'Türkiye çevresine kayıtsız kalamaz'

Türkiye, bir yandan kendisini Avrupa Birliğinden veya Amerika Birleşik Devletlerinden ayrı göremez. Türkiye, öte yandan kendisini İslam dünyasından; Mısır rejiminden, Suud Krallığından, Birleşik Arap Emirlikleri"nin oluşturduğu Körfez ekonomisinden kopuk göremez. Hatta Türkiye kendisini İran Şia"sından; Hamas sivil toplum örgütünden, Lübnan"daki Hizbullah örgütünden ayrı homojen varlık olarak gösteremez.

Türkiye Cumhuriyeti"nin bugünkü iktidarı, kendisini “Demokratik Açılım” paketiyle, Avrupa Birliği"ne odaklamıştır. Bu odaklanma, benim anladığım kadarıyla,  körü kürüne ve oldum olasıya bir odaklanma değildir; bilinçlidir ve süreçlidir. Rabbim bu anladığım biçimdeyse; R. Tayyip Erdoğan"a ve kendisi gibi düşünen siyasi kadrosu, ekip arkadaşlarına bilek gücü versin; iman gücü nasip eylesin.

Türk ırkı, İslam"a kadar Çin ve Moğol tutsaklığı altında yaşamıştır ve kendisini ifade edecek anayasasını yapamamıştır.

Türk ırkı, 1071"deki Malazgirt Meydan zaferiyle İslam"la tanışmış, kumandan Alpaslan cephelerde İslam"ın sancağını bayraklaştırmış, bölücülük yapmaktan başka hiçbir iş beceremeyen Emevi ve Abbasi sözde halifelerince Resulüllah ve Hulefa-yı Raşidin"in varisi olmanın verdiği gururla kendilerini dev aynasında görmüşler. Resulüllah"ın siyaset ve devlet anlayışını yıkan ve Arap milliyetçiliğine dayalı devlet felsefesi oluşturan Emevi ve Abbasi zihniyetince kahraman Türkler, yabancı hizmetkar olarak görülmüşler. Kölemen oğulları olarak muamele görmüştür.

İşte o zaman Selçuklu ve Osmanlı ecdadımız, ne tam Türklük ürünü, ne de tam siyasi İslam ürünü olan anayasalar geliştirmişler. Türk-İslam sentezi bir anayasa oluşturmuşlar.

Bu anayasasına Ehl-i Sünnet anlayışı egemen olmuş, en ufak değişikliği imandan çıkma olarak görmüştür. Adına da değişmez Allah iradesi anlamında şeriat devleti demiştir ve bu değişmezlik yüzünden İttihat ve Terakkici Müslümanlardan M. Akif Ersoy, Eşref Edip vd uzlaşmaz kişilerin yüzünden 1835"lerde Tanzimat fermanıyla azınlık durumuna düşürülmüşlerdir. Bayraktarlığını da Jön Türklerden Ziya Gökalp, Kazım Karabekir gibi insanlar yapmıştır.

Ulu hakan Abdulhamit Tanzimat süreciyle laik bir anayasaya razı olmuştur ve edilmiştir. Yine de Türk ırkını buhranlar anaforundan kurtarıp, milli-manevi bütünlüğünü sağlayacak, ezel-ebed köprüsünü doğru kuracak, kökü mazide olan bir ati hareketinin neşv-ü nema bulmasını gaye edinecek bir hareketin mensupları olarak bugünkü iktidar, bana göre bu demokrasi açılım paketini TMM"den geçirme sürecinde kendi anayasasını kuracaktır. Bu beklenti içinde, ben çok şeyler bekliyorum. İnşallah bu aydınlık sürecini karartmak isteyenlerin tuzağına düşmezler veya bu aydınlık süreci başarıyla tamamlama hevesindeyken Yüce Mevla"nın kader çizgisine takılmazlar.  

Ben siyasi İslam taraftarı olduğumu her yazımda hissettirmeye çalışıyorum ve tutumumdan memnunum. Benim anladığım kadarıyla siyasi Müslüman olmak, bizim Ehl-i Sünnet yanlılarının anladığı gibi, ille de şeriatçı olmayı gerektirmez. Şeriatçılık, dini dondurmak demektir. Bir mezhebe körü körüne taparcasına itaat etmek ve binikiyüz yıllık devlerin karşısında elpençe durmak demektir; işte ben siyasi Müslüman"ım ama Rabbim bana öyle emretmemiştir. Kırılgan değil, akışkan bir İslam dini… Laiklerle içten pazarlıklı olacaksın. Başörtüsünü siyasi simge yapmayacaksın, uzun sürece yayacaksın, ama er geç Allah"ın buyurduğunu egemen kılacaksın. Ama kalıcı bir çözüm için peşin fikirli olmayacaksın. 

Beni düşünce hayatım boyunca şu ayet-i kerimler etkilemiştir ve etkilemektedir:

“Müminler, inanmış güçler dururken kafir güçleri yönetici görmesin. Kim onu yaparsa bilsin ki bu işin Allah nezdinde hiç bir etkisi yok. Ancak takiyye yapmanız ille gerekiyorsa o başka. Yine de Allah, kendi varlığının korunmasına dikkatinizi çekiyor. Zira sonuçta varılacak makam, Allah'ın makamıdır. Söyle: "Kalplerinizdekileri ister gizleyin, isterseniz açıkça belirtin; hepsini Allah kader bilgisiyle bilir; göklerdekileri ve yeryüzündekileri bilgilendirir. Zira her şeyi programlayan Allah'tır" Al-i İmran Suresi: 28-29.

İşte beni derinden etkileyen ayet-i kerime budur. Ama bu ayet-i kerimelere böyle anlam veren bir müfessir var mıdır? Aramadım ve henüz görmedim. Kur"an-ı Kerimin bir bütün olarak düşünülmesi sonucu bu anlamlar verilmiştir.

Şöyle ki, “Müminler, inanmış güçler dururken kafir güçleri yönetici görmesin” ne demek? Mısır bir köşede dururken, Suudi Arabistan ötede varken veya Pakistan öteki uçta varken, Suriye ve Irak, hatta İran… Tutup da ABD ile veya onun uzantısı Avrupa Birliği ile siyasi oluşumlar aramayın. Onların siyasi yelpazesine takılmayın. Onlarla siyasi işbirliği kurmayın. Korkakça ve uluslar arası kredi musluklarınızın kesilmesinden korkarak katılırsanız; Allah katında hiçbir anlamı yok. O devletleri kuran siyasi irade sahipleri Allah"a cc zarar vermek amacıyla kurmuş olsalar da Allah"a ve Allah"ın cc güttüğü külli iradeye ve kader çizgisine hiçbir zarar veremezler. Bu açıdan onlardan korkarak veya zararlarından güven içinde olmak için onlara kuyruk sallamanız Allah"a cc hiçbir zarar veremez.

 Ancak: “Ancak takiyye yapmanız ille gerekiyorsa o başka”… Ne demek? Ancak dünya siyasi güç ve dengeleri böyle davranılmasını zorunlu görüyorsa ve ülke içi ve dış siyaset gereği açıklarınız varsa, dış ticaret dengesi açık veriyorsa, komşu ülkelerle sınır ve toprak çekişmesi de varsa imanınızı ve gerçek niyetinizi gizleyerek pazarlıklı davranmanızda sakınca yoktur. 

“Yine de Allah, kendi varlığının korunmasına dikkatinizi çekiyor” Ancak siyaset pazarlığınızda, kendinizi aşağılarda görmeyin ve pazarlıklarda alttan almayınız. Çıtayı Allah"ın yönünde üstte tutunuz. Her zaman Allah"ın dengesi ve gücünü aklınızda tutun. Siyasi pazarlıkta, anlaşmalarınızı düzenlerken Allah"ın gücünü her zaman yukarılarda tutun. Yine de pazarlıklı davranmanız gerekiyorsa imanınızı biraz gizleyebilirsiniz.

İşte ben bu anlamda siyasi Müslüman"ım. Esnek Müslüman"ım. İlle de Allah"ın hakkını en üstlerde tutmak, her ne pahasına olursa olsun, Allah"ın varlığını karşındaki Ehl-i Salip"e tam olarak hissettirmek şarttır. Ödün verilmez. En küçük bir ödün vermek küfürdür. Bu tür politikalar, şeriatçı siyasi Müslümanların ve özellikle Saadet Partili Ehl-i Sünnet yanlılarının politikasıdır. Çok güzel Harici mezhebi anlayışı gibi bir anlayış ama, takiyye yapmak; içten pazarlıklı olmak siyasi Müslüman"ın en büyük silahıdır: “Harp, hiledir” hadis-i şerifini de unutmamak gerekir.

   Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Ebu'l Geyd'in misafiri olarak Kahire'de bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ülkenin en büyük medya grubu El Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin düzenlediği konferansta konuştu.

Bakan Davutoğlu bölge tarihinden örnekler vererek başladığı konuşmasında "Dünya'da artık politik ve ekonomik güç merkezi Batı ile Avrupa değildir. Dünya'da artık yeni güçler vardır" dedi.

Türkiye ile Mısır olarak Avrupa ile entegre olmak için çaba gösterildiğini söyleyen Davutoğlu, Türkiye'nin bölge ülkeleri ile neden ve nasıl kaynaşma çabası içerisinde olduğunu, Türkiye'nin bölgedeki gelişmelere kayıtsız kalamayacağını belirterek, "Bu bir gereklilik değil, ihtiyaçtır " ifadesini kullandı.

Davutoğlu, son 20 yılda Yugoslavya, Afganistan ve Irak;ta ciddi geçiş dönemlerinin yaşandığını, bu bölgelerin ipek yolu üzerinde, ticari çıkarların geçiş noktaları olduğunu kaydetti: "Peki biz bunlardan ne gibi dersler çıkarmalıyız. Bizler bu bölgelerdeki ülkelerin ekonomik, politik entegrasyonunun yeniden yapılanması için çalışmalıyız. Kendi kimliğimizi korumalıyız. Tabii ki herkes kendi milli kimliğinden gurur duyuyor. Biz son 5 yılda ne yapmak istiyoruz? Biz kendi coğrafyamızı, tarihimizi yeniden keşfetmeye çalışıyoruz. Stratejik derinlik demek sınırlarınız ötesini keşfetmektir. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz."

Güvenliğimizi sağlarsak komşularımızla problemler yaşamayız. Suriye-Irak sorununu çözmeye çalışıyoruz. Bu sorunda sadece aynı evde yaşayan ailenin üyesi olarak bulunuyorum. Komşularımız ile bir ailenin üyeleri gibi olmalıyız ve böyle bakıyoruz. Biz komşularımızla sıfır problem  ve maksimum güvenlik ile yaşamak istiyoruz. Türkiye Avrupa, Balkan, Doğu, Orta Doğu, Kafkasya, Karadeniz ülkesidir. Biz bu coğrafyaların hiçbirini gözardı etmiyoruz, bütün bu ülkeler bizim ülkelerimizdir.

Tarihten kaçamazsanız, ülkenizi değiştiremezsiniz. Biz ne yapmalıyız? Aktif bir diplomasi yapmalıyız. Biz hiçbir zaman krizler, büyük çatışmalara ve savaşlara dönünceye kadar bekleyemeyiz. Eğer Irak"ta bir gün saf bir Şia Basra, saf bir Sünni Bağdat veya saf bir Kerkük Kürt şeklinde bir tablo ile karşılaşırsak, biz özelliğimizi kaybederiz. Biz Osmanlıyız, fakat aynı zamanda Avrupalıyız. Türkiye Orta Doğu'nun, Avrupa'nın, Asya'nın bir parçasıdır."

İşte siyasi İslam gereği Türkiye, içten pazarlıklı, uzun vadeli, hemen sonuç vermeyen, sabırlı bir politika izleyecektir. Katı tutumlu ve en ufak kıpırtıyı şeraite aykırı imandan ödün verme olarak görmeden Türkiye Cumhuriyetini örnek ve ana çizgileriyle mili olan anayasasıyla İslam dünyasının bayraktar ülkesi yapacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR