YAZICININ KÖPEKLERİ

İnsan konuşan hayvandır dediğim zaman, birileri hemen mahkemeye gidip,  vay efendim beni falanca hayvana benzetti, yok efendim falanca hayvan tarifi bana uymakta diye tuzu alan soluğu mahkemede alıyor. Benim bundan rahatsız olduğum falan da yok, zira ben ortaya bir şey attığımda, birileri sahip çıkıyorsa onlara denecek bir şey yok. Montofon dedik, adam gidip bu benim, zira 148 kg olduğumdan beni işaret ediyor dedi, ayı dedik bir başkası bu da bana yakışıyor, zira ben şeker hastasıyım, bahsettiği ayı da şeker hastalığına yakalanmış olduğundan beni işaret ediyor dedi, bir başka yazıda çakalın serüvenleri dedik, kalktı koskoca iktidar partisinin İl Başkanı yanına iki şahit bulup, bu şehirde çakal denildiğinde akla Adem Güney gelir deyip, bize dava açtı. Sanırım yüz bin liraya yakın tazminat ödedim, ama emin olun hiç mi hiç muzdarip değilim, siz ortaya pornocu deyip, birileri sahip çıkmışsa o para onlara analarının ak sütü gibi helal olsun. Hayvanlar aleminden konu açılıp, sohbet ederken bizim Mehmet Yazıcı"nın anlattıkları bana hayli ilginç geldi. Bizim Yazıcı her akşam işinden evine gidince, yemek, çay, internet faslını bitirdikten sonra, gecenin belli bir saatinde çıkarmış sokağa, çalarmış ıslığını, mahallede başı boş olan kendisine bağlı on, on beş civarında köpek anında yanında destur durup, çıkarmışlar birlikte dolaşmaya, önce sahil turu attıktan sonra inerlermiş deniz kenarına, biraz dinlendikten sonra Yazıcı balık tutar, köpekler onu beklermiş, Yazıcı balık tuttukça köpekler sevinçten mırıldanırmış, nihayet balık tutma işi bitince bizim Yazıcı köpeklerin payını verip, onları doyurduktan sonra, hep birlikte dönerlermiş Yazıcı"nın evine, Yazıcı sabah kahvaltısı ve dinlenmek için istirahata çekilirmiş, köpekler de mekanlarına dönermiş. Bu seremoni her akşam devam edermiş. Yazıcı bu yaşadıklarını anlatınca hayli duygulandım ve kendi kendime dedim ki, bu yazıcının hayvanları benimkilerden daha dürüst ve daha sadık, onun köpekleri en azından yediklerini inkar etmiyor, sahibine sadık kalıyor ve ona ihanet etmiyorlar. Benim hayvanlarım ise hem nankör, hem hain, hem de kalleş olduklarından bir bakmışsınız sizin yanınızdalar, bir bakmışsınız düşmanlarınızın yanındalar. Acaba ben hayvanlar aleminde seçim yaparken yanlış hayvan seçimi mi yaptım diye kendime kızmıyor da değilim, zira ben hayvanlar içerisinde en nankörlerinin kediler olduğunu düşünüp, onlardan uzak durmaya çalıştım, ama yanılmışım, kedilerden daha nankör, daha kalleşleri de varmış, ama Yazıcı benden daha uyanık davranıp, köpeklerle arkadaş olmuş. Kendisini bu isabetli kararından ötürü tebrik ediyorum. İlk gazeteyi kurduğum zaman Yazıcı emanet usulü bir dergi çıkartıp, menteres simit başlığı altında hayli yorumlar yapmıştı, ama ilahi adalet bu ya derviş, dervişin arkasından sıra ile geçtiğinde aynı Yazıcı şimdi benimle beraber, başkalarını tenkit ediyor. Aslında bu güzel bir şey eleştirmek, eleştirilmek, yanlışlarınızı birilerinin ortaya çıkarması öyle sanıldığı kadar kötü bir şey değil. Nasıl olsa bir gün herkesin bir arada olduğu o büyük günde hesap verip, tüm ayıplarımız ortaya çıkmayacak mı? O halde debelenmenin, zorlanmanın ne anlamı var anlamış değilim. Buraya kadar anlattıklarım işin şakası, gerçek hayatta insanları bazen yanlış tanıdığımızı itiraf etmeliyiz. Mesela ben bu Yazıcı"yı eskiden hiç sevmezdim, hatta olduğu mekana dahi girmek istemezdim, ancak şu gazetecilik mesleğinin insanları ne hale getirdiğini Yazıcı"yı tanıdıktan sonra bir kez daha çok iyi anlama fırsatım oldu. Gazetecilik mesleği o kadar kötü bir meslektir ki, sormayın gitsin, para kazandırmaz ki ekonomik bakımdan rahat olasınız, doğruları yazsanız birçok insanla küsersiniz, yanlışları yazsanız mesleğinize ihanet edersiniz, sizin anlayacağınız kalırsınız iki arada, bir derede. Bizim Yazıcı"da bu mesleğe tamı, tamına otuz iki yılını verdiğinden, tabiri caizse adamcağız hayattan ve insanlardan bıkmış, başlamış hayvanlarla hemhal olmaya, zira onlarda yalan yok, samimiyetsizlik yok, beklenti yok, sadece karşılıksız sevgi var. Bu alemde başka türlü karşılıksız dost bulma şansı var mı? Olmadığına göre yaşasın Yazıcı"nın köpekleri, yaşasın hayvanların saflığı ve sadakati. Duygusal yapıya sahip olan insanların uğradıkları ihanetler, karşılaştıkları nankörlükler karşısında yapacakları ya küsmek, veya Yazıcı"nın yaptığı gibi köpeklerle arkadaş olmaktır. Bence Yazıcı"dan alınması gereken hayli ders var. Umarım Yazıcı sırlarını sizlerle paylaştığım için kırılmamıştır veya geceleri sadık dostları olan köpekler birileri tarafından itlaf edilmekle karşı, karşıya kalmazlar. Hayvanların saflığının ve dostluğunun bizlerde de olması temennisi ile kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR