ŞAHİT OLDUĞUM VE UNUTAMADIĞIM HAZİN BİR OLAY!

  Bir camia içerisinde bulunan yanlış insanları eleştirmek, o camianın tamamını kötülemek olarak değerlendirilemez. Tam aksine camia içerisinde bulunan yanlış insanların, o camiaya zarar vermesine engel olacağından, camiaya hizmet olarak değerlendirilmesi gerekir. “Benim kötüm başkasının iyisinden iyidir” zihniyeti çok yanlış bir zihniyettir. Bu bağlamda tenkit ettiğim bazı kişiler kendilerine yakışır bir biçimde olayı saptırıp, sanki mensubu bulunduğum cemaate düşmanmışım gibi göstermeleri, onların bu işte ne kadar profesyonel olduklarını gösterir. Hayatım boyunca hiçbir cemaatin liderine saygısızlık etmediğim gibi, onlara gerçekten saygım vardır. Bu ülkede Bediüzzaman gibi, Süleyman Hilmi Tunahan gibi, Ali Haydar Efendi gibi, Mehmet zahit Koktu gibi, Muhammet Raşit Erol gibi nice Allah dostları olmamış olsaydı, bugün çok daha farklı bir gençlikle ve toplumla karşılaşmış olurduk. Onlar toplumun temel taşları, maneviyat sultanlarıdır, mensupları içerisindeki üç katçıları topluma anlatıp, o insanlara verecekleri zararları anlatmak ise o maneviyat erbabına saygının ve sevginin gereğidir. Ama bu güne kadar böyle bir üslup, böyle bir tarz görülmediğinden, bizim yazılarımız sanki o insanlara düşmanlık imiş gibi algılanmakta, ama önemli değil. Önemli olan kulların değil, yaratanın nasıl değerlendirdiğidir.

            Şimdi anlatacağım olay bir İmamın yaptığı hezeyanın hikâyesidir; 1997 – 2006 yılları arası 9 yıl yurt işletmeciliği yaptım. Orada da hem kurucu müdür, hem işletme sahibi, hem de yeri geldiğinde belletici öğretmendim. Telefonum 24 saat açık durur, öğrencilerden hasta olanlar, sevgilisinden ayrılıp, düşüp bayılanlar, gece kafeye gidip köpek ısıranlar, yurda geldiklerinde korkudan gözlerine uyku girmeyince sizi arayıp, kuduz aşısına getirmek üzere gecenin saat 2"si olup, hastaneye vardığınızda doktor köpeğin aşı kartını isteyip, soluğu kafe sahibinin evinde almaya varıncaya kadar her türlü olayı yaşamış olmaktan rahatsız olmadım. Ancak dönemin Valisi"nin okutmakta olduğu bir öğrencinin yaşadıklarını ömrüm boyunca unutamam. Eğitim öğretim döneminin başında vali yardımcılarından birisi arayarak Vali Bey"in selamı olduğunu, bir ilçeden fakir bir öğrenciyi okutmak istediğini, yurtta ücretsiz barındırmamı talep edince olur dedim. Öğrenci ilk geldiğinde korkak, ürkek, sanki bir suç işlemiş gibi bir hali vardı. Aradan geçen birkaç aylık süre içerisinde davranışları anormalleşmeye başladı. Biraz takip ettirdim, haftanın belli günleri köyün imamı ile buluşup, köye gittiğini öğrenince, babasını çağırıp, ilgilenmesini istedim. Hatta valilikte çocukla ilgilenen bir kardeşimiz vardı. Ona da biraz çıtlattım, ama öğrenciyi ücretsiz okuttuğumdan sanki yurttan atmak istiyormuşum gibi bir anlam çıkardığını hissedince işin üzerine gitmedim. Kızın annesi ile babası ayrılmış, babası yeniden evlenmiş, kızla pek ilgilenen yok. O da kafasına göre takılıyor. Çok kıymetli bir amcası var, o birazcık ilgileniyor ama onun da ekonomik durumu müsait değil. Birinci dönem bitip, ikinci dönemin ortalarına geldiğimizde bir öğrencimizin telefonu kayboldu. Bunun üzerine yurtta arama yaptırdım, bu kızımızın yatağının altından bir hatıra defteri çıktı, hatıra defterini bana getirdiler. Defteri okuyunca olduğum yere yığıldım kaldım. Hatıra defteri aynı dudaktan kalbe dizisindeki Lamia"nın hatıra defteri. Kızcağız içini kimseye dökemeyince almış eline, kalemi başlamış yazmaya. İlk günlüğü 10.12.2002 tarihinde yazmış ve başlangıç bölümü aynen şu; “Merhaba günlük yıllar sonu ilk defa günlük yazıyorum. Bilmiyorum belki çok geç kaldım ama gene de gerek duydum. Çünkü çok büyük bir derdim var. Bu derdin içerisinden nasıl çıkacağım bilemiyorum. Bu yüzden ben de sana yazmaya karar verdim. Bu dert bende tamı tamına üç senedir var. Biliyorum kızacaksın ama yine de anlatacağım. Ben yıllar önce affedilmesi mümkün olmayan bir hata işledim ama böyle olacağını bilmiyordum…………”diye başlıyor ve tamı tamına yüz küsür sayfa. Kızcağız Kuran öğrenmek üzere sıbyan okuluna gidiyor,  camii imamı bunları Hıdrelleze şenliklerine getirip, kızı kandırıp, iğfal ediyor. Kızın yaşı on üç. İmam evli üç çocuğu var. Kızın babasının köyde iki evi var, birisi yukarı mahallede diğeri aşağı mahallede. Sürekli boş olan eve kızı götürüp hezeyan işlemeye devam ediyor. Bu olay üç yıl devam ediyor. Kızcağız ortaokulu bitirince liseye gitmeye parası olmayınca imam uyanıklık yapıp, köye gezmeye giden Vali"ye kızı okutmasını istiyor. Vali bey"de olur diyor ve kızı okutmaya karar veriyor. Özel bir eğitim kurumunda lise bire başlayan kızdan, okul da para almıyor. Yurttan biz de para almıyoruz. Valilik Dosyal Dayanışma Vakfı"ndan diğer giderlerini karşılıyor, imam da her türlü işine devam ediyor. Ancak biz defteri bulunca işler karışıyor. Neler oluyor derseniz tamamını bu günkü yazıya sığdırmak mümkün olmayacağından, kalan bölümüne yarın devam edeceğiz, hoşçakalın.

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR