HERKES GÖREVİNİ YAPACAK

                                                        HERKES  GÖREVİNİ  YAPACAK

                Hayatımın hiçbir döneminde bulunduğum  makam, mevki ve pozisyona göre kendime arkadaş edinmedim, arkadaşlık edeceğim kişilerde aradığım ilk özellik kişiliği ardından ilkesel olarak ters  düşeceğim konular ve inanç bağlamında bana uygun  olmayan düşüncelere sahip olmayan kişilerle arkadaş olmayı tercih nedeni olarak düşündüm. İnsanların makamları, mevkileri ve paraları beni hiç ama hiç enterese etmemiştir, benim için önemli olan kişilik ve beşeri münasebetlerdeki  davranış biçimidir. Hayatımın  hiçbir döneminde de kimseyi terk etmedim, sürekli olarak terk edilen oldum. Merhum bir arkadaşım gönlüm Karacaahmet mezarlığına döndü derdi, ne kadar haklı olduğunu zamanla öğrendim. Asr-ı Saadet döneminde Efendimiz Sahabe-i Kiram ile birlikte otururken sizce Allah katında en makbul ibadet nedir diye soruyor, Sahabe-İ Kiramın bir çoğu farklı  konularda fikir beyan ederek kimisi  Allah yolunda cihat etmek dedi, kimsi fakir fukaraya destek olmak dedi, Allah Resülü onların hepsi  çok güzel şeyler ancak Allah katında en makbul ibadet Allah için sevip Allah için buğz etmektir buyurmuştur.

                İnsanların bir araya gelme hedeflerinde ölçü  Allah'ın rızası değil de  statü gereği  bir araya gelmekse bu birliktelik menfaat birlikteliğinin ötesine geçemez. Şehirdeki üst düzey bürokratlarla bir araya gelip yaptıkları işreti, söyledikleri türküleri, kafa çekip eğlenmeleri marifet sayanlar  ahrette bunun hesabını nasıl verecekler onu da biraz düşünmelidirler. Allah Resülü “Kişi öldüğünde beraberinde  üç şey gider, bunlardan ikisi mezara kadar gider birisi ise kıyamet sabahına kadar gider. Bunlardan birisi ailesi, ikincisi dostları, üçüncüsü ise amelidir”  buyurmaktadır. İnsanların dostları ve ailesi kabristanlığa kadar giderler ama oradan öteye gidecek olan tek şey amelleridir. Amel defteri kapanmayacaklar arasında ise geriye hayırlı evlat, ilim ve hayır hasenat bırakanlardır. Öldüğümüzde cenazemizde şehrin önde gelen bürokratları, iş adamları, siyasetçilerinin bulunması İslam hukuku açısından en ufak bir yarar sağlamadığı açıkça ortadadır. Dünya hayatında İslamı yaşamayan, yaşatmayan, çoluğuna, çocuğuna bu terbiyeyi vermeyen insanlara  Allah  ahrette yardım eylesin. Sırf statü gereği  hayatına şekil veren insanların Allah'ın rızasını kazanmaları söz konusu olamaz. Yüce Rabbimiz “Benim Mümin kullarım kınayanın kınamasından değil, ancak benim kınamamdan korkarlar” buyurmaktadır.

                Başbakan'ın bu konuda sürekli gündeme getirdiği ve söylediği  bir söz çok hoşuma gidiyor, diyor ki biz ölünce İmam cenaze namazını kıldırırken Başbakan'ın niyetine değil Er kişi niyetine namaza niyetleneceğine göre dünyadaki makam ve mevkilere itibar etmeden işimizi yapmalıyız. İşte bu mümince bir tavırdır, buna Halk içinde Hak ile olmak denir. Hangi işi yaparsak yapalım bir an dahi asli görevimizi ve yaradanımızı unutacak olur isek o an helak olduğumuz an olduğunu unutmamalıyız. Sıra gecelerinde alem yaparak, kafaları çekerek, her türlü işretin içerisinde cemiyetlerde bulunmaktan Cenab-ı hak bizleri uzak kılsın. Bir insan için en büyük mertebe Allah'a  gereği gibi kulluk yapabilmektir, kulların verdiği payeler onların olsun, nice Sultanlar, Krallar, Karunlar, Firavunlar İnsanların nazarında pek makbul iken  kemikleri dahi piyasada yok. Rabbim rızasına muvafık kulları zümresine ilhak eyleye.

                Dost denince aklıma geldi insan bazen gafil avlanıp kuldan da dost olabilir mi diye  düşünebilir, zaman zaman biz de o hatalara düştük, bazı insanları Allah için sevdik, Allah için onlara değer verdik, sırf İmanları, kişilikleri ve söylemleri  nedeniyle onlara değer verdik ancak  o insanların gerçek yüzlerini, icraatlarını ve sizinle olan dostluklarının tamamen birilerinin verdiği görevi ifa etmek adına olduğunu öğrenince bir kez daha Allah'tan başka dost ve yardımcı olmadığını  idrak edip merhum arkadaşımın dediği gibi gönlümüzdeki Karacaahmet Mezarlığına gömüyoruz. Aklını kiraya veren insanlar  acınacak insanlardır, Allahu Teal-a bizlere irade-i cüziye veriyor tek nedeni kendi irademizi kullanarak doğruyu bulmaktır, biz irademizi kullanma gereği duymaksızın aklımızı kiraya vermek sureti ile başkalarının yönlendirmeleri ile hareket eder isek bu  Adetullah'a  aykırı  bir durumdur. Allah Resülü'nün Kabedeki putlara tapan daha sonra onları kendi elleri ile yiyen veya satan kafirlere inanmadığı ve mücadele ettiği gibi biz de iradesini başkalarının inisiyatifine verenlerle taviz vermeksizin mücadelemize devam edeceğiz. Onun gönlü kırılırmış, bunun canı sıkılırmış bizim için hiç ama hiç önemli değil, bizim için önemli olan Yüce Yaradanın rızasıdır, gerisi vız gelir tırs gider. Üstad Bediüzzaman'ın yanına muhbir olarak verilen bir şakirdi mahkemede aleyhinde şahitlik ederken ona hakimler  soruyorlar siz bu arkadaşın vazifeli olduğunu bilmiyor muydunuz ki yanınızda bu kadar eser okudunuz. Üstadın cevabı çok enteresan oluyor “Biliyorduk ama belki hidayet nasip olur diye sesimizi çıkarmadık” buyuruyor. Herkes vazifesini yapacak ama münker, nekir Meleklerinin vazifelerini yaptıklarını da kimse unutmasın. Kalın sağlıcakla…         

  

                 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR