KALBİN KALIBA DÖKTÜĞÜ ANLAM

                      KALBİN KALIBA DÖKTÜĞÜ ANLAM

         Eşyanın anlamı ancak kalple anlaşılır, duyguyla hissedilir. Göz her zaman baktığını göremez. Görmek aynı zamanda algılamakla ve anlamakla ilgili bir meseledir. Göz somut olaylardan, yaşanan olgulardan çok gönülden geçenleri görür. Kişinin niyet ve istekleri ile yaşananlar arasında ittifak sağlandığı zaman görme eylemi tam olarak gerçekleşir. Hatta bundan dolayı toplum bir şeye, bir kimseye, bir davaya tam bağlanan kimselere ‘‘gözü kör’’ demektedir. Çünkü kişi bağlandığı, sevdiği şeyin dışında başka bir şeyi gerçek olarak kabul etmemektedir. Gönlünde olmayan şey onun için hayatta da yok gibidir. Göz ise iç dünyasında olmayan bir şeyi göremez.

       O halde gerçekleri göremiyorlar, hakikatleri anlayamıyorlar, diye suçlanan insanların önce iç dünyasında değişiklikler meydana gelmelidir. Kötü niyet ve isteklerini iyiliğe tebdil edenler yaşanan gerçekleri görebilir, hakikatleri anlayabilirler. Bakmak göz organımızın rutin bir eylemi iken, görmek ruhumuzun ve beynimizin somut olayların veya soyut gerçeklerin varlığını kabul etmesidir. Görmek aynı zamanla gayret ve ısrarla, beynin düşünce yapısıyla da ilgili bir meseledir. Ürettiği ayakkabılar için çocuklarına pazar araştırması yaptırmak isteyen bir sanatkâr üç çocuğuna bu konuda görev verir. Çocuklar araştırmalarını yaparlar. İlk iki çocuk ülkede kimsenin ayakkabı giymediğini görünce; biz kimseye ayakkabı satamayız, diyorlar. Üçüncü çocuk ise onların göremediğini görüyor. Ülkede kimsenin ayakkabı giymediğini görünce ‘‘ayakkabısız gezen bu insanlara ayakkabı satan ilk biz olmalıyız, ona göre üretim yapmalıyız’’ diyor. İşte görmekle bakmak arasındaki en önemli fark üçüncü çocuğun gördüğü ihtiyaçtır. Çünkü üçüncü çocuk olaya sadece göz organıyla bakmıyor, kalbiyle, beyniyle, duygusuyla, düşüncesiyle, hayalleriyle, istekleriyle birlikte bakıyor ve diğerlerinin görmediğini görüyor.

       Aslında hayatta var olan, yaşanan olayları görmemize neden olan bakış açısıdır. Bakış açısı için insan özellikle görme yeteneğine sahip olmalıdır. Göreme yeteneğini kaybeden bir insan için gördüğünü söylemek mümkün mü? Normal şatlarda bu mümkün değil ama bazı durumlarda, bazı kimseler için mümkündür. Kişi gözle sadece eşyanın fiziğini görebilir. Eşyanın anlamını ise ancak kalple görebilir, duyguyla hissedebilir. Göz her zaman baktığını göremez. Görmek aynı zamanda algılamakla ve anlamakla ilgili bir meseledir. Göz baktığı ancak algılayamadığı, anlamlandıramadığı eşyayı, olayları aslında görmemiştir. Algılamak ve anlamlandırmak kalple bakabilmek, ruhuyla o konunun ya da o olayın içine girebilmektir. Olaylara ve meselelere içinden bakabilmektir.  İnsan, ruhuyla ya da kalbiyle bakabiliyorsa herkesin göremediği olayları görür, anlayamadığı gerçekleri anlar. Eskimezlerin deyimiyle kalp gözü açık olan insanın gözü kapalı olsa bile bir takım olayları görebilir. Aksini düşünürsek görme yeteneğini kaybeden insanların hiçbir şeyi anlamaları, hiçbir olayın, gerçeğin farkında olmaları mümkün olmazdı. O halde olayları önemli ya da önemsiz kılan şey gözün görmesi değil, kalbin ve ruhun anlamasıdır. Beynin algılaması, duygunun hissetmesidir.

     Başka bir adıyla görmek; kalbin olayların, olguların, eşyanın, insanın ve tüm hayatın kalıbına döktüğü anlamın adıdır.

Görmekle bakmak farklı şeylerdir. Olaylara ve meselelere içinden bakabilmek görmektir. Görmek için gözün bakması yeterli değildir. Bakmak için gözün biyolojik olarak sağlıklı olan göz organın tüm kısımlarıyla birlikte çalışması gerekir. Görmek için ise kişinin kalp, göz, düşünce, duygu, niyet ve isteklerinin hepsinin aynı meseleye odaklanmasıdır. Baktığımız şey ne kadar değerli veya ne kadar sıradan olursa olsun önemli olan güzel bakabilmek, tüm uzuvlarıyla birlikte bakabilmektir. İşte o zaman eşyanın, hayatın, dünyanın, insanın anlamını görmüş ve kavramış oluruz. Bir davayı, bir düşünceyi kavramak için ona gözün değil insanın içinden gelen tüm istek ve halleriyle, niyetleriyle birlikte bakması gerekir. Görmenin ön şartı kişinin bir şeyi görmek istemesidir. Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir.(1)

      Bir şeyin doğruluğu o şeyi görenlerin çokluğuna bağlı değildir. Gerçek doğruya, mutlak doğruya olan uygunluğuyla ölçülür. Tezi çürüten şey antitezdir. Bazen bir fikri, bir düşünceyi hemen kabul ettiremeyiz. Bundan dolayı karşımızdaki insanları gerçekleri göremiyorlar, diye suçlarız ya, işte aslında o insanın olaylara içinden gelen bir duyguyla bakmasını sağlamak gerekir. Kalbiyle de o olayın içine girmesini sağlamak gerekir. Ancak o zaman mücadelemizi anlatma imkânı bulabiliriz. Israrlı ve sabırlı her uğraşı, her çaba mutlaka bir gün sarf edilen emeğin karşılığı olarak ortaya çıkar. Hiçbir emek zayi olmaz, hiçbir çalışma karşılıksız kalmaz. Dava adamlarını başarıya ulaştıran şey sadece fiziki olarak göz organının bakmasıyla yetinmeyip meselelere kalbiyle, beyniyle, duygusuyla, düşüncesiyle, hayalleriyle ve istekleriyle birlikte bakıp görmesidir. Toplumda bu insanlara ‘‘kalp gözü açık’’ deyimi kullanılmaktadır. Kalp gözünün açık olması kişinin iman ve feraset sahibi olması demektir. İman ve feraset sahibi olmayanların Kur’ana göre (2) sağlıklı organlara sahip oldukları halde görmesi, işitmesi ve anlaması mümkün değildir. Dava damlarında feraset özelliği bulunduğu için normal şartlarda görülmeyen tehlikeleri veya gerçekleri görebilirler. Görme merkezi göz iken, anlama merkezi kalptir. Görme yeteneği, anlama yeteneğiyle birleştiği zaman görmek eylemi gerçekleşmiş olur.

 

        Dipnotlar:

       (1) İbni Sina

 (2) Araf Süresi-179

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İsmail Okutan Arşivi
SON YAZILAR