Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

FRANSIZCA BİR ŞİİR: HİROŞİMA SEVGİLİM (1959)

FRANSIZCA BİR ŞİİR: HİROŞİMA SEVGİLİM (1959)

 

Yönetmen: Alain Resnais

Senaryo :    Margureite Duras

Oyuncular: Emmanielle Riva , Eiji Okada ...

IMDB : http://www.imdb.com/title/tt0052893/

 

                        Sinema tarihi açısından önemli, seyirci için sıkıcı bir film. 50’li yıllarda ortaya çıkan “Yeni Dalga” filmlerinden. Filmin yönetmeni, Alain Resnais, bu akımın en önemli ismi. Bergson ve Proust etkisinde, zaten filmlerinde de bu iki önemli ismin değişik okumalarını görebilirsiniz. İzlediğinizde, geçmişin bugünle kesiştiğini fark edeceksiniz. Hatta belki, günümüzün zor okunan filozoflarının anlatımlarını da bulacaksınız filmde…

 

                        Filmin, ilk on-onbeş dakikasını izlediğinizde, bir belgesele adım attığınız hissine kapılıyorsunuz. Böyle sürecek zannediyorsunuz. 6 ağustos 1945’de atılan atom bombasının izlerinin sunulduğu –gerek fotoğraflarla, gerek çekimlerle- sahneler, bu belgesel film beklentisini arttırıyor. Yıkım görüntüleri, iç yakıcı…  Bu ilk, belgesel hissi veren kısımda, dış ses olarak bir kadın ve erkek konuşuyor. Tam bir şiir gibi konuşuyorlar:

 

Kadın- Her şeyi gördüm Hiroşima’da

Erkek- Hayır, hiçbir şey görmedin Hiroşima’da

 

                        Bu ikili konuşma, o belgesel tadındaki sahneler boyunca sürüyor. Tam bir şiir bu kısım; Fransızca bir şiir…

 

                        Senaryo, sembollerle konuşmayı seven Marguerite Duras’a ait olunca, bu kaçınılmaz zaten. Bu arada, o unutulmaz “Sevgili” filmi senaryosu da Duras’ındır…

 

                        Sonra anlıyoruz ki Fransız bir film sanatçısıyla, Japon sevgilisi konuşuyorlar. Kadın (Emanuelle Riva) bir film çekimi için gelmiş Japonya’ya, barış konulu bir film… Ve Japon sevgilisiyle (Eiji Okada), belki öylesine, yani gelip geçici bir an yaşayacaklar. Öyle olmuyor tabii. Film boyunca sürecek olan, o Bergson’daki zaman-mekân karışıklığı –düalizmi de denebilir; fakat bu düalizm, aslında zaman-mekân kaynaşmasıdır- hep çıkıyor karşımıza. Artık, birbirlerine anlattıkları bugün müdür, dünleri midir, karıştırıyoruz bir birine yer yer. “Sen hiçbirşey görmedin Hiroşima’da” cümlesi, bir tür zihin git-gelinin izini süreceğimizi belli ediyor aslında, daha filmin ilk karesinde; kadının “her şeyi gördüm Hiroşima’da” direngen cümlesiyle.

 

                        Japon sevgilisinin yatışını, elinin duruşunu, birden bire, kaybettiği sevgilisinin ölürkenki yatışına benzetiyor kadın. Nevers’i (Fransa’da bir yer, kadın oralı) işgal etmiş Alman ordusunda asker sevgilisi (Bernard Fresson). Milisler tarafından öldürülüyor. Birden bire, Nevers’teki savaşla, Hiroşima’daki savaş – işte yukarda demeğe getirdiğimiz, düalizmdeki eş-ritimlilik birbirine karışıyor adeta. Yirmili yaşlarıyla şimdiki yaşı da birbirine girift bir anlatım kazandırıyor, o bitmeyecek gibi görülen sohbetlerine. Bitmeyecek gibi görülüyor, çünkü adam, Nevers anılarını deşerek tanımaya çalışıyor sevgilisini..

 

                        Alman bir sevgilisinin olması, kadını elbet “istenmeyen” olarak damgalatıyor. Akli dengesi de bozulmuş zaten bu ölümle. Bir mahzene atıyorlar kadını; saçlarını kısacık kesip. Bir, saçlarının uzama süreci anlatımı var ki; dediğimiz gibi, tam bir şiir; Fransızca yazılmış bir şiir…

 

                        Ayrılacaklarını söyledikleri cümleler bile, sanki bir arada kalacaklarını içselleştirmiş cümleler gibi. Birbirlerinden bahsederken de, karıştıyorsunuz, birbirlerine mi sesleniyorlar, yoksa geçmişlerindekilere mi… Anlatılan Hiroşima mıdır, yoksa Nevers midir, karıştırıyorsunuz. Hatta, onlar da karıştırıyorlar bunları ve bunun farkındalar.

                        Hiroşima’nın sokaklarında, kâh ağlaşıp ayrılarak, sonra aynı mekânlara birbirleri peşisıra gelerek,ayrılmayacakmış gibi buluşarak,  dolaşıp duruyorlar. Casablanka Barı da güzel bir çağrışım yapacak sizde mutlaka. Orada, o barda, birbirlerine uzak masalarda oturup, karşılıklı konuşuyormuş havasında…

 

                        Daha önceki otel odasındalar. Yine önce kadın, daha sonra adam geliyor odaya. Yine Nevers’ten, Hiroşima’dan konuşuyorlar. Yine anılar, sevgililer, geçmişin acılarıyla o an çektikleri acı, hem iç içe, hem birbirinden apayrıymışçasına konuşturuyor onları. Şehirler, sevgililer, zaman, mekân apayrı bir birliktelikle seriliyor önlerinde. Ayrı “kişilik”leri olarak ve fakat “aynı” olarak…

 

                        Adam, “Sen Nevers’in” diyor kadına. Kadın da O’na, “Sen Hi-ro-şi-ma’sın” diyor. “Hiroşima Sevgilim…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR