Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

KALEDEKİ YALNIZLIK

KALEDEKİ YALNIZLIK

(ŞİKE KALEDEN BAŞLAR)

Yönetmen: Volga Sorgu

Senaryo: Volga Sorgu

Oyuncular: Numan Çakır, Özlem Tekin, Tolga Sarıtaş

IMDB:http://www.imdb.com/title/tt2114415/

 

[Hayatınızdan parçalar bulabilirsiniz, kitaplarda, filmlerde. Ya da bulmasanız bile içrek bir yerde saklı olan neniz varsa, neyiniz varsa, oranın çeperlerine dokunur. Ruhunuzun paslı cidarlarına dokunur. Dokunanlarla yazmazsanız, Atilla Dorsay olursunuz. Kof ve fakat yine de “tanıtım” yazıları yazarsınız. Sizde infilâk yaratanları araya serpiştirirseniz, elbet bence, daha iyi yapmış olursunuz. Üstünüzden, her filmde, her kitapta, ille de ısrarla, tren katarları geçer; geçmelidir. Ve buna rağmen ayakta durmalısınız; zorundasınızdır… Feyyaz diyor ki filmde: “Hiç içmedim ya süt, o yüzden sevmiyorum büyük ihtimâl” Mealen böyle diyor. Bunu ben bilirim. İlâç gibi olmamak dışında süt içmedim, çünkü Feyyaz gibi içmedim hiç süt. ]

 

                        Ben, bu film daha çekilme aşamasındayken haberdardım. Cümleyi düzeltmeye çalışayım; ben, daha çekim aşamasındayken haberdardım bu filmden. Bahtı Kara filmini seyretmiştim ki hiç inanmıyorum, o filmin “doğaçlama” olduğuna, çünkü müthiş bir filmdi. Oyunculuklarından memnun olamadıysam da film doğaçlama falan değildi, iddiasındayım. “Oyunculuklarından memnun değilim”deki kasıt, tümü, bütün oyuncular söz konusu olduğunda… Haktan Pak’ın (Levent Kazak’la karıştırırım hep yüzünü;ki oyunculuklarını da…) tiyatroculuğu, hemen hemen diğer tiyatrocularda olduğu gibi engel oynamasına. Ancak “rol yapıyor”…Neyse işte, Bahtı Kara’yı seyrettikten sonra, meşhur tabirle, “sosyal paylaşım” sitesinde, o filmde oynayan iki genç sanatçı ile tanıştım: Tolga Sarıtaş ve Kamer Çelenk… [Özellikle Kamer, tüm büyük –yaşlarını kast ediyorum büyük derken- oyunculardan, resmen rol çalmıştı.] Tolga, bu filmde oynayacağını bana daha o çok evvel zamanlarda dediydi. İtiraf edeyim, Kamer çok daha insan… Hâlâ her selâmıma cevap verir, çeker kahrımı; sağolsun… Diğeri, korkarım, yeni bir Arda Kural olma yolunda.

 

                        Şansız bir film Kaledeki Yalnızlık. Keşke şu şike meselelerinin ayyuka çıktığı günlerde çekilseydi; epey anlamlı olurdu. Ve seyircisi de artardı.

 

                        Hayatını kaleye bağlamış bir sporcu… Çok güzel günleri olmuş önceleri; ekmeği buradan.

 

[Araya kalbimizi sokalım yine. Eşini yitirmiş. Film ilerlediğinde, o kaza yapmış arabanın saklandığını göreceksiniz; kahrolacaksınız. Karısı öldüğünde, Feyyaz’ı O’ndan almak istemişler, razı olmamış –“razı gelmemiş” de beğendiğim bir terkiptir-. O,araba sahnesinde, siz de kopacaksınız, eminim. ]

 

                        Oğlu, her genç gibi biraz havadar, havai.  Kavak yelleri esiyor başında. Sonra birden bire, Almanya’dan bir teyze geliyor. Az biraz delişmen, az biraz bu kültüre aykırı. Fakat insan mı insan, can gibi. Hani sarıp sarmalanacak, iyi ki varsın denecek bir teyze.

 

[ Feyyaz âşık elbet. O yaşta hepimizin olduğu gibi. Teyzesini, kız arkadaşı gibi tanıtıp, güya kıskandırıyor. Sonra elbet, işte belli, o teyze… ]

 

                        Nurettin, yani bizim kaleci, o kalede yapayalnız adamamız, lunaparkta işe giriyor. Menderes Samancılar enişte, o lunaparkta işveren kişi bizim kalecimize. Zaten Menderes Samancılar, başlı başına bir sanatçıdır. Ne oynasa müthiş oynar. Yılmaz Güney’in Türk Sineması’na tek hediyesidir. Filmlerini demiyorum, rol verip kazandırdığı oyuncuları diyorum, ki zaten anlaşılmıştır. Diğer hediyeleri pek “yemedi” merhumun. Tarık Akan fos… Aytaç Arman’ı kimse hatırlamaz… İlle de Menderes Samancılar… Gözümdür.

 

                        Babasının yerine alınan kaleciyi ürkütüyor Feyyaz; elbet yapmasa iyi diyoruz, seyrederken, yapmasa iyi… Son maçta, yine Nurettin’e muhtaçlar. İşte sonra araya diğer takımın sahibi giriyor, hani şu, Nurettin’in patronunu topuğundan vurduran. Babadır neticede, oğluna iyi bir gelecek hazırlamalı. Dershane falan…

 

                        Olacak ya işte, Ümit Karan’ı maça getirmeyi başarıyorlar teyze yeğen. Nurettin, diğer takımın sahibine söz verdiği her şeyi bir kenara atıp –bir kenara itip de denebilir-, bir de gol atıyor, iyi mi? İpler kopuyor tam orada…

 

                        O mezar başında, o mezarın toprağını avuçlarken, O’nunla birlikte, O’nun kişisel tarihine gidiyoruz; geçiyor gözümüzün önünden… Bir araba kazası, kimseye bırakılmayan ve hiç süt içmemiş bir bebek…

 

                        Beraber yolculuyoruz. Çim sahada, musallada… El ediyoruz. Bir bıçak geçiyor sanki acı çekecek neremiz varsa onun üstünden. Jilet kesiği bir sancıyla, sızıyla, izliyoruz. Babalık zordur hülâsa.

 

[Müzikler de ayrı bir ihtişamlı. Ve ben, hangi mevkidedir, hangi takımdadır bilmeden, Ümit Karanı seviyorum; iyi de rol kesiyor tüm mütevazı hâliyle. Çocukken, Cemil Turan’ı sevdiğim gibi. Ve bilirim, Cemil Turan kaleci değil…]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR