KENDİSİNİ TASAVVUFA ADAMIŞ

  HERHALDE VEKİLİMİZ  KENDİSİNİ  TASAVVUFA ADAMIŞ

 Siyaset;  Yapanların durumuna  göre zor, vefasız ve de ilkesiz  bir sanat  olmakla birlikte az da olsa ilkeli ve dürüst insanların yapması halinde sevimli ve ilkeli bir sanat olabiliyor. Örneğin Başbakan siyasetten önceki kişiliği ne ise aynı kişiliğini siyasi makamlara geldiğinde de koruyabilmiş  ender siyasetçilerden biri olduğundan toplumun teveccühünü kazanmıştır.

Dün dündür, bugün bugündür mantığı ile hareket eden siyasetçiler kısa dönemlerde başarılı olmuş gibi görünselerde uzun vadede başarılı olma şansları olmamıştır. Siyasette vefalı olan insanlar her zaman kazançlı çıkmışlardır. Örneğin merhum Erbakan Hoca yola çıktığı arkadaşlarına asla vefasızlık yapmamış, iyi günde de kötü günde de onlarla birlikte olmuştur.

Aynı şekilde Süleyman Demirel de dava arkadaşlarını hiçbir zaman satmamış, yıllarca o insanlarla birlikte olmaktan vaz geçmemiştir. Alparslan Türkeş de bu kervana katılan ender siyaset adamlarından birisidir. Siyasete başladığı günden itibaren kendisi ile birlikte olmuş arkadaşlarına karşı vefalı davranmış, en kötü günlerinde onlarla birlikte olmuştur.

Örneğin Erbakan Hoca yıllarca aldığı tüm eleştirilere rağmen Ahmet Tekdal,  Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan gibi parti tabanından tepki almış isimleri hiçbir zaman yanından ayırmamış onlarla birlikte mezara gitmeyi yeğlemiştir. Süleyman Demirel aynı şekilde İsmet Sezgin, İhsan Sabri Çağlayangil, Münif İslamoğlu gibi isimleri tüm eleştirilere rağmen  kendisinden uzaklaştırmamıştır.

 Lider olmak ilkeli ve vefalı siyaset yapmaktan geçtiğini çok iyi bilen ve Merhum Erbakan Hoca'nın Rahlei tedrisinden geçen Başbakan'da aynı şekilde  on beş  yıl önce yola çıktığı hatta ta gençlik  yıllarından itibaren birlikte siyaset yaptığı arkadaşlarının hiç birisini kendisinden uzak tutmamış, büyük hataları olmayanların tamamına görev vermiştir. Başbakan bu ölçüyü uygulamayıp önüne geleni belli bir dönem kullandıktan sonra kaldırıp atmış olsaydı başarılı olma şansı da olamazdı. Yanında özel kalem  personeli olarak çalışanları dahi belli bir dönem çalıştırdıktan sonra onlara vefalı davranmış, bir kısmını üst düzey bürokrat olarak değerlendirmiş, bir kısmını ise milletvekili yapmıştır.

Sorarım size Çağatay Kılıç, Başbakan'ın özel kaleminde çalışmamış olsaydı değil milletvekili bürokraside yöneticilik dahi yapabilecek birikime sahip birisi olduğunu söylemek mümkün olurmuydu? Seçileli nerede ise üç yılı aşkın bir zaman oldu bu şehirde bir Allah'ın kulu Çağatay Kılıç “benim şu işimi gördü” diyecek durumda ise ben bu işi bilmiyorum. Hadi diyelim ki ilk zamanlar milletvekilliği nedir bilmiyordu öğrenmeye çalışıyordu. Peki seçileli üç yıl olmasına rağmen seçildiği gün ile bugün arasında değişen en ufak bir şey var mı? Şehirde dolaştığı kişilere ve bürokraside atamak istediği kişilere bakıldığında hiç birisinin Ak Parti ile uzaktan yakından ilgisi var mı?

 Hadi diyelim ki Çağatay Kılıç bu işi bilmiyor peki yıllarını siyasete vermiş, il başkanlığı, Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı, üç dönem Milletvekilliği ve iki dönem MKYK  üyeliği yapmış olan milletvekiline ne demeli? AK Parti siyasetinin önemli iki isminden birisi olan bu milletvekilinin tavrı yüzünden ona yakın isimlerin yıllar yılı küs durmak zorunda kaldıkları bir sürü isimle kendisi gidip bizzat  barışması hatta onlara iltifat eder pozisyonlara girmesine ne demek lazım? Daha önce “mevcut  il başkanı  seçilmesin” diye kendisini parçalayan, hatta bir çok yakın arkadaşını o insanlarla konuşturmayan bu arkadaşımız Bakan  Hayati Yazıcı Samsun'a geldiğinde onunla birlikte Irmak Sırtı'ndaki il başkanının petrolüne giden ben miyim yoksa başkası mı merak ediyorum. Ankara'daki makamına gittiğimde bizzat bana  “kayınçonla birlikte siyaset yapar mısın” diye soran bu arkadaşımız  dün söylediklerini bugün o kadar çabuk unutmuş ki anlatamam.

 Hayati Yazıcı ile birlikte Irmak Sırtı'na gidişini yakın çevresine “Ne yapsaydım yani  en yakın arkadaşlarımdan birisi olan Hayati Yazıcı'yı yalnız mı bırakacaktım”  şeklinde izah eden bu arkadaşımız Samsun'un bakanı olan arkadaşın bırakın yanında bulunmayı o şehre geldiğinde şehri terk etmesine rağmen iki hafta önce Bakan'ın yaptığı temel atma törenine katılmış olmasını nasıl izah edecek? Bu bir yana kürsüye çıkıp “Sayın Bakanım” şeklinde konuşma yapması  vekilimizle ilgili aklıma acaba “tarikata mı girdi” diye bir düşünce getirdi. Bizim sofi meşrepli kardeşlerimiz önce dik dururlar, ne zaman ki duruşlarından sonuç almayacaklarını görürler anında “Biz sofi meşrepli insanlarız, tarikatta tevazu her şeyin üzerindedir” deyip  işin içersinden çıkmaya çalışırlar.

Bizim vekil yıllar yılı kendisi ile birlikte yol arkadaşlığı yaptığı insanları bu insanlardan uzak tutmuş, onlarla birlikte olmalarına izin vermemiştir ama her ne hikmetse kendisi  bizatihi söylemlerinin tam aksine o insanlarla birlikte olmaya başlamış ise demek ki  tasavvufi bir meşrep takınmış!... Kendisini bu tavrı için tebrik ediyorum!.. Keşke on yıl önce böyle bir tavır sergilemiş olsaydı da bu şehir on yıl siyasi sıkıntılar yaşamasaydı. Umarım bu kadar izahtan sonra ne demek istediğim anlaşılmıştır. Kalın sağlıcakla                                               

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR