BUGÜN BAZI ELEŞTİRİLERE...

BUGÜN BAZI ELEŞTİRİLERE CEVAP VERMEK İSTİYORUM

Köşe yazısı yazmaya veya gazetecilik mesleğini yapmaya başladığımda hedefim doğruların yanında, yanlışların karşısında olmak, zaman, zaman da kendime özeleştiri yapabilmekti. İnsanın kendisi eleştirmesi zordur. Ancak gelen eleştirilerden objektif olanlarına cevap vermek gerektiği kanaatinde olduğumdan bugün bir kaç konuda gelen eleştirilere cevap vermek istiyorum. Köşe yazılarına ve yaptığımız haberlere gelen yorumların büyük bir kısmını yayınlıyoruz, ancak kasıtlı olarak yazılan eleştirilerle aynı IP'lerden yapılan birden çok eleştirileri yayınlamıyoruz.

Geçtiğimiz iki haftalık süreçte yazdığımız yazılar ve yaptığımız haberlerle ilgili en çok eleştiri aldığım konulardan birisi Kızılay ile ilgili yaptığımız haberler ve yazdığım köşe yazılarına oldu. Yorum yazanların sayısı fazla olmamakla birlikte içeride tutuklu bulunanların yakınları oldukları açıkça ortada. Bu insanların çektikleri sıkıntıları çok iyi anlıyorum, kendilerine göre de haklılar, hiç birisine en ufak bir düşmanlığım olmadığı gibi geçmişte aramızda en ufak bir olumsuz gelişme de olmamıştır. Beni tanıyanlar çok iyi bilir ki kimsenin adına işlem yapmam, kimsenin kılıcını sallamam, doğru bildiğim konuların üzerine bedeli ne olursa olsun giderim. Kızılay ile ilgili haberleri yapmaya başladığımda bu arkadaşlar ziyaretime geldiler, kendilerine dedim ki bakın arkadaşlar hatanın neresinden dönerseniz kardır, bu güne kadar yapılan yanlışlara bundan sonra devam etmeyeceğiz derseniz problem yok ben yazıları bugünden itibaren keserim, yok biz inatla bu işin üzerine gideceğiz diyorsanız halep orada ise arşın burada herkes yoluna devam.

Bu arkadaşlarımızla gayet güzel konuşup, anlaştıktan sonra bize bir tekzip metni gönderdiler metinde bize yapılmayan hakaret kalmamış, bu da yetmedi bir kısmı mahkemelere gidip tekzip talep ettiler, mahkemelerde adam ayartmaya kalktılar ama olmadı. Bizi tanıyanlar iyi bilir ki biz başladığımız işi yarım bırakmayız. Bu güne kadar başladığımız işleri Allah'ın izniyle tamamladık. Biz haberleri yayınladıkça bu arkadaşlarımız yayınladığımız evrakları düzeltme cihetine gittiler, iyi güzel de bunu yapmak yerine hiç bir şey yapmamış olsalardı, işi çok daha hafif atlatacaklardı. Her ne ise olan oldu benim ne Kızılay başkanı olmak gibi bir niyetim var, ne de genel merkezdeki çekişmenin tarafıyım, benim derdim Kızılay gibi gözbebeği bir kurumun yanlış yönetilmemesi idi, benim işim bu süreçte bitti, ancak bu arkadaşlar ve Kızılay Genel Merkezi bu işi benim üzerimden devam ettirmeye kalkarsa o zaman yine kaldığım yerden devam edeceğimi herkes bilsin.

Gelelim bir başka konuya bir yıldır İlkadım İlçe Müftüsü ile ilgili yazı yazıyor, haberler yapıyoruz. Üzülerek ifade etmek gerekirse İlkadım İlçe Müftüsü Keramettin Demir yaptığı yanlış icraatlardan vazgeçmek yerine artırarak devam etmenin peşinde olduğunu müşahede ediyorum. Adam o kadar enteresan bir insan ki sormayın gitsin. Cami'lerde toplanan paralardan, açılan kasalara, bindiği arabanın tamir masraflarından, İmam tayinlerine varıncaya dek tüm icraatları şaibe altında. Camii kasalarında toplanan paraları kasayı açıp teslim alması gereken heyetin içerisinde cemaatten iki kişi olması gerekirken Ulugazi Camisi'ndeki kasada biriken paraların müftülük memuru tarafından açılıp müftüye teslim edilmesi çok enteresan bir durum.

Yaptığı tayinlerde tamamen taraflı davranıp, kendisine yakın kişilerin yakınlarını güzel yerlere ataması kabul edilecek gibi değil. Ulugazi Camisi'nde bir imam var iken sözleşmeli ikinci bir imam atıyorlar. Oraya bu iki imam görev yapar iken Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolu üçüncü imamı bu camiye atıyor, kadrolu üçüncü imam gelince sözleşmeli imam derhal ayrılması gerekirken ilçe müftüsü alavere, dalavere ile onu beş ay orada tuttuktan sonra hükümetin sözleşmelileri kadroya atamasının ardından onu orada bırakıp, kadrosu ile gelen imamı başka bir camiye veriyor. Cemaat feryadü figan etse de müftü aldırmıyor. İşin daha enteresan yanı Büyük Camii İmamı Hamdi Hoca'nın bir oğlunu geçen yıl Hacı Hatun Camii'ne müezzin olarak atıyor. Bu yıl ise ikinci oğlunu Sinop'tan Gürbüz Camii'ne müezzin olarak getiriyor. Neymiş efendim bu müezzinler aşere takrip okumuşlar, hafızmışlar, filan falan. Bu şehirde Hamdi Demirbaş'ın çocuklarından başka aşere takrip okumuş hafız yoksa eyvallah, ama benim bildiğim onlarca, hatta yüzlercesi var. Bu kadar haksızlık olur mu?

Son konumuz piyasaya daire pazarlayan bazı firmalarla ilgili yaptığımız haberler. Bu konuda vatandaşlarımız çok ama çok dikkatli davranmak zorundalar. Bu firmalar aynı bisiklete biner gibi iş yapıyorlar, yaptıkları inşaatı tamamlamaya paraları olmayınca yeni binalara başlayıp, oradan sattıkları dairelerle yarım kalan binaları tamamlıyorlar. Yirmi beş yıldır bu sektörün içerisindeyim geçmişte insanların yaşadıkları sıkıntıları çok iyi bilirim. Bizler on liraya daire satarken beş liraya daire satanların yüzlerce insanı nasıl perişan ettiklerini hep gördük. Bizim görevimiz uyarmak, vatandaşlarımızın da gereğini yapacağı kanaatindeyim. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR