MAĞDURUM DA MAĞDURUM

        Eskilerin bir sözü var, kedi kıçını görmüş de vay ne büyük yaram var demiş, ne kadar anlamlı bir söz değil mi? Zor günlerde ağzını açmayan, hatta verilen tüm talimatları harfiyyen yerine getiren, kendilerinden ısmarlama usulü istenilen tüm yazıları istenildiği gibi yazan bazı gazatacı arkadaşların şimdi Aslanparçası kesilmelerine hayret ediyorum. Gazatacı demişken, aklıma geldi. Taa sekiz yıl önce almaya hak kazandığım ama almak istemediğim, iki yıl önce ise eşimi Hacca getiririm ümidiyle müracaat edip istediğim Sarı Basın Kartı iki yıl önceki müracaatımızda Samsundan bazı komisyon üyelerini tanıyan gazatacıların onlara telefon açıp, sakın haa bu adama sarı basın kartı vermeyin, en azından devletin gazeteci statüsünü kazanmasın demişler.  O günkü komisyonda bulunan ahlaksız adam da çıkmış demiş ki, bu adam önüne gelenle ilgili yazı yazıyor, buna sarı basın kartı vermeyelim, komisyonda vermemiş. AK Parti iktidarına rağmen Sarı Basın Kartı komisyonunda bu tür ahlaksız adamlar vardı ama hamdolsun bu  yılın başında  komisyon değişti de bizim sarı basın kartını onaylayıp gönderdiler. Buradan telefonla arayıp aleyhimde konuşan şerefsizleri henüz tespit edemedim şayet edersem onlara Dünyayı dar edeceğimden hiç kuşkuları olmasın. Ama olayı bilenler de korkudan söylemiyorlar, gün gelir öğrenirim, bakalım o ahlak fukarası adileri elimden kim kurtaracak... Şimdi sarı basın kartını aldık da başımız göğe mi erdi, yook sadece Gri Pasaportla eşimi Hacca götürebilir miyim diye bu işe müracaat ettim, yoksa gazatacı olmak için çok da merakım yok.

     Bu kadar ayrıntıdan sonra gelelim konumuza. Bizim bu mesleğe neden girdiğimizi köşe yazılarımızı okuyan herkes bilir. 2008 yılında kurulduğumuz güne dek şehirde kendilerini böyyük gazatacı zanneden bir iki kişi vardı, gündemi onlar belirlerlerdi, siyasetçileri onlar yönlendirirdi. Bürokratlar onlardan, haşa, Allah’tan çok korkarlar, onların bir dediğini iki etmezlerdi. Onların da ölçüsü cüzdanları ve nefisleriydi. Bu durum yıllarca beni kahretmişti. Şehirde olup biten her şeyi bunlar kafalarına göre haber yaparlardı. Habercilikteki ölçüleri tamamen egemen güçlerin dengelerini gözetmek ve ceplerini doldurmaktı. Düşünebiliyor musunuz ta 2008 yılında bir sahife renkli gazete reklamı bugünkü fiyatının üzerindeydi, emin olun durum buydu. Hani bundan on yıl önce elli liraya aldığınız antibiyotiği AK Parti iktidar olunca  spekülatörleri aradan çıkarınca on yıl sonra, yani şimdi, on lira gibi cüzi bir rakama aldığınız gibi gazetecilik sektörüne bu fakir girince adamların düzenleri alt üst oldu. Adamlar ne gündem belirleyebildiler ne fiyat belirleyebildiler, ne de kafalarına göre yönettikleri meslek örgütlerini yönetebildiler. Sizin anlayacağınız adamların başlarına tam anlamıyla bela olduk. Adamlar bunun farkına vardıklarından gazetenin çıkmaması için her türlü tedbiri aldılar ama onların hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabının olduğunu unuttular.

     Dokuz yıllık bu süreçte yaptığımız haberler nedeniyle saldırıya uğradık, cezaevine girdik, evimiz ocağımız arandı, çoluğumuz çocuğumuz her tütlü psikolojik baskıya uğradı, ekonomik bakımdan her türlü ambargo uygulandı. Aldığımız reklamları veren firmalar tehdit edildi, birçoğu reklamı geri çekmek zorunda kaldı. Sizin alnlayacağınız iktidarıyla, muhalefetiyle, cemaatıyla, çetesiyle  ne kadar menfaat grub varsa hepsi üzerimize geldi ama biz en ufak bir duruş değişikliği yapmadan, yılmadan, yıkılmadan dimdik ayakta durduk. Şundan emin olun ki nasıl ki şimdi FETÖ çetesine karşı halk, parti ayırımı yapmaksızın kenetlendi, bizim karşımızdaki şer güçler de parti ayırımı yapmaksızın öyle kenetlendiler ki aklınız şaşar. Şehirdeki egemen güçler, çeteler, iktidar partisinin bir çok üst düzey yöneticisi, ana muhalefet partisinin çetelerle bağı olan bir çok yöneticİleri, cemaat mensupları hepsi bir araya gelip bizi yok etmek için ellerinden ne geliyorsa yaptılar ama Rabbim bizi dimdik ayakta bıraktı. Bakın bu şehirde beş tane veb ofset baskı tesisi vardı, birisi kapatmak zorunda kaldı dörde düştü. Dokuz tane resmi ilan alan gazete vardı altıya düştü. Arkasında Allah’tan başka kimsenin olmadığı, bütçesinin tamamını Belediyelerin ödemediği tek gazete var, o da DENGE gazetesidir( ufak tefek gazeteleri saymıyorum).

      Şimdi birileri çıkıp ben falanca iddianameye girdim, mağdurum da mağdurum edebiyatı yapmaya kalkınca onlara sormak lazım, arkadaş siz yazılarınız nedeniyle cezaevine girdinİz mi? Yine yazılarınız nedeniyle öldürülme tehdidiyle size saldırıda bulunuldu mu? Yazdığınız yazılar nedeniyle çeteler sizi öldürmeye mi geldi? Peki, çoluğunuz çocuğunuz yolda gezerken dahi düşmanlarınızı göze alarak tedbir aldılar mı? Peki, gazetenize reklam verenler tehdit edildi mi? Peki yaptığınız haberlerden veya yazdığınız köşe yazılarından ötürü yaklaşık olarak dört yüz bin lira tazminat ödemek zorunda kaldınız mı? Peki İl Özel İdaresi’ndeki olayları aylarca haber yapıp gelen müfettişlere, siz taraflısınız size ifade vermiyorum, dediniz mi? Peki İl Özel İdaresi ile ilgili yaptığınız haberler nedeniyle Valilik size tazminat davası açıp kaybetti mi?  Hepsi kocaman bir hayır değil mi? Peki sadece ve sadece bir iddianamenin kıyından köşesinden geçip de “mağdurum da mağdurum” miyavlamaları yapmanın âlemi ne? Kime neyin havasını atıyorsunuz? Sizin bu miyavlamalarınızı sitelerine taşıyan ahmaklara da ne demek lazım onu da bilemiyorum. Daha önceki bir yazımda da dediğim gibi kıtlıkta mok yiyip bollukta anlatılmaz, bilmem anlatabildim mi? Kalın sağlıcakla.

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR