HÜSEYİN AKAN’I SAVUNACAĞIM, AKLIMIN KÖŞESİNDEN GEÇMEZDİ…

                        HÜSEYİN AKAN’I SAVUNACAĞIM, AKLIMIN KÖŞESİNDEN GEÇMEZDİ…

         Bir önceki köşe yazımda, yazdığım konularda ne kadar haklı olduğum, iki günlük yerel basın haberleri ile bir kez daha ortaya çıktı. Nasıl çıktı derseniz, olayın kahramanları, olayı Vezir Hazretleri’nin düşmanı olan bir Belediye Başkanı’na yüklemeye kalktılar. Hatta o Belediye Başkanı’nın, perde arkasından sahibi olduğu gazetede, ilk gün manşetten verilince tezgâhçıların tezgâhına, tereyağlı bal sürdü. Ancak bu gazetenin perde arkasındaki sahibi Belediye Başkanı, durumun farkına varmış olmalı ki bu tezgâhı bozdu. Belediye Başkanı tezgâhı nasıl bozdu derseniz, sahibi olduğu gazete dün manşetten Dr. Ersin’in yaptığı Basın toplantısını verdi. Şayet tezgâhçıların dedikleri gibi, olayın perde arkasında o gazetenin sahibi olan Belediye Başkanı olmuş olsaydı, o gazetede o manşet asla yayınlanmazdı. Dikkat ettiyseniz, tüm yayın politikalarını menfaatleri üzerine kuran ve dengesini de öyle bulan  düzenin gazetesi, olaya hiç girmedi. Neden girmedi derseniz, olayın perde arkasındaki kahramanları ile o gazetenin üst düzey idarecilerinin, tamamen duygusal bağlarının yanında eş, iş, ahbap çavuş ilişkileri var. Bu tezgâhları gördükçe iyiki bu mesleğe girdik diyorum. Zira biz bu işlerin arka planını yazdıkça, toplum gerçekleri öğreniyor. Şayet biz bu işlerin gerçek yönünü yazmasaydık, olaylar çok farklı boyutta algılanacaktı. Dünkü gazeteler, her şeyi ayan beyan ortaya koydu. Vezir Hazretleri’nin yarı resmi el ahram-ı, olaya farklı bir açıdan bakmış, ancak o görevini yaptığı için bir şey söylemeye gerek yok. Buradaki tezgâhın arkasında daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, mevcut siyasetçilere yakın olan, Ersin Yılmaz’ın rakiplerinin olduğunu çok iyi biliyorum ama kimse bunu seslendirmeye cesaret edemediği için bu iş yine bize düştü. Bu konuyla ilgili bu kadar izahattan sonra, gelelim yazı başlığımıza.

      Sosyal iletişim portalları, kullanım amaçlarına göre,  hem çok güzel hem de çok kötü portallardır. Kendisini bilmeyen bir çok insanın, özel hayatlarından, aile hayatlarına varıncaya dek bir çok mahremiyetlerini, bu portallarda yayınlamaları kadar yanlış bir durum olamaz. Bu portalları özellikle inceleyip, kimin ne yaptığını, insanların gerçek karakterlerinin ne durumda olduğunu, çok iyi anlama fırsatım oluyor. Örneğin bir İmam, eşi ve kızı ile yurt dışına seyahate çıkmış, gittiği yerlerin tamamını resmedip facebook mudur ne karın ağrısıdır, oradan yayınlamış. Be mübareğin adamı! Eşin de, kızın da senin mahremin. Özel ziyaretlerini bu sosyal medyadan yayınlamanın ne anlamı var. Buna en basit ifadeyle görgüsüzlük denir. Ancak İmamlık gibi sorumluluk gerektiren bir makamda bulunuyor ise, aile mahremiyetlerini kendisine saklamalıdır. Evlilik merasimleri, nikâh, v.s. gibi umuma açık olaylar her yerde yayınlanabilir, bunda en ufak bir sıkıntı yok. Ama adam eşi, çoluğu, çocuğu ve mahremiyet gerektiren konuları, topluma göstermek amacıyla yayın yapıyorsa, bu çok yersiz ve gereksiz bir durum olduğunu da belirtmekte yarar var.

   Neden bu konuya girdin derseniz, sosyal medyada dolaşırken, Eski Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ile kadrolu Genel Sekreter’in bir atışmasına şahit oldum. Atışmanın devamını merak edince, daha da üzüldüm. Olay nedir derseniz, Eski Başhekim, Prof. Rektör Hüseyin Akan ve ekibine ciddi ithamlarda bulunuyor. Genel Sekreter de, en ufak bir taviz vermeksizin elinde belge varsa derhal yayınlamasını istiyor. O da Savcılık tarafından olayların takip edileceğini söylüyor. Buraya kadar olan bitene saygı duyuyorum, yanlış yapan kim olursa olsun bedelini ödemeli. Kaldı ki Genel Sekreter de, varsa belge gereğinin yapılmasını istiyor. Ancak bundan sonrası çok üzücü bir durum! Nedir üzücü olan derseniz, Rektör Akan Umre’ye gitmiş. Suudi Arabistan’ın sıcaklığına dayanamayınca da Arapların yöresel kıyafeti olan GALLAVE giymiş. Gallave, bayanların giydiği fistana benzeyen bir giysi, Arap dünyası bunu kahhar ekseriyetle kullanır. Bizim Prof. Bu olayı o kadar garipsemiş ki anlatamam. Neymiş efendim bir Rektör böyle bir elbiseyi nasıl giyermiş, böyle rezalet olmazmış! Rektör Akan, kişilik olarak benimsemediğim, çok kindar bir kışiliği olan, asla ve kat’a vefa duygusu olmayan, onun için bedel ödeyenlere, en ufak bir saygısı olmayan hatta ve hatta Üniversiteyi Paralel yapıya teslim etmiş bir arkadaş olduğu kanaatindeyim. Kaldı ki, en zor günlerinde adam gibi arkasında durmamıza rağmen, taa 1995 yılında Refah Partisi’nden aday adayı olduğunda, kendisine destek olmadığımız için hâlâ onun kinini güden bir arkadaş olduğunu çok iyi biliyorum. Ancak sapla samanı birbirine karıştırmamak adına, Rektör Akan’a yapılan bu saldırıyı şiddetle kınıyorum! Zira o giysi, bir Yarımada insanının yöresel giysisidir. Sıcaklık fazla olduğu için o insanlar onunla rahat edebiliyorlar. Rektör de oraya gidince, biraz nostalji biraz da serinlemek adına giymiş ise bunu bu kadar büyütmenin ne anlamı var anlamış değilim.

   Ancak burada üzerinde durulması gereken konu, yukarıda bahsettiğim gibi kişinin özeli olan ve mahremiyet taşıyan konuların, sosyal medyada yayınlanması. Be mübareğin adamı! Gallave mi giyeceksin, yoksa Fistan mı? Ne giyersen giy ama bunu sosyal medyada yayınlamanın ne anlamı var anlamış değilim. Bu neye benzer biliyor musunuz? Adamın birisi eczaneye gidip, ulu orta eczacıdan prezervatif istemiş. Eczacı onu yanına çağırıp, “Bak kardeşim, bu öyle ulu orta istenecek bir şey değil. Kulağa eğilerek söylenip, istenecek bir şey” deyince, adam aynı patavatsızlığına devam ederek, “Eczacı kardeş, ben kulağa değil y..........a istirem” demiş! Bilmem anlatabildim mi? Bu tür ibadet, ziyaret, giyim, kuşam işleri özeldir, toplumla paylaşılmaz, öyle değil mi Sayın Rektör? Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR