BİR DOSTTAN GELEN ...

BİR DOSTTAN GELEN YAZIYI SİZLERLE PAYLAŞIYORUM

 

Bir dostum okuduğu gazete köşe yazarının yazısını çok beğendiğinden bana gönderdi, yazıyı okuduğumda benim de çok hoşuma gittiğinden, sizlerle paylaşma gereği duydum. Yazıda çok ufak, tefek değişiklikler yaparak sizlere sunmak istiyorum. Yazı gerçek hayatta yaşanmış bir olayın kahramanı tarafından köşe yazarına yazdırılmıştır. “Ben Ardahan"ın bir dağ köyünde doğdum, çocukluğum orada geçti” diye başlıyor. Nevin öğretmeni, fukaralık yüzünden ailesinin, kızlarını ortaokul veya lisede okutamadığını anlatıyor. “Fakir olmamıza rağmen babam okumamı çok istedi; diğer şehirlerdeki akrabalarımı yokladıysa da kimse yanaşmadı beni yanlarına alıp okutmaya. Yakın bir ildeki parasız yatılı imtihanlarını kazanmama o yüzden benden çok sevindi babam. İzinlerde geldiğim köyümüzden, okullar açılırken ayrılırdım. Böylece 6 sene her tatilde Ardahan"a gelir, köyde anneme yardım ederdim. Okullar açıldığında ise babamla birlikte sabaha karşı 3′te kalkıp yürüyerek köyden 1,5 km uzaktaki ana yola inerdik. Hele yarıyıl dönüşlerinde kar o kadar çok yağmış olurdu ki, babam beni sırtına almak zorunda kalırdı. O yıllarda babamın bineceğim arabayı seçmek için bazen saatler harcaması bana o günlerde çok anlamsız geliyordu, ta ki gerçeği öğrenene kadar… Bizim oralarda komşu ile, dolmuş olmadığı için babam beni genellikle yük kamyonlarına bindirirdi ama ben köydeki insanların benimle ilgili dedikodularını duyar, geceleri gizli gizli ağlardım. Babam beni, yani öz kızını satıyormuş! Köylüler öyle diyordu. Çocuk aklımla babamın beni, hikâyelerde okuduğu köleler gibi satacağını düşünürdüm. Babam yoldan geçen her kamyonu durdurur, şoförleriyle kısa bir konuşma yaptıktan sonra bineceğim kamyonla ilgili bir karar verirdi. Uzaktan bunu görenler, demek ki babamın şoförlerle pazarlık yaptığını düşünüyordu. Bindiğim kamyonların şoförleri -babamın kim bilir ne zahmetle kazanıp bir kısmını avucuma sıkıştırdığı- paramı harcatmazlar, yedikleri lokantada kendi yediklerinden fazlasını ısmarlar, yan koltukta uyuduğumda paltolarını üstüme örter, bazen de çaktırmadan cebime harçlık koyarlardı.
Ben babamın ne yaptığını, neden o şehre giden her arabaya beni bindirmediğini çok sonradan öğrendim; öğrendikten sonra da köylülerin bizi suçladığı şeyle ilgili üzüntüm daha da arttı. Yıllar böyle geçti. Okudum, öğretmen oldum. Evlendim, üç çocuk yetiştirdim. Beni yoksulluğa ve iftiraya rağmen okutan babam artık yaşamıyor, Allah mekânını cennet etsin sevgili babamın…
O kadar erkenden kalkıp saatlerce kış kıyamette araba beklerken babam şoförlere nereli olduklarını soruyordu; "Karadenizliyim" cevabını alana kadar beni hiçbir kamyoncuya teslim etmiyordu. "Niçin?" diye sordum, "Kızım" dedi, "Karadenizliler" Güvenilir ve ahlâklı insanlardır. Seni onlara teslim ettiğimde gözüm arkada kalmıyor!"
Şimdi oğlum yurtdışında yaşıyor. Oğlumu yolcu ederken pistin ufkuna uzun uzun bakıyor ve onu teslim edebileceğim bir Karadenizli kamyoncuyu boş yere arıyor gözlerim…”
Anlatılan hikâye değil hakikat. Aziz dostum ve kardeşim Harun Çelik"in hazırladığı “Kuzeyli Yazılar” adlı derleme kitabının ilk yazısı, “Karadenizli kamyoncular nerdesiniz?”

Gelelim işin “kıssa” faslına; benim bu yaşanmış hikâyeden anladığım şudur: Hayat, istisnasız herkese bir “Karadenizli kamyoncu” olmak vazifesi yükler ve başarılı olmak için ise Karadenizli  olmak şart değildir, insan olmak kâfidir.
Ey emânete hıyânet etmeyen, helâl süt emmiş, insan evlâdı o kamyoncu, şoför abilerim, ehl-i ırz büyüklerim; bu milletin mayasına duyduğum inancı tazelediğiniz için her birinizin ellerinden hasretle öperim. Yaşıyorsanız Allah işinizi âsân kılsın; öldüyseniz âhirette Efendimiz Resûl-i Ekrem"e komşu olursunuz inşallah!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR