Köleliğe alışmış müslümanlar

Aykırılığın ne olduğu konusunda herkesin bir düşüncesi vardır.  Kimilerine göre alışılagelmişin dışına çıkmak, kimilerine göre törelere, gelenek ve göreneklere ters davranmak, kimilerine göre ise, toplumun kabullendiği doğrulara ters davranmaktır.
Doğrularla, eğrileri ayırt etmek için toplumun her kesiminin ortak kabulleneceği değer yargıları veya inandıkları bazı manevi değerleri olması gerekmektedir. Aksi halde, herkese göre doğrular ve yanlışlardan oluşan bir sürü kurallar manzumesi ortaya çıkar ve bu da huzursuzluk ve kargaşaya neden olur.
Günümüzde aynı manevi değerlere inanan insanlar bile olayları farklı yorumlayıp, inandıkları gibi yaşamayınca, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. Bu yüzden, onlara göre doğru olan şeyler sadece ve sadece kendi menfaatleri olduğundan, menfaatlerine uymayan her şey yanlış, davranışı yapan da aykırı davranan insandır.
Yüzyılımızın son çeyreğinde sürekli itilip, aşağılanmaya alışmış olan Müslümanlar kendilerini toplumda üçüncü sınıf insan olarak görmeye alıştıklarından, içlerinden birisi çıkıp, doğruları yapmaya veya yanlışların karşısında durmaya başlayınca yaptığı hareketler aykırılık olarak değerlendiriliyor.
İsterseniz, olayı biraz daha müşahhas hale getirelim; Şehrimizde her cemaatin belli başlı önde gelen lider kadrosunda bulunan insanları vardır. Bu insanlardan bir kısmı çok iyi niyetli; hiçbir beklentileri olmaksızın sadece Allah rızası için mücadele eden insanlardır. Bir kısmı ise; cemaati kullanıp, kafasına göre hareket edip, yakınında olan insanları gerek siyasi açıdan, gerekse bürokratik açıdan bir yerlere taşıma mücadelesi veren insanlardır. Bu insanlar, verdikleri mücadelede belli oranda başarılı olduklarından, toplumun belli kesimleri o insanları adeta ilahlaştırır. Onların her dediği; doğru, her sevdikleri; iyi adam, her kötü dedikleri; kötü adamdır.
Hiç unutmuyorum 1984 yılında Salih Parlak hoca, bu şehirdeki bu güçler tarafından kötü adam ilan edildiğinden, şehri terk etmiş, bir anlamda Allah Resülü gibi hicret etmek mecburiyetinde kalmıştır. Aradan geçen 25 yıllık süreçte hoca, gittiği şehirde hem ekonomik açıdan, hem de ilmi açıdan istediklerini elde etmiştir. Hocamız, şu anda gazetemizde de yazı yazmakta.
Egemen güçlere kölelik yapmaya alışmış bazı kendini Müslüman sanan insanlar, benim çıkışlarımdan ve duruşumdan o kadar rahatsız olmuşlar ki, bu güne kadar alışmış oldukları kölelik zihniyetine karşı geldiğimden, ağaları, paşaları, beni aforoz ettiklerinden; benim kıyımdan, köşemden geçmeyi bir kenara bırakın, adamlar ta İstanbul'dan yazı yazan Salih Parlak Hoca'yı arayıp; "Aman hocam! Sen ne yapıyorsun? Bu adam bizim ilahlarımızla (Onlara göre büyükleri) savaşırken, senin o gazetede yazı yazman bizi fevkalade üzmektedir. Sen bu işten vazgeç" deyip, hoca'yı ikna etmeye çalışmaktadırlar.
Zavallıların bilemediği, o İlahlarının, Salih Hoca'yı da istemediğinden, hoca bu şehri terk etmiştir. Hoca onların inandıkları ilahlara değil, Kur-an'daki Allah'a inandığından evini, barkını, akrabalarını terk ederek hicret eylemiştir. Hoca, egemen güçlerin değil, ilmin, irfanın, bağımsızlığın adamıdır.
Aykırılık toplumun alışılagelmiş yanlışlarını kabul etmek değil, doğru olanların dışında hareket etmektir. Ancak bugün, durum maalesef tam tersine dönmüş, adeta cahiliye dönemi gibi herkes heva ve heveslerini ilahlaştırıp, onlara tapmaya başlamış, birileri de çıkıp, bu yanlıştan vazgeçilmesi gerektiğini söyleyince, "Aykırı adam" veya "kavgacı, uyumsuz adam" oluverip, toplumun huzurunu bozmuştur!..
İnsanlar, yanlışları doğru sanıp, inandıkları gibi yaşamayıp, toplumdaki egemen güçlerin kontrolünde, onların istediği gibi yaşamaya alıştıkları için, bu haksızlığa karşı çıkanlara tepki göstermişler, yapılan bu davranışı, yürüyen düzene karşı gelmek gibi değerlendirmişlerdir.
Oysa doğru olan günde 40 kez Yaratanın karşısına çıkanlar için, "Sadece sana ibadet eder, senden yardım bekleriz" anlamındaki ayeti okumalarına inanmalarıdır. Şahsiyetlerini, akıllarını birilerine kiraya verenler, itikadi açıdan nasıl bir riske girdiklerini bilmiş olsalardı, böyle bir hareketi yapmaya asla tevessül etmezlerdi. Rabbim inandığımız gibi yaşamayı, kula değil, Yaradana kulluk etmeyi hepimize nasip eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR