KENDİMİZİ DÜZELTMEDEN TOPLUM DÜZELMEZ

Geçenlerde  bazı vekillerimizinin tasavvuf ehli olma yoluna girdiklerini  yazmıştım. Bu konuyla ilgili arayan bazı dostlarımız yazıdan duydukları memnuniyeti dile getirmişlerdi. Bizim  amacımız üzüm yemekti, bağcıyı  dövmek değil. Ancak vekillerimizin yazıdan duydukları rahatsızlığı da dile getiren dostlarımız olmadı değil. İnsanın hayat felsefesinde bir duruşu, ilkesi, inancı olmalı. Dün söyledikleri ile bugün söyledikleri veya dün yaptıkları ile bugün yaptıkları tezat oluşturmamalı. Geçmişte yaptığı hatalardan insan pişman olabilir ama  hatadan dönmekte erdemliliktir.

Siyasi arenada  insanları  belli bir noktaya kanalize edip daha sonra kendisi söylediklerinin tam aksini yapan siyasetçiler toplum tarafından hiçbir zaman hoş görülmez. Başbakan'ın toplumun gönlünde taht kurmasının da temel nedeni dün dediğinden bugün vazgeçmemesidir. Şayet o da diğer siyasetçiler gibi dün söylediğini bugün unutsaydı toplum onu asla sevmez ve kabul etmezdi. Başbakan sadece söylemde değil, eylemde de durduğu yerden taviz vermemiş bir siyasetçidir. Siyasete girmeden önce ailesi, kendisi nasıl yaşıyor ise siyasette belli makamlara geldikten sonra da aynı şekilde yaşam tarzını devam etmiştir.

Bazı okurlarımız sapla samanı ayırt edemedikleri gibi  bizim  yazdıklarımızı zaman zaman  anlamakta zorluk çekiyorlar. Dünya görüşü olarak AK Parti'ye yakın durmamızın temel nedeni  gerek Başbakan'ın,  gerekse AK Partili üst düzey bir çok yöneticinin yaşam tarzlarından, düşünce yapılarına varıncaya dek bir çok konuda hem fikir  olmamızdır. Bu böyle diye kalkıp AK Parti iktidarının veya  bazı AK partililerin yapmış oldukları yanlışların yanında duracak kadar da cahil değiliz. Bizim için ölçü kişiler değil,  yapılan icraatlardır. İnsanların bize  yakınlığı veya uzaklığı da hiç önemli değildir. Önemli olan yaptıkları doğruları desteklemek, yanlışların karşısında olmaktır. Örneğin  Hükümetin  sağlık alanında, eğitim alanında ve inanç bağlamında yaptığı tüm politikaların doğru olduğuna inanıyorum. Bazı uyanıkların AK Parti'yi kullanıp ceplerini doldurma politikalarına şiddetle karşıyım. Hükümetin sosyal politikaları da gayet güzel ancak bu politikaları kendi lehlerine kullananların hep karşısında oldum bundan sonrada olmaya devam edeceğim.           

Gelelim asıl konumuza; Geçenlerde bir meslektaşımız köşe yazısında “bize ne oldu” diye bir yazı yazmış. Yazıyı okuyunca “eyvallah gayet güzel bir yazı” dedim. Meslektaşımızın  ortaya koyduğu sorunlarla ilgili çözüm üretme noktasında en ufak bir önerisi olmaması yazının altını boş bırakmış olmasıdır. Bir şeyi eleştirmek gayet güzel ancak çözüm önerisi de ortaya koymak gerekir. Aksi  halde inandırıcılığınızı kaybedersiniz. Meslektaşımız yazısında “insanların birbirine güveni, saygısı ve dostluğu kalmamış”diyor. Bu çok doğru bir tespit olmakla birlikte meslektaşımıza sormak gerekir? “Neden insanların birbirlerine saygısı ve itimadı kalmamış” diye. Bu duyguyu kazanmak için ne yapmak gerekir? Ben de meslektaşımızın durumuna düşmemek için çözüm önerimi sunmak istiyorum.  İnsanlara saygı, sevgi, güven gibi ahlaki değerleri kazandıran iki şey vardır. Bunlardan ilki ve temeli inançlarıdır. İkincisi ise aileleridir. Bir insanın inandığı din ona doğruluğu, dürüstlüğü, sadakati ve saygıyı emretmiyor ise o din İlahi din değildir. Yok insanın inandığı din kendisine büyüğüne saygıyı, küçüğüne sevgiyi, insanlara ihanet etmemeyi emrediyor ancak insanlar bunu yapmıyor ise o zaman insan insan değil demektir.

 Kuranı Kerim'in Müminun Suresi'nin ilk ayetlerinde Yüce Rabbimiz mümini tarif ederken   özelliklerini  şöyle sıralamış 1- Namazlarını huşu içerisinde kılarlar ve ona devam ederler  2- boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler 3- Zekat verirler  4- İffetlerini korurlar (zina yapmazlar) Müminun suresi sahife 341 ayet 2,3,4,5. Başta bu yazıyı yazıp “biz neden böyle olduk” diye soran meslektaşımız olmak üzere hepimizin kendisine soracağı, namazımızı kılıyor muyuz? Yoksa bırakın namaz kılmayı, cenaze namazlarına dahi gittiğimizde herkes camiye girerken, biz cami bahçesinde namazın kılınmasını mı bekliyoruz? Malımızın zekatını veriyor muyuz? Yoksa paramızın üç kuruş daha artması için farklı yerlerde değerlendirmek mi istiyoruz?  İffetimizi koruyor muyuz? Yoksa bulduğumuz dilbere atlıyor muyuz?

Mahkemelere gidip meslektaşlarımızın aleyhinde ifade verip onlardan itimat, sevgi, saygı beklemek ne kadar doğrudur? ( Verilen o ifadeleri noktasına virgülüne dokunmaksızın aynen bu köşeden sizlerle paylaşacağım) Başkalarına talkım vermek kolay ancak bir toplumun düzelmesi için önce kendimizi düzeltmek zorunda olduğumuzu asla unutmamalıyız. Kalın sağlıcakla

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR