KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDELİM

Bu  yazı  dizisi  beni  biraz  yoracak  gibi  gözüküyor, nedenine  gelince  yazmam gereken önemli  güncel  konular oluyor  sanki  özellikle  yazıya  ara  vermişim  gibi  algılanacağını  düşündüğümden  kendimi yazıya  kaldığımız  yerden devam etmek  zorunda  hissediyorum. Örneğin bugün  yazmam gereken  konu  İslam'dan  önceki Cahiliye dönemi  adetlerinin siyasette nasıl hortladığı ve sırf  soyadı  için  aday olanların  Yahudilerden ne  farkı olduğunu sorgulamaktı ancak  yukarıda  arz ettiğim nedenlerden ötürü  yazımıza  bir önceki  gün kaldığımız yerden devam  etmek  zorunda kaldım.

            Kaldığımız yer neresi  idi  derseniz 2004 yılında  yapılan mahalli  seçimlerin  ardından  İl  Başkanı  Fuat  Köktaş ile Y.Ziya  Yılmaz  arasında  yaşanan sorunları  aşmak adına  yaptıklarım idi. Sıkıntının  en önemli noktası  Belediye  Meclisi'nde alınan kararların bir  kısmına teşkilatın yaptığı  itirazlar ve alınan siyasi  kararların  siyasete verdiği zararlardı. Bu konuda  teşkilat  bilgilendirilmediği için gelen  şikayetleri  göğüslemekte sıkıntı çekiyordu,  Belediye  Başkanı  ise  tek  başına buyruk  her şeyin kendi  kontrolünde olmasını  istiyordu. Ak Parti Grup Bşk. Vekili Yavuz Yılmaz ağabey ise arada ezilip, işlerin altından çıkamayınca ortalık psikolojik  savaş alanına dönüyordu.

            Baktım ki ip kopma noktasına geldi devreye girip  her  iki  taraftan  altı ay  süre istedim. Bu süre zarfında  meclis  evrakları ile ilgili bir program yaptım. Önce  evrakları bürokrat arkadaşlar, Yavuz Ağabey, ben ve Belediye Başkanı  inceleyip okeyledikten sonra  siyasi önem   arz eden  konuları il başkanı ile tekrar  müzakere ediyordum. Ardından toplantı öncesi grup toplantısı yapıp grupta evrakları  konuşuyorduk, bilahare mecliste herkes  gereğini yapıyordu. Bu düzen herkesi o kadar rahatlatmıştı ki tüm olumsuzluklar ortadan kalktı. Altı ay bu şekilde çalıştıktan sonra Ak Parti Grup Başkan Vekili ben olmuştum.

            Bu arada parti teşkilatından gelen tüm talepler bana geliyor, ben de gereğini yapıyordum. Görevde kaldığım süre içerisinde her gelen talebe yardımcı olmaya çalıştım, ya işi yaptım veya yapamadıysam ilgilisini arayıp  işin neden olmadığının bilgisini verdim. Gelen talepleri karşıladığımı gören  bazı teşkilat  mensupları  bu kez  iş istemeye başlayınca onlara restimi  çektim. Hiç unutmuyorum bir akşam partiye gittiğimde yönetimden bir kaç arkadaş ve il başkanı orada oturmakta idiler. Ben gidince başladılar belediyeye iş yapan kişilerin aleyhlerinde konuşmaya yok efendim falanca  müteahhit bilmen hangi partili imiş, yok efendim filanca işi  yapan  Ak Parti'ye düşmanmış v.s. kafamın tası attı ve onlara dedim ki teşkilat olarak bir sıkıntınız varsa elimden  ne  gelirse yaparım, yok şahsınıza iş istiyorsanız başka kapıya müracaat edin.

            Bu konuşmanın ardından eve gitmek üzere partiden ayrılırken ben Fuat Köktaş'ın arabasına bindim arabada ikimiz vardık beni eve bırakırken dönüp dedi ki “Sen bu güne kadar teşkilat adına yapılması gerekenleri yaptın, teşkilattaki arkadaşların tamamı bedel ödeyerek bu teşkilata girdiler, şimdi bu arkadaşlara  ekonomik destek olmak  zorundayız, aksi halde belediyedeki görevinden ayrıl. Bu sözü  duyduğumda  adeta  beynimden vurulmuşa döndüm, ne demek yani  adamlar  bedel ödemiş, ben de onlara belediyeyi peşkeş çekeceğim öyle mi dedim, beni bu görevden alın ben bu işte yokum dedim.

            Fuat Köktaş'la yollarımızın ayrılmasındaki ilk mihenk taşı bu olmuştur, ardından çok daha enteresan bir  olay yaşadık. 2006 yılında Y. Ziya Yılmaz hacca gitmek üzere hazırlandığı  günlerde eski  Valimiz  Mustafa  Demir veda ziyaretleri  yapıyordu, belediyeye geldiği gün Meclis toplantısı vardı, bir de aynı anda  Fuat  Köktaş  gelip, Başkan'la özel görüşmek isteyince  trafik karıştı. Yavuz ağabeye Başkan gelene kadar Meclis'i idare etmesini söyledim, ben ve Kenan Bey  Vali Bey'i ağırlamaya çalıştık, Başkan da benim odamda Fuat Köktaş'la  görüştü. Görüşmeleri uzadıkça uzuyor bir yandan Meclis saati geçiyor, bir yandan Vali Bey bekliyor ortalık gerilmeye başlayınca gittim kapıya vurup, durumu anlattım. Buna rağmen görüşme yaklaşık bir saat sürdü, görüşme sonunda  odadan çıkan Y. Ziya Yılmaz'ın yüzü kıpkırmızı  idi. Demek ki adamdan öyle bir talepte bulunmuş ki  adam zorundan kızarıp, bozarmış.

            Peki bu talep nedir derseniz işte onu yazacak kadar yerimiz yok. Bu nedenle bu konuyu bir başka yazıda sizlerle paylaşmak üzere kalın sağlıcakla

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR