri göreve davet ediyorum. “ şeklinde beyanat verince bu işgüzar meslektaşımız yazısında demiş ki; “ Bu gazetecileri bu şehrin başına bela eden sen değil misin? Bu konuda önce kendini sorgulaman gerekmez mi?” Buradaki amaç bizzat bizim gazetenin nasıl ayakta durduğunun sorgulanmasıdır, zira bizim dışımızdaki gazetelerin nasıl ayakta durdukları ortada, kimisi ağa babalarından ciddi destekler alarak ayakta duruyorlar, kimisi onun bunun biryerlerini yalayarak nemalanmaya çalışıyor, kimisi de günü kurtarma peşinde. Bazısı ne ssk primlerini , ne de çalışanların maaşını ödeyebiliyorla. Biz ise Allah'a binlerce kez şükürler olsun ki dimdik ayaktayız. Bir Allah kulu diyemez ki maaşım ödenmedi veya SSK primim ödenmedi. Peki bu işbilen meslektaşlarımız neden bizden rahatsız derseniz; bunlar yıllar yılı bu şehri adeta haraca bağlamışlardı, astıkları astık, kestikleri kestik, üç beş çapulcuyu da yanlarına alıp adeta şehirde terör estiriyorlardı. Ne zaman ki DENGE gazetesi yayın hayatına başladı bunların teyemmümleri bozuldu, nemaları, mamaları kesildi. Adamlar adeta Krallıktan odacılık seviyesine düştüler, bunun sorumlusu olarak da bizleri görmeleri sonucu adeta bize isyan eder hale geldiler.Bu insanların bizlere kızması çok doğal bir süreçtir, biz onlara kızmıyoruz sadece acıyoruz. Her pantolon giyen, bıyık bırakan, kravat takıp sokakta gezen adam olsaydı şebekler de pantolon giyip sokağa çıkarlardı.

Biz gazetecilik mesleğini yapmaya kalktığımızda bizimle dalga geçenlerin şimdi bir kısmı gazete patronluğundan gazete çalışanlığına tenzil etmişler, kimisi Genel Yayın yönetmenliğinden düz yazarlığa geçmişler. Kimisi ellerindeki gazeteleri satmak zorunda kalmış, kimisi ise üç gün bir gazetede beş gün bir gazetede onun bunun verdiği üç beş kuruş karşılığında yalakalık yaparak hayatını idame ettirmeye çalışıyorlar. Kimisi ise yetmişlik bir şişe rakıya her şeyini verecek duruma düşmüş. Sizin anlayacağınız bizim meslekin hali pür melali vahimülfelaket bir vaziyete düşmüş durumda, keşke durum böyle değil de tam aksi bir vaziyette olsaydı. Her meslek erbabının rakibi vardır ama bu rekabet tatlı bir rekabettir, bizim meslekte ise değil rekabet Filistin ile İsrail arasında olmayan entrika, arkadan vurma, çökertme operasyonları var ama Adili Mutlak olan Yüce Allah herkesin layik ettiğini verdiğinden herkes hak ettiğini buluyor. Sözlerime son verirken Yüce Rabbimden temennim hepimize niyetimize göre karşılığını vermesidir.

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR