KALPLERİN NAKŞI: BAHÂEDDİN NAKŞİBEND HAZRETLERİ
Dünya sessizce dönüyor, insanlar koşturuyor ama Hak dostları kalplerle konuşur… Buhara’nın bereketli topraklarından yükselen bir ışık, yüzyılları aşarak hâlâ gönülleri ısıtıyor: Bahâeddin Nakşibend Hazretleri.
O, insanın dışını değil içini terbiye eden, nefsi değil kalbi yücelten bir mektebin kurucusudur. Onun yolu; gösterişten uzak, tevazuyla örülmüş, “kalpten kalbe yol” diye anılan o sessiz, derin yoldur. Bu düşünce sistemi; zikirde sessizlik, hizmette hareketliliği ilke edinmiştir.
Bahâeddin Nakşibend’in yolu, “zikr-i hafî” yani sessiz zikirle başlar. Dil değil, kalp konuşur. Kalp Allah’ı anarken dudaklar susar ama gönül coşar. Çünkü o der ki;
“Zikir, gönlün içinde bir ateş gibidir; dudaktan değil, ruhtan doğar.” O, müridlerine yalnız seccade üzerinde değil; sokakta, tarlada, çarşıda da zikir hâlinde olmayı öğretmiştir. Bir gün müritlerinden biri, “Efendim, halvet mi iyidir, hizmet mi?” diye sorduğunda şu cevabı vermiştir; “Halvet, insanı Allah’a götürür, hizmet ise Allah’la birlikte insanlara döndürür. Bizim yolumuz halk içinde Hak’la olmaktır.” Bu söz, asırlarca Nakşibendîliğin özünü anlatan bir ölçü olmuştur.
Hazret, bir gün yoldan geçerken elinde küreğiyle sokakları temizleyen bir çobana rastlar. Kimse ona dönüp bakmazken, Bahâeddin Hazretleri o çobanın yanına oturur, elindeki küreği alır ve onunla birlikte temizlik yapar. Çoban şaşırır; “Efendim, siz nasıl olur da benim gibi bir köylüyle bu işi yaparsınız?” Bahâeddin Nakşibend tebessüm eder ve der ki; “Ben senden üstün değilim. Belki senin gönlün Allah’a benden daha yakındır. Ben sadece hizmet ederek gönlümü arındırıyorum.” O an orada bulunanlar, tevazunun ne olduğunu kitaplardan değil, o manzaradan öğrenmişlerdir.
Halka Hizmet; Hakk’a yakın olmaktır. Bahâeddin Nakşibend için hizmet, sadece başkalarına iyilik değil; aynı zamanda nefsi terbiye yoludur. O şöyle demiştir; “Yolumuzun esası, hizmettir. Hizmet edenin nefsi küçülür, kalbi büyür.” Zira tasavvuf, yalnızca tekkede değil, pazarda da yaşanır.
İbadet, sadece secdede değil; komşuya tebessümde, yetime sahip çıkmada, kırık gönlü onarmada gizlidir. İşte o yüzden Nakşibendîlik, “halvet der encümen” yani halk içinde Hak’la beraber olma düsturunu asırlar boyunca sürdürmüştür.
Bahâeddin Nakşibend Hazretleri, gönüllere Allah sevgisini nakşetmiş bir “kalp sanatkârı”dır. Nakşibend kelimesi de buradan gelir; “Nakş” işlemek, “bend” bağlamak demektir. O, Allah sevgisini kalplere işler, kulları Rahman’a bağlardı. Bir gün bir müridi, “Efendim, Allah’a ulaşmanın yolu uzun, biz buna nasıl dayanırız?” diye sorduğunda şu cevabı almıştır; “O’na giden yol uzun değil, senin kalbine kadar kısa bir yoldur. Kalbini temiz tut, Rabbine vardın demektir.” Bu; muazzam bir sırdır. İnsanın aradığı Allah, uzaklarda değil, kalbinin derinliğindedir.
Hazret, 1389 yılında Hakk’a yürüdü. Kasr-ı Arifan’daki kabri, bugün de Buhara’nın kalbindedir. Oraya gidenler, toprağın kokusunda tevazuyu, rüzgârın sesinde zikri hissederler. Ziyaretçiler, taş duvarlara değil, kalp mirasına dokunurlar. Bahâeddin Nakşibend Hazretleri’nin dersi hâlâ yankılanır; “Allah’ı unutma, insanı ihmal etme.” Bugün dünya, çok konuşan ama az hisseden bir çağda; belki de onun gibi sessiz zikreden, çok hizmet eden, gönlüyle yaşayan insanlara muhtaçtır. Çünkü kalplerin nakşını yapanlar, dillerin değil, gönüllerin sultanıdır.
Kesmen Turizm organizasyonuyla Özbekistana yaptığımız kültür turumuzda Hazretlerin kabrini de ziyaret ettik. Geniş bir alan üzerinde, sir çok müştemilatla birlikte inşa edilmiş caminin/külliyenin bahçesinde bulunan kabrinin başında selâm verip, Kur'an okuyup, dua ve niyazda bulunduk. Ülkemizden kilometrelerce uzakta olan Hazretlerin kabrine ziyaretçi akının olduğunu müşahede ettik. Selâm, Kur'an ve dua sesleriyle ortamın manevi güzellik oluşturduğu ve ruhsal terapi sağladığı da rahatlıkla hissedilmektedir. İmkân ve zamanı müsait olanların, Orta Asyayı ama mutlaka Özbekistanı ziyaret etmelerini tavsiye ederiz. Semerkant, Buhara, Hiva, Taşkent; ilimle aklın, imanla toprağın, tabiatla çölün kardeşçe iç içe olduğu çoğrafyanın adı olmuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.