Kolektif tükenmişlik sendromu
Bir sabah daha açıyoruz gözlerimizi. Henüz uyanmadan elimiz telefona gidiyor. Ekran ışığı gözümüzü alırken, başparmağımız sosyal medya platformlarına dokunuyor. Birkaç saniyede onlarca içerik, onlarca görüntü beliriyor. Cinayet, bağırış çağırış, sokakta kavga, şiddet, alay, linç, ifşa, felaket… Sosyal medya bizi bir kez daha boğuyor. Üstelik daha kahvaltı bile etmeden.
Eskiden haber yalnızca gazetede ya da akşam bültenindeydi. Şimdi ise her cep telefonunda bir cehennem kaynıyor. Üstelik bu cehennemi biz kendi ellerimizle açıyoruz. Sosyal medya, artık sadece iletişim kurduğumuz bir araç değil. Zihnimizi yoran, ruhumuzu daraltan bir alan haline geldi. Tükenmişlik yalnızca işle ya da ilişkilerle ilgili değil artık sürekli sosyal medyaya maruz kalmakla da ilgili.
İnsan zihni sınırlı dikkat kapasitesine sahiptir ancak sosyal medya bu kapasiteyi acımasızca sömürüyor. Her kaydırmada başka bir kriz, başka bir felaket, başka bir linç dalgası çıkıyor karşımıza. Beğeni almak için şiddet içeren videolar, algoritma için ajitasyon yapan içerikler, öfke için köpürtülen gündemler.
Nörobilim bize şunu söylüyor: Beynimiz, her tehdit içerikli gönderide stres hormonları salgılıyor. Yani sosyal medyada gördüğünüz o kavga videosu, izlediğiniz o ifşa zinciri beyniniz için gerçek bir tehlike gibi algılanıyor. Bu da sürekli bir alarm hali yaratıyor. Sürekli tetikte, sürekli diken üstünde yaşıyoruz.
Sosyal medya, beyinlerimizde bir savaş bölgesi yaratmış durumda ve biz bu savaşa her gün gönüllü olarak giriyoruz. Duygularımız köreliyor, tepkilerimiz otomatikleşiyor. Düşünce derinliğimiz giderek sığlaşıyor. Hepimiz birer içerik tüketme makinesi haline geldik ama o içerikler bizi insanlıktan uzaklaştırıyor.
Bugün Türkiye’de nereye baksan bir bitkinlik hali görüyorsun. Gençlerde, yaşlılarda, çocuklarda bile bir yorgunluk var ama bu sadece fiziksel bir yorgunluk değil. Bu, zihinsel bir kırılma adeta. Sosyal medya üzerinden yayılan olumsuzluk dalgası artık bir kolektif tükenmişlik sendromuna dönüşmüş durumda.
Herkes birbirini izliyor ama kimse kimseyi anlamıyor. Herkes konuşuyor ama hiç kimse dinlemiyor. Sosyal medyada görünür olmak için herkes bağırıyor ama aslında kimse bir şey duymuyor. Çünkü içerik çoğaldıkça anlam kayboluyor ve belki de en kötüsü şudur: Sosyal medya, insanları yalnızlaştırıyor ama bu yalnızlığı fark ettirmeyecek kadar da meşgul ediyor.
Toplum olarak bir tür dijital depresyon içindeyiz. Gülme efektli videolarla üzülmeyi unutuyoruz. Linç kampanyalarıyla vicdanımızı susturuyoruz. Trend olana göre şekil alıyor viral olanın peşinden sürükleniyoruz. Çünkü gerçeklikle bağımız neredeyse kopmuş durumda.
Her gün yaşadığımız bu dijital şoklar, bizi sorgulamayan, sadece kaydıran bireyler haline getiriyor. Bir sabah orman yangınına üzülüyorsun, öğleden sonra bir siyasi kavgaya sinirleniyorsun, gece de bir aşk skandalını izliyorsun. Ertesi sabah ise neyin seni gerçekten etkilediğini hatırlamıyorsun bile.
Bu, sıradan bir bilgi yorgunluğu değil. Bu, insan ruhunun tahammül sınırlarını zorlayan bir maruziyet. Sürekli başka bir şeye öfkelenmek, üzülmek, şaşırmak hali. Artık hiçbir duygu kalıcı değil. Çünkü her şey hızla tüketiliyor ve biz bu duygusal parçalanmanın ortasında normal kalmaya çalışıyoruz.
Sosyal medyadan uzak durmak gerekmiyor mu biraz? Her gündeme dahil olmamak, her tartışmaya girmemek, her içeriğe tepki vermemek bir eksiklik değildir. Aksine, bu bir akıl sağlığı savunması, bir kendini koruma biçimi ve hatta bir direniştir. Sessiz kalmak; bazen bağırmaktan daha güçlüdür. Çünkü sessizlikte düşünce vardır, farkındalık vardır, denge vardır.
Bazen en büyük cesaret bir şey söylememektir. Bazen en büyük eylem, o sonsuz kaydırma hareketine bir süre ara vermektir. Çünkü biz sadece dijital içeriklerden değil onların taşıdığı gürültüden, kirlilikten ve yorgunluktan da uzaklaşmalıyız.
Belki de artık herkesin bir şey söylediği, bağırdığı, yarıştığı o kalabalıklardan usulca geri çekilme zamanı. Her fikre koşarak katılmadan, her gündeme kendimizi kaptırmadan, kendi iç sesimizi duyabileceğimiz bir sessizlikte kalma zamanı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.