Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

KONAK SİNEMASI

[ Üzerinden yıllar geçti ve yıkılmasa dediğimiz sinema yıkıldı. Şimdi yerinde büyük bir oyuk duruyor. Elbet öyle kalmayacak büyük ihtimal; geç de olsa, yavaş da olsa yeri dolacak bir gün… Hatıraların yeri de varsın boş kalsın…Kendine sürekli ihanet edilen şehir…]

Gazete haberlerinde, kapatılacağı yazıldı. Eski, en eski bir dostun, yoğun bakım haberi gibi geldi bana. Hani bilirsiniz, ölecek… Biz, binalarla da yaşarız. Adres tarifinde ortaya çıkar en çok bu. Hâlâ, “Zafer Sineması’ndan yukarı çık…”der, o sinemayı hatırlayanlar. Muhatabınız bilmiyordur, aptal aptal bakar yüzünüze.

Kimsenin kılı kımıldamaz. Kımıldamayacak mı? Bir şehrin “futbol takımı” neyse, hayatımızın tarihi olmuş binaları da öyledir; öyle değil midir? Vicdan varsa, az biraz kalmışsa eğer, elhak öyledir…

Hangi şehir, neredeyse “tümden” yıkılsa ses vermez? Hangi şehir, artık kendisinin tarifi olmuş, tarihi olmuş yerlerin tarumar edilmesine göz yumar? O, eski Tekel binasının bile, sırf bu yüzden yıkılmasına hep karşı çıktım; içten içe tabii; yoksa bilirim, kimse kimseyi dinlemez. Rüyalarıma giren, hâlâ rüyalarıma giren, o Fuar’daki kuğulu havuz nerede? Yıkıldığında, “Yıkalım mı?” diye size sordular mı? Size sormuşlarsa, onu bilemem; bana sormadılar. Ve çocukluğumun hatıralarına ödenecek bir “hak”ları var. Çocukluğum, orayı yıkan ele –artık kimse o- asla hakkını helal etmiyor. Siz, binalar “hak”talep edemez mi zannediyorsunuz? Peki… O zaman çocukluğumuz hak talep etsin; iki eli yakalarında olsun, çocukluğumuzun…

En son, Sümer Sineması yıkıldı. Gülümsemeyin… Orası, o hatırladığınız, hatırladığımız halde değildi. Adı, Ferhan Sineması’ydı. Hatta hemen yanındaki apartmanın adı,”Ferhan Apt”idi… İç düzenlemesi müthişti. Duvarlara koyulmuştu localar ki diğer sinemalarda sinemanın en arkasındaydı; sadece orada –Sümer Sineması’nda- duvarlara monte edilmişti. Tiyatro sahnelenmesine en müsait/uygun sinemaydı; “Ava Giden Avlanır” isimli bir eser sahnelenmişti, hatırlıyorum.

Konak Sineması’nın önünde otobüs durağı vardı eskiden. “Konaaak” denirdi, inecekler inerdi, kapılara yanaşıp. Adresti, hâlâ da adrestir; tüm yakın yerlere de hâlâ adres buldurma yardımı yapar. Yıkılırsa, içinde, bizim asla görmediğimiz, göremediğimiz hatıralarımız da yıkılacak. Kılı kımıldayan çıkmayacak mı?

Bu yazı bu kadarla kalsın; şimdilik… Şimdilik… Sonra size, belki çok sonra, o eski dostla geçirdiğimiz çocukluğumdan, çocukluğumuzdan da bahsedeceğim.

Bir şehir böyle ölür. Yavaş yavaş ölür. Kendine ait adres mekanları, gizli tarihi yıkar, döker; en son bakarız ki o şehri şehir yapan hiç bir şey kalmamış. Böyle bir duruma “sevinerek” bakacak çıkarsa eğer, elli gram hint kınası göndermek lazım. Ellerine yaksınlar, yanlış anlamayın.

Konak’ı bari yıkmayın be erenler. SSK’ya depo lazımsa, bizim evin bir odasını alsınlar. Ya da… Neyse, kalsın…

Uyama ey şehir. Uyuma ki, “nerde benim tarihim?” demeye yüzün olsun bir gün.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR