ALLAH AŞKINA YAPMAYIN BEYLER

 Hayatımın  hiçbir döneminde haksızlık  karşısında  susmadığımı  beni tanıyan herkes bilir. Zaten başıma ne geldiyse bu yüzden geldi. Toplumdaki arsızlar, hayasızlar, şerefsizler düzgün insanlardan sayıca fazla olduklarından onların sesi çok çıkıyor. Düzgün insanlar sessiz kaldıklarından haklı da olsalar kimseye dertlerini anlatamazlar bu ülkede. Yaşam biçimimi gören insanların genellikle hayrete düşmelerinin nedeni,  yaşadığım özel hayatla, yaptığım işlere bakıldığında ortaya ciddi anlamda bir tezat çıkmaktadır.

Bunun nedeni toplumdaki dinozorlara karşı mücadele ederken takındığım tavırdır. İnsanlar o tavrımı gördüklerinde sanki tüm yaşam biçimim buymuş gibi değerlendirdiklerinden özel hayatımdaki sadeliği gördüklerinde adeta şok  oluyorlar . İnsanları sert ve haşin davranmaya mecbur kılan etkenlerin başında muhataplarının  davranışları olduğunu unutmamak gerekir. Bu yazdıklarımı yazma nedenim kendimi anlatma derdim falan değil, asıl yazacak olduğum iki konuyla ilgili bir giriş yazısı olması bakımından bu ayrıntıyı verme gereği duydum.

 Bugünkü köşe yazımda iki konuya girmek istiyorum bunlardan birincisi Büyükşehir  Belediyesi'nde yaşanan son olaylarla ilgili bir meslektaşımın yazdığı köşe yazısına cevap verme gereği  duyduğumdan bu konuyu  ele alacağım. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bu şehirde değer verdiğim birkaç gazeteciden birisi de Hayati Kaynar kardeşimdir.  Yazdığı köşe yazısında bazı konuları  yanlış bildiğini veya  kendisine yanlış bilgi verildiği için yanlış yazdığını düşünmekteyim. Önceki gün yazdığı köşe yazısında cezaevinde tutuklu bulunan M.T. nin yazdığı mektubun Kenan Şara'ya gittiğinden bahsetmiş. Şara ya giden mektup olduğu doğru ancak o mektubun aslı mı yoksa  Uğur Dündar'a gönderilen mektubun fotokopisi mi? Ayrıca  mektubun Kenan Şara'ya kimler tarafından aslının fotokopisi çekildikten sonra ulaştırıldığı da cezaevi yönetimi ve cumhuriyet savcılığı tarafından incelenmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda öngörülerim ve duyumlarım var ancak şimdilik yazmayacağım. Değerli  meslektaşımın  yazdığı yazıda belirttiği hususların bir çoğu kendisine farklı ve yanlış iletilmiş. Kenan Şara'ya giden bir şikayet mektubu yok, Uğur Dündara'a yazılan mektubun fotokopisi gitmiştir. Diğer konulara daha sonra daha detaylı gireceğim, ayrıca mezarlıktan çıkarılan flaş bellekleri inceleme fırsatım oldu bir gece sahura kadar onları seyrettim zamanı gelince onu da anlatacağım.

Gelelim ikinci  ve asıl konumuza;  Gazetecilik mesleğini  nasıl yaptığımı ve herkese ne kadar mesafeli durduğumu bu şehirde yaşayan insanlar iyi bilirler. Dün beni KESK Başkanı Müşfik Veysel Erdoğan aradı ve gazetenin mailine bir haber attıklarını söyledi. Konuyla bizzat ilgilenmemi söyleyince olayın ne olduğunu araştırma gereği duydum.

Konu DSİ Bölge Müdürlüğü'nde bir şube müdürünün orada çalışan bir kadın mühendise dayak atması olayı idi. DSİ Bölge Müdürü'nü ve ilgili şube müdürünü aradım. Olayın basına yansıtıldığının tam aksine bir durum olduğunu öğrenince doğrusu  çok üzüldüm.  “Dayak  atmaya yeltendi “denen arkadaşımızla yaptığım görüşmede asla böyle bir  şeyin söz konusu olmadığını, tam aksine bayanın kendisine hakaret ettiğini  ve bunun üzerine sinirlendiğini ama personelin  araya girmesi soncu ona söylemek istediği sözleri dahi söyleyemediğini ifade etti. Kaldı ki bayan  bu olayın ardından bir ay heyet raporu alarak  izne ayrılıyor, izinden döndükten sonra böyle bir basın beyanatı verme gereği duyuyor. Olayın aslının çalışmak istemeyen personeli çalışmaya zorlayan idareye karşı takınılan tavrın dışında bir şey olmadığını açıkça ortada.

Ben biraz olsun kamu kurumlarını  tanırım. Hele hele DSİ ağabeymin çalıştığı bir kurum olması hasebiyle adeta kendi iş yerim gibi bildiğim bir kurumdur. Orada olan bir yanlışlık anında bana gelir ve ben de derhal gereğini yaparım. Ancak gerek şu anda kurumun başında bulunan Bölge Müdürü gerekse Müdür yardımcıları,  gerekse şube müdürlerinin bir çoğu yakından tanıdığım ve değer verdiğim kıymetli idareci arkadaşlardır. Bu insanlar işlerini yapmaktan başka bir şey düşünmeyen, dürüst, namuslu, şerefli, onurlu insanlar olduklarına şehadet ederim. Ancak bir yanlış yapmış olsalar anında yakalarına yapışacağımdan da kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın ama sırf siyaset uğruna bu insanları kimsenin yıpratmasına asla göz yummayacağımı da herkesin bilmesini istiyorum.

Sırf  sendikacılık uğruna insanları yıpratmak isteyenlere sadece şunu söylüyorum; Arkadaşlar Allah rızası için insanları yıpratmak adına veya  siyasi düşüncenizden olmadıkları için onları bu şekilde yıpratma  girişimlerinde bulunmayın. Ben sizlerin haklı olacağınız her davada sonuna kadar sizinle birlikte olacağımdan en ufak şüpheniz olmasın ancak sadece ve sadece çalışmamak için veya sendikacılık yapacağız diye bu insanları yıpratmaya kalkarsanız işte orada sonuna kadar karşınızda olurum. Herkesi sağduyulu ve dürüst olmaya davet ederek sözlerime son veriyorum.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR