Bir fotoğraf, bir miras

Bazı sabahlar, onun fotoğrafına bakıyorum. Siyah-beyaz, biraz puslu… Sert duruşlu ama gözleri yumuşak. Bakarken, insanın içi titriyor. Çünkü o bakışlarda hem bir milletin yorgunluğu, hem de bir milletin umudu var.

Mustafa Kemal Atatürk…

Sadece bir lider değil; bu topraklarda aklı, vicdanı ve geleceği temsil eden en yalın, en onurlu isim.

Zaman geçiyor. Takvimler değişiyor. Yeni insanlar doğuyor, yeni fikirler çıkıyor, yeni ekranlar, yeni kahramanlar… Ama bazı şeylerin yeri hiç değişmiyor. Ben, Atatürk’ü sevmeyi bir öğretiden değil, kalpten öğrendim.

Evde duvarda asılı bir resimle, okul panosunda yazan birkaç cümleyle değil. Onun, bir milletin küllerinden nasıl ayağa kalktığını anlamaya çalışırken, karanlık günlerde bile nasıl hep aklı selim kaldığını okuyunca…

Bir çocuğun başını okşayan, köylünün önünde ceketini ilikleyen, kadınların gözlerine bakıp “Siz olmadan bu ülke ayağa kalkamaz” diyebilen bir insan. Bütün dünyaya meydan okuyup kendi halkına eğilen bir adam… İşte ben onu en çok burada sevdim.

En çok da “Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.” deyişindeki inançta buldum sevgimi.

O, hepimizin yaralı yanına bir umut gibi kondu. Yıkılmış hayallerin üstüne kurulan bir gelecek hayaliydi. Bize bir ülke bırakmadı sadece; bir duruş, bir bakış açısı, bir insanlık onuru bıraktı.

Bugün hâlâ bir haksızlık gördüğümde içimden onun sesi geçiyor: “Hiçbir zafer amaç değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük bir amacı elde etmek için belli başlı bir vasıtadır.

Şimdi zaman değişti. Gölgesi bazen küçümsenmeye çalışılıyor. Sözleri eğilip bükülüyor ama bir şey var ki eskimiyor. Onun adını duyunca boğazımıza oturan o duygu.

Çünkü o sadece bir devrimci değil, bir yol gösterici değil, bir asker değil… O, “Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.” demişti. Ne büyük adam.

Bazen düşünüyorum; bugün yaşasaydı, ne derdi bize? Bu yorgun, öfkeli, kimi zaman umutsuz ama hâlâ ayakta kalmaya çalışan halkına ne söylerdi? Belki de sadece gülümserdi.

Çünkü o, en karanlık zamanda bile halkına güvenen biriydi. O yüzden biz de hâlâ buradayız. Cumhuriyet’in çocukları olarak, başımız dimdik.

Atatürk’ü anlatmak kolay değil. Çünkü o bir isim değil sadece; bir hissin adı. Karanlıkta yürüyenlerin yüreğine doğan bir ışıktı o.

İşte öyle. Bazı sabahlar duvarda asılan elinde kahvesini içerken oturduğu fotoğrafına bakarken gülümsüyorum:

Afiyet olsun paşam...

İyi ki bizimdi. Hep de öyle kalacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Soner SÜREN Arşivi
SON YAZILAR