KANDİL DAĞI BOŞALIRKEN

ABD eski Başkanı Bush ile yapılan anlaşma gereği PKK silahlı terör örgütü dağdan indirilecek. Kandil dağı, bu hükümet öncesi gaflet içindeki siyasi iktidarların boşluğunda palazlanan dağ eşkıyasına karargâhlık etmektedir.
2007 Kasımında Talabani, Türkiye`de işledikleri suçlardan dolayı aranan PKK`nın 20 kişilik lider kadrosunun yakalanmasını emretmişti. Yerleri, hangi bölgelerde hareket ettikleri ve kod adları belli idi. Tutuklanmalarından sonra, bizden iade talebi için işlemleri başlatmamızı isteyin. Biz anında gereken işlemleri yerine getiririz. Lider kadroya darbe vurulmasından sonra örgüt içinde ciddi bir çözülme başlayacaktır.`
Amerikalılar sadece hava operasyonuna onay vermedi, aynı zamanda gerekli istihbarat sağladılar.
Bunlardan anlaşılıyor ki iki lider, insanları öldürmeden caydırma ve püskürtme taktikleri üzerinde anlaşmışlardı. Şimdi de Başbakanımız bu süreci eyleme taşıyacaktır. O zamanlar şu sitemde bulunmuştu:
“Teröristleri işinize geldiği zaman isyancılar, asiler ve direnişçiler olarak tanımlamak bizi üzüyor. ABD basınının tamamında bu yöneliş var. El Kaide'ye gelince terörist PKK'ya gelince direnişçi olmaz. O zaman teröristin tanımı yapılsın. Ben bu düşüncelerimi Başkan Bush ile de paylaştım. Prensipte aynı noktada olduğumuzu gördüm.
PKK'nın hedefi sadece Türkiye değildir. Avrupa ve ABD gençlerini zehirleyen uyuşturucu ve insan kaçakçılığında payları var. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı olmasın. Bilinmelidir ki o yılan bir gün sizi mutlaka sokar. Biz damdan düşenler olarak sizi uyarıyoruz”.
  Eşkıya dağdan inince ne olacak?
Cumhurbaşkanı Gül uçaktaki sohbetinde gazetecilere:
“Af meselesi bizim işimiz... Başkasıyla bunu konuşmayız. Bu konular böyle aleni konuşulacak konular değildir. Organları vardır, yetkili kişileri vardır. Terör belasını sona erdirmek için kapsamlı çalışmalardır bunlar. Bu işler zor işler”…
Cumhurbaşkanı Gül sohbette şöyle diyor:
“Terör aradan çıkarsa, Irak"ın kuzeyiyle, Irak Kürt bölgesel yönetimiyle işbirliğimizin sınırı yoktur. Ama önce terör örgütünün aradan çıkması lazım... Yeni süreçte terör biter, silah aradan çıkar, işbirliğimiz sınırsız hale gelir.”
Gül"ün iki dudağının arasından “Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi” de çıkmadı, Kürdistan da çıkmadı.
Gazeteci Hasan Cemal dağda kendileriyle sohbet etmiş:
PKK aslında silahların susmasını istiyor ancak görüşmelerin de doğrudan kendisiyle yapılmasını istiyor.
"Sorun bensem çözüm de benim" diyor. Dağda bulunan kadrolar aslında silahın devrinin bittiğinin farkında; ancak bunu söylemek ve dönmek için kendilerinin onurunun kırılmadan bir yasal değişiklik yapılmasını istiyorlar. İkinci olarak İmralı'da tutuklu bulunan Öcalan'ın şartlarının düzeltilmesini istiyorlar”.
“Son yıllarda katılımın büyük bir bölümünü Avrupa'dan sağlayan PKK'da savaşmaktan yorulmuş. Amerika ve Avrupa Birliği'nin de desteklediği, Türkiye'den MİT ve askerin de destek verdiği, Irak ve Suriye'nin de işin içinde olduğu bu planın şu ana kadar çözüme en yakın plan olduğunu ifade edebiliriz”.
Hükümetin Kürtçülük barış arayışları: "Kürt sorunu: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak"
Bu sene toplanan Abant Platformunda bu başlık altında Kürt sorunu masaya yatırıldı. Katılan aydınlar, Manifesto niteliğinde bir sonuç bildirgesi yayınladılar.
"Kürt sorunu çözülmeli." Silahla olamaz; çözümün yolu konuşmaktan geçer. Türkiye"nin bugün en acil sorunlarından biri "bürokratik elitin hâkimiyetinden kurtulma meselesidir."
Çıkış noktası kardeşlik projesi ve iyi niyet olmalı. "İpe un serme" türündeki yaklaşımlar sadece aradaki güvensizliği uçurumlaştırır.
Cumhuriyet"in temel argümanlarından biri; “yok” saymaktı: Kürtler yoktu. Muhafazakârları ise yok etmeye çalıştı devrimler… Batılılaşmış, Avrupa"ya iman etmiş; köksüz ve kopuk elitin zihinlerindeki ideal oydu. Ama sosyal gerçeklikler zihni operasyonlarla realiteşemedi.
DTP milletvekillerinin platforma katılmaması ve Ak Parti'den sadece bir Kürt milletvekilinin katılmış olması da girişimin bir başka eksikliği…
İmam Humeyni Irakla barış imzalarken “bu bir bardak zehir içmek kadar bana zor geliyor” demiş. Anlaşmalar savaşların acıları üzerine bina edildiklerinden çok zordular. Ama en acılı antlaşmalar dahi savaşlardan daha az ıstırap taşırlar.
Kürt sorununda sulh ve çözüm yönünde atılacak adım da; muhakkak içinde acılar taşıyor olacaktır fakat hiçbir barış ve antlaşma savaşlardan daha çok acı değildir.
Uzun süren çözümsüzlük memleketin yapısında urlaşmaya sebep oluyor. Bu göz ardı edilmemesi gereken bir durum…
Anadile saygı, insana saygıdır. Anadili konuşma, eğitim ve öğrenimde kullanma hakkının vazgeçilmez insan hakkı olduğunu ve bu hakka karşı çıkmanın hiçbir gerekçesi olamayacağını düşünüyoruz."
Hükümet, Kürtçülüğü nasıl çözümler?
Radikal Gazetesi yazarı Cengiz Çandar yorumunda:
"PKK ve Abdullah Öcalan"ın “sürece dahil edilmesi” ile “Kürt açılımı”nı birbirine karıştırmamak gerekir".
"Kürtçülük açılımı için kimseyi “muhatap” almak zorunda değildir; kimseyle “müzakere” etmek zorunda da değildir. “Tek taraflı irade” ile “Kürt açılımı”nı gerçekleştirebilir ve gerçekleştirmelidir".
"Bırakın, PKK ya da Abdullah Öcalan"ı, o “açılım” DTP ile bile görüşmesi gerekmez. Bir “hükümet politikası” olamaz mı? Varsa, uygular".
“Kürt milliyetçiliği”nin yakınına uğramamış ve DYP"den İl Başkanı olmuş, DP ve AP çizgisinde tanınmış bir aileye mensup olan Diyarbakır TSO Başkanı G. Ensarioğlu:
“Kürt sorunu çözüldüğü zaman, bu sorunla var olan diğer sorunları da çözmek zorundasınız. PKK"yı yok sayan, görmezden gelen çözümler talep edilen haklar karşılansa bile, şiddetin çözümüne katkı sağlamaz. Şiddetin kökten çözülmesini istiyorsanız, talep edilen haklar ve demokratikleşme ile birlikte Kürt sorunu, PKK ve diğer sorunları eşzamanlı çözmek zorundasınız” demiş ve eklemiş: “Devletin resmi olarak oturup Öcalan ile pazarlık yapması düşünülemez ama, Öcalan"ın açıklayacağı 15 Ağustos yol haritasının da ön açıcı olabileceğini düşünüyoruz”... demektedir.
Hükümet DTP ile masaya otursun mu?
PKK"nın silahlarıyla dağlarda dolaşacağına, aynı bakış açısının kendisini mikrofon ile TBMM çatısı altında ifade eden siyasi irade sahibi DTP var... TBMM"de Obama"nın onunla da görüşmesi, bu terör örgütünü yasal sayan parti için önemli bir meşruiyet sağladı. Bu siyasi parti, hâlâ Türkiye Cumhuriyetini silahlı örgüt kurarak yıkma azim ve kararlılığındayken firarda yakalanıp devletin cezaevinde özgürlüğü kısıtlanan eşkiyabaşı ile organik beraberlik içinde… Bu siyasi parti, dağdaki eli silahlı terör örgütünün TBMM parlamentosundaki siyasi kanadı…  Hükümetin yoğun diplomatik girişimleriyle köşeye sıkışınca masaya oturup anlaşalım demek zorunda kalan bir siyasi parti… Türkiye Cumhuriyeti"nin parlamento çatısı altında asi evlat rolünde olduğu sürece hükümet ne diye onunla masaya otursun?
Bu siyasi iradeyle “küs” kalacak, el uzatmayacaktır. Başbakanımızın Hizbullah"a ve Hamas"a seçim referansıyla müzaharet göstermesini bu asi siyasi partiyle nasıl eşleştirebiliriz? Onlar zalim ev sahibi İsrail tarafından vatanlarından kovulmuş azınlık durumuna düşürülmüşler. Vatanlarını kurtarmaya çalışan örgüt olmalarından katliama uğramalarına karşı çıktı Başbakanımız. DTP öyle mi? Kürt vatandaşların Türk vatandaşlardan ayrıcalığı mı var? Türkiye"de her kurumun içinde ve başında Kürt vatandaşlar var. İsrail gibi mi Türkiye?
Vatanına sahip çıkan bir partiyi beş kez kapatmışlar. O partinin yetiştirdiği ve daha ılımlı ve bilinçli davranmasıyla ülkesinin refahı için çırpınan uzantısı AK Parti için de iki kez kapatma girişiminde bulunuldu ve yeniden kapatma girişimi kapının ağzında beklediğini duyuyoruz.
Başbakan bozuk plak gibi, Güneydoğu"nun nabzını iktidar partisi içinde herkesten daha iyi bilen ve hisseden Ak Parti milletvekilleri için “Söz Ola, Kestire Başı” demiştir.
Kandil Dağı"nın boşalmasını sağlayan bugünkü iktidarın yoğun diplomasisidir. Asker barış arayışları konusunda devre dışı bırakılmıştır. Masabaşı görüşmeler başlayacaktır. İnşallah hayırla sonuçlanacak ve Türkiye ekonomisi de Nabucco projesinde hakkettiği yeri alacaktır.
Masabaşı görüşmeler konusunda şu âyet-i kerime mealleri aklımıza gelmektedir:
“Size birazcık dünya yaşamı verilmişse, sırf günübirlik beslenme aracıdır; Allah katındakiler ise iman eden ve yalnız Rabblerine dayanıp güvenenler için en hayırlı ve en kalıcıdırlar. Âdî suçlardan, had uygulamalı büyük günahlarla toplumsal suçlardan kaçınan, ayrıca öfkelendiklerinde onu bastıranlar... Rabblerinin çağrısına hemen katılan, namazları bilinçli ikame edip toplumsal dertlerini ortak şûrâ meclisinde çözümleyenler ile kendilerine rızk olarak verdiklerimizden infak edenler için... Yine işlerine mafya-çete baskını bulaştığında öçlerini alanlar için... Zorbalığın karşılığı, dengi bir zorbalıktır. Ama kim üstüne sünger çekip uzlaşmacılığını gösterirse onun ücreti Allah'a aittir; O, hukuk çiğneyenleri sevmez. Hakkının çiğnenmesinin ardından hakkını alan... evet onlar ayıplanamaz. Zor, sadece halkın kişisel hak ve özgürlüklerini çiğneyip ülkede yasa dışı terör havası estirenlere karşı uygulanır. O kişiler... evet onlar için çok acı azap da var. Andolsun kötü gidişe göğüs gerip kendini bileyen kişi... evet o, üstün karakterlilerin davranışıdır. Allah, kimin mefkûresiz olduğunu duyurmuşsa artık hiçbir Velîsi yok. Sen o zâlimlerin; âhiret azabını gördüklerinde: "Dönüş çaresi yok mu!" dediklerini duyarsın” Şûrâ Sûresi: 36-44..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR