Kardeşliği Kuşanmak

     

 

       Derin uykudan uyanıp, gözlerimdeki mahmurluğu silip gaflet perdesini yırttığım an, işgal beldelerinde akan kana baktım. Bir şey yapamadığımı görünce ne kadar işe yaramaz bir kimse olduğumu düşünmeye başladım. Bölünüp bin parça olan ümmetin halini görünce içim burkulup kan ağlıyordu. Tüm bedenimi karanlık bir yeis ve kasvet kaplıyordu. Bir o kadar da öfke dolup taşıyordu içim. Aslında acıyla titreyen bendimi aşıp çağlayarak akmak istiyordum zulüm beldelerine doğru. Duygu sömürüsü yapmadan, süslü ve parlak sözler kurmak için kendimi zorlamadan,  edebiyat yapmak için gırtlağımı patlatmadan, içinde bulunduğumuz durumla, yaşadığımız hayatla, daha doğrusu kendimizle ilgili düşünmek durumundaydım.

 

     Bize ne oluyor? Müslümanlara ne oluyor? Dünyaya ne oluyor? Topyekûn insanlık olarak nereye doğru gidiyoruz? Müslümanlar olarak insanlığın geleceğini, dünyanın düzenini emperyalistlere, Siyonistlere bırakıp uzaktan seyrediyoruz. Zannediyoruz ki Çeçenistan'ın başına gelenler, Filistin'in ve Afganistan'ın başına gelenler, Irak'ın ve Suriye'nin başına gelenler, Libya'nın, Mısır'ın, Arakan'ın başına gelenler bir gün bizim başımıza gelmeyecek. O yüzden de evlerimizde rahatça oturup türlü lezzetlerle donatılmış yemeklerin zevkine varmaya çalışıyoruz. Yazıklar olsun bize ki zulüm beldelerine çevrilmiş ülkelerimiz, kardeşlerimiz bizim yardımımızı beklerken, iliklerimize kadar zulme battığımız halde bizler birbirimizle uğraşıp duruyoruz, birikimimizi boşa harcıyoruz.

 

       Nasıl olsa bana bir şey olmuyor diyerek, haksızlıkları, kötülükleri görmezlikten gelecek miyiz? Güç ve kuvvet eksenli düşünerek, hangi ülke daha güçlüyse, hangi ülke daha zenginse onun yanında nasıl yer alacağımızı mı hesaplayacağız? Öyle görülüyor ki ben Müslüman'ım diyenlerin büyük çoğunluğu böyle gelmiş, böyle gider diyerek kendini kurtarmanın yolunu aramaktadır. İnsanlar robot gibi yaşamaya, robotlaştırılmaya zorlanıyor. Kodlanmış düşünce dünyaları, idrak noktalarını kapatmaktadır. Adeta bir biçme makinesine dönüştürülen eğitim sistemi sayesinde zihinlerin düşünme yetenekleri öldürülüyor. Düşünce, insanlık düşmanları tarafından sinsice yok ediliyor. Oysaki düşünmek, insanı robotlaştırma, hareketsiz ve etkisizleştirme sistemine karşı durmanın güç akımını oluşturan sistemdir.

       Bundan dolayıdır ki bencil duygularla hareket edip maddemizi kurtarırken aslında ruhsuz duvarlar arasında kendi bitişimizi hazırladığımızı göremiyoruz. Her gün yüreklerimizi dağlayan, can evimizi yakan savaşlarla kan gölüne çevrilen dünyamızda hepimizin gözleri önünde işlenen cinayet, katliam, soykırım ve işkencelere duyarsız kalıyorsak aslında ölü olduğumuzu ilan etmiş oluyoruz. Ancak yaşayan canlılar tepki gösterir. Hiç tepki gösteremiyorsak nasıl yaşayan varlıklarız?  Ruhumuzu öldüren bir dünyevileşme, bunun sonucunda da tepki ve direnişi kaybeden derin bir yabancılaşmayı iliklerimize kadar yaşıyoruz. Tüm maddi, manevi dinamiklerimizi öldüren yabancılaşma ruhumuzu da dinamitlemektedir. Ruhsuz bedenler aslında ölü bedenlerdir.

       Tüm dünyaya yön veren, nizam veren, huzur ve barış veren İslam medeniyetimizin yerinde duramayan hareketli bireyleri olmamız gerekirken, yerimizde oturup olan biteni seyrediyorsak, alanı zalimlere, emperyalistlere ve işbirlikçilerine bırakıyorsak inanç yapımızda, ruh dünyamızda büyük sorunlar var demektir. Adil bir dünyanın kurucusu olma iddiasında olan bizler kendimizi nasıl yok edebiliriz, kendimizi nasıl iptal edebiliriz, kendimizi nasıl dinlenmeye çekebiliriz? İlginç değil mi? İçimizde ve dışımızda tufanlar koparken, yeryüzüne zulüm yağarken kendimizi nasıl dinlenmeye çekebiliriz? Anlamak mümkün değil. Sadece ülkemizle sınırlı olmayan sınır ötesi sorumluluklarımız varken kendimizi nasıl sadece kendimizle sınırlayabiliriz. Kendimizi nasıl sefalete, zillete, sömürgeciliğe, işbirlikçiliğe mahkûm edebiliriz. Sadece kendimiz için değil, kardeşlerimiz için yaşamak yaratılışı kuşanmaktır. Yaratılışı kuşanmak, kardeşliği kuşanmaktır. Kardeşliği kuşanmak hayatın temel amaçlarından biridir. Kardeşliği kuşanmak silah kuşanmaktan daha önemlidir. Bu mesele insanlığımızla alakalı olmanın ötesinde imanımızla alakalı olan bir görevdir. Kardeşlik savaşları başlamadan önleyen güçtür. Silah ise savaşları ancak kan döküldükten sonra sana erdirir.

     Hak yolda olan tek hareket olduğumuzu söylerken, her birimiz hareketimizi doğrulamak için ayetler, hadisler okurken, aynı ayet ve hadislerin gereği olan kardeşlik görevlerimizi yerine getirmiyoruz, birbirimizi kucaklamıyoruz. Hâlbuki kardeşliği kuşanarak tüm insanlığın kurtuluşu için mücadele etmek, tüm İslam dünyasını hayata döndürmek için var gücümüzle çalışmak hepimizin görevidir. Yapacağımız hareket düşünce dünyamızda nasıl anlam buluyor? Hangi saikten dolayı meydana gelmektedir? Hangi nedenlerden dolayı harekete geçeceğiz? İman, amel, ihlâs, kardeşlik, niyet ve Allah korkusu düzleminde olmayan hiçbir hareket nihai manada bize bir yarar sağlamayacaktır. Mücadelemizi diğerlerinden farklı kılan şey İslami değerler sistemidir. İmanla, Allah rızası ile başlamayan, salih amelle sonuçlanmayan her şey bizim için boş lafı güzaftır.

                                                                                                                                                                                         

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İsmail Okutan Arşivi
SON YAZILAR