“MEMLEKETİ SİZ NEDEN...

“MEMLEKETİ SİZ NEDEN DÜZELTMEDİNİZ, PAŞA?”

Bu pazar   geçen hafta içerisinde okuduğuğum  ve beğendiğim Gürbüz Atabeyin 'Tarihten Mozaikler'başlıklı bir yazısını sizinle paylaşmak istiyorum.
Memleketi siz neden düzeltmediniz Paşa

Görevden uzak kaldığı süre içinde bir gün eski sadrazam Mehmed Rüşdü Paşa, resmi dairelerin kötü gidişinden yakınırken hocası Seyfüddin Efendi, kendisine itiraz etti ve bu kötü gidişte kendinin de payı olduğunu anımsattı:

"Defalarca sadrazamlık makamında bulundunuz, Paşa" dedi. "Yakındığınız bu kötü gidişi o zaman siz neden düzeltmenediniz?"

Mehmet Rüşdü Paşa, hocasının bu sitemli sorusuna şöyle karşılık verdi:

"Hakkınız var, hocam" dedi. "İzin verirseniz ben size gerçeği söyleyeyim de bana hak verin."

Hocasının izni üzerine, Mehmet Rüşdü Paşa, sadrazam olmasına karşın devlet işlerinin kötü gidişi karşısındaki çaresizliğinin nedenlerini şöyle açıladı:

"Biz elimize dürbün alıyoruz, uzakta denizin ortasında bir gemi görüyoruz. Dümeni, yelkeni bozulmuş, batacak bit halde çalkalanıyor. 'Canım bu geminin içinde adam yok mu, durumun tehlikesini görmüyorlar mı? Kurtulmaya neden çalışmıyorlar? 'diyerek gemiyi kurtarmaya koşuyoruz, içine giriyoruz. Bir de görüyoruz ki, geminin sakinleri, ellerine tefler, davullar, zurnalar almışlar, çalıp oynuyorlar. 'Yahu bu ne hal? Batıyorsunuz, kurtulmaya neden uğraşmıyorsunuz? 'diyoruz. Onlar, 'Çok söylenme. Keyfine bak!..'diyorlar. Göbek atarak, rakı vererek bizi de kendileri gibi sarhoş etmeye çalışıyorlar. İçlerinden bir kimseye dert anlatmanın olanağı olmadığını anlayınca, bizim durumumuz da onların durumuna benziyor. Vur patlasın, çal oynasın alemlerine dalıyoruz. İşte iktidar mevkiine geldiğimiz zaman bir iş göremeyişimizin nedeni, söz anlatacak adam bulamayarak, sonunda biz de söz anlamayacak bir duruma gelmekte oluşumuzdur."

Eskiden sevgililer uzaktan işaretlerle konuşurlardı. Şimdiki gibi sokakta yan yana, sarmaş dolaş yürümek, alışveriş merkezlerinde, mağazalarda birlikte olmak, tramvaylara, vapurlara birlikte binmek ve birbiriyleriyle konuşmak kesinlikle olağan "işler"den değildi. Birlikte açık  ya da kapalı bir arabaya binmeleri de olanaksızdı. Merhum Ahmet Rasim o dönemin Kadın-Erkek işaretlerini anılarında ve yazılarında çok ilginç ve çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır.
             Yüz Yıl Öncenin Kadın-Erkek İletişimi
              Bir erkeğin arka sokaklardan birisinde siyahi bir kadınla konuştuğunu gören zaptiyeler (polisler) derhal durumu el koymuşlar, adamı alıp karakola götürmüşlerdi. Adam, konuştuğu zenci kadının, kendi dadısı olduğunu anlatıp, bunu kanıtladıktan sonra ancak serbest bırakmıştı.
Erkek ve kadınların birbirlerine kur yapabilmelerinin o günlerde tek yolu, işmardı. Bir ifade biçimi olan işmarın değişik biçimleri vardı. Her biri değişik anlamlar içeren işmar biçimlerinin kimileri şöyleydi:

Arabalar karşılıklı geçişirken anlamlı öksürmeler, kayık gezintilerinde uzaktan anlamlı bakışlar ve denizi seyrediyormuş gibi dalgın duruşlar, yaya yürüyüşlerinde kaldırım değiştirmeler, yakından takiplerde, karşı karşıya gelişlerde, yandan gülüp ilerleyişlerde, parça düzeltmek, potin bağı bağlamak, pencereden pencereye bakışmalarda saç düzeltmek, ev dükkan önlerinden geçişlerde, geceleri öksürmelerde, kibrit çakışlar, gündüzleri elde mendil ya da kağıt bulundurmak...

           Tereslere "Teres"  Demenin Tersliği        
Sultan Abdülhamid, Edirne'ye gitmek,üzere hazırlık yapan İzzet Paşa'yı huzuruna kabul etmiş ve kendisiyle derin bir sohbete dalmıştı. Abdülhamid bir ara, İzzet Paşa'yla ilgili olarak kulağına gelenlerin doğru olup olmadığını, kendisinden öğrenmek istedi ve içtenlikle yanıtlamasını söyledikten sonra kendisine sordu:

"Siz, önünüze gelen hemen herkese 'teres' dermişsiniz, Paşa" dedi. "Bu duyduğum doğrumudur, aslı var mıdır?"

Paşa, hemen savunmaya geçti:

"Bu bir söylentidir, aslı yoktur Efendimiz" dedi. "Belli ki, kimi 'teresler' kulunuza iftira etmişler."

Paşa'nın yanıtından çok hoşlanan Abdülhamid, bu konuda daha fazla soru sormadı ve kahkahayla gülmeye başladı.

     III. Ahmed'in  I. Mahmud'a Öğüdü       


     1730 yılında tahttan indirilen Sultan III. Ahmed, saltanatı yeğeni I. Mahmud'a teslim edenken ona şu öğütte bulundu: 

     "Vezirine teslim olma, daima gidişatı izle ve beş on yıl birini vezirlikte bağımsız olarak görevde bırakma ve gerçek olmayan sözlerine asla güvenme. Mehmet sahibi ol ve cömertlikten ayrılma. Tasarrufa çok özen göster. Halen hazineye ait olan malları ziyan etme. İşini kendin gör, ele güvenme. İşte benim durumum sana nasihat için yeterlidir. Oğlum, devletişlerini baban şeyhülislama ve ben sadrazama bıraktığımızdan bu durum başımıza geldi. İdareyi bizzat kendin ele al."

Kalın Sağlıcakla Mutlu Pazarlar

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR