25 KURUŞA ŞÖFOR MAHALLİ DÖNEMİ BİTTİ

      Gazeteyi ilk kurduğumuzda slogan olarak 25 kuruşa şoför mahalli dönemi bitti demiştik. Bu slogan da bir hayli sevilmişti… Neden böyle söylemiştik? Çünkü DENGE gazetesinin kurulduğu gün olan 2008 yılının Ocak ayına kadar bu şehirde bir kaç gazatacı toplumu kafalarına göre şekillendirip, rahatlıkla doğruyu yalan, yalanı da doğru olarak haber yapabiliyorlardı. Biz de bu durumdan ziyadesiyle rahatsız olduğumuz için bu gazeteyi kurmaya karar vermiştik. Allah’a binlerce kez şükürler olsun ki iyiki kurduk gazeteyi; şimdi kimse kafasına göre yazıp çizemiyor. Ama zaman zaman eski alışkanlıklarından vaz geçemeyen bazı zevat belgeleri görmeden kafalarına göre toplumu yönlendirmeye çalışmaları yaptıkları işi ne kadar ciddiyetten uzak ve belgeye dayanmaksızın yaptıklarının açık delili olarak ortaya çıkmaktadır. Bir önceki günkü yazımda da belirttiğim gibi bazıları eski alışkanlıklarından vaz geçemedikleri için evrak, belge, şahit olmaksızın kafalarına göre yazıp çiziyorlar. Şayet biz belgeleri bulup gerçekleri ortaya koymasak toplum da bunların yazdıklarını doğru zannedecek.

     Gelelim konumuza veya konularımıza. Arkadaşın biri dün yine köşesinde bizi misafir etmiş. Sağolsun, varolsun, iyi de etmiş.  Zira toplum gerçekleri tüm delilleri ve şahitleri ile bilmeli. Bu, toplumun en doğal hakkıdır. Arkadaşımıza bu minvalde yazmasını tavsiye ediyoruz, hatta dilerce bağlı olduğu grubun TV sine çıkıp tartışmaya da hazır olduğumu buradan ifade etmek isterim. Arkadaşımız köşe yazısında bizi karanlık ilişkilerİn adamı ilan etmiş. Bir önceki yazısında da şantajcı ilan etmiş, normalde bu iki ifade de suçtur mahkemeye gitsek ceza alır ama biz işimizi buradan halletmeyi tercih edip mahkemeye gitme yolunu seçmeyeceğiz. Bu da bizden ona centilmenlik armağanı olsun. Ama bir şartla; aynı minvalde yazmaya devam etmeli, zira toplum her şeyi tüm detayları ile öğrenmeli.

     Arkadaşımızın yazısında üç dört konu var. Konulardan biri, benim Harun Çelik’le birlikte Türk Kızılayı Samsun Şubesi’ne yönelik kurduğumuz kumpas ve bu insanların beraat etmeleri yönünde. Köşesine bizi taşıyan arkadaş bizim gibi yedi tane meslek icra edip gazetecilik mesleğine sonradan girmeyen, ömrü hayatı boyunca bu işten ekmek yiyip başka iş yapmayan bir arkadaş olmasına rağmen, Türk Kızılayı Samsun Şubesi ile İlgili yapılan haberler sonucunda açılan dava, Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/267 esas sayılı dosyası olup bu dava 13/2012 tarihinde karar bağlanmış ve sanıklar gerçeğe aykırı belge düzenleme suçlarından her biri ayrı ayrı 5’er ay hapis cezası ile 500’er lira para cezası almışlar, yine sanıklar, Çarşamba ilçe merkezinde bulunan gayrimenkulün kiraya verilmesi olayında her biri ayrı ayrı 6 ay 7 gün hapis cezası ile 500’er lira para cezalarına çarptırılmışlardır. Ancak daha önce sabıkaları olmaması nedeniyle hükmün açıklanması geriye bırakılmış. Yani beraat etmemişler… Sadece ihaleye fesat kısmından beraat etmişler, geriye kalan suçlardan ceza almışlar.

       Şimdi bu haberleri yapan veya köşelerinde yazan arkadaşlara soruyorum; elinizde hangi belge vardı da beraat ettiler dediniz? Mahkeme kararı sizce belge değil mi? Yoksa siz kafanızda verdiğiniz hükümleri mahkeme kararları mı sayıyorsunuz? İnsan bir şeyi haber yaparken belgesiz nasıl yapar çok merak ediyorum. Bu kadar sorumsuzluk, bu kadar ard niyet nasıl olabilir bir türlü anlamış değilim.

      Gelelim Harun Çelik konusuna… Bu konuda şimdiye kadar defalarca yazmış olmama rağmen herkes muhatabını kendisi gibi zannettiğinden yazdıklarıma inanmayan arkadaşlara sadece tek sorum olacak; Harun Çelik benden ayrıldıktan sonra sizinle arkadaşlık yaptı mı, yapmadı mı? Yapmadı diyorsanız en son yazdığı kitabın tanıtım konuşmasında Canik Kültür Merkezi’nde bizzat zati aliniz konuşma yapıp aynı Harun Çelik’i övdünüz mü? Övmediniz mi?  Ayrıca Harun Çelik ile dünkü yazıyı okuyuncaya dek yaklaşık üç yıl konuşmamıştım. Ama mademki bu arkadaş bu kadar kötü, şimdi bizzat kendim arayıp yanıma çağırıp sonuna dek arkasında duracağımı da unutmasınlar. Birileri beni kendileri gibi dün yaptıklarını bugün inkâr edecek kadar korkak zannetmesinler. Harun Çelik Samsun’a ilk geldiğinden son noktasına kadar yaptıklarını buradan açık ve net bir biçimde yazdım. Ama bu adamın eşi, çocukları, abileri, anası, ablası tanıdığım, sevdiğim, evlerine gidip yemeklerini yediğim, evime davet edip misafir ettiğim ve sevdiğim bir aile. Bunu dün de söyledim, bugün de söylerim, yarın da hiç çekinmeden hem söylerim hem de adam gibi arkalarında dururum. Bu aile ki benİm en sıkıntılı günümde yanımda olmuş, benimle ağlamış, benimle gülmüş, ben de aynı şekilde onların sıkıntılı günlerinde yanlarında oldum; onlarla ağladım onlarla güldüm, bugünden sonra da onların yanında olacağımdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

    Harun Çelik’le yaklaşık üç yıldır görüşmemiş olmama rağmen, ağabeyleri Mehmet ve Turgut ağabey çocuklarımın düğününe gelmişler, benden hiç kopmamışlardır.  O aileyle ilgili konuşanları Harun Çelik’in en büyük ağabeyi olan Ahmet ağabeye havale ediyorum. O’nu tanıyan ne yapacağını da bilir.

      Cevdet Şahin konusuna gelince; ben kendisini tanırım, benimle olan ilişkisi tamamen insani boyutta bir ilişki olup, tanıdığım kadarı ile de hoş bir insandı. Hatta yurt dışına kaçtığını duyduğumda çok üzülmüştüm, bu konuyu da köşeme taşımıştım. Ben başkaları gibi karpuzu görüp hıyara kıç dönecek kadar dönek biri değilim, neyse adam gibi yazarım. Harun Çelik’in benim hangi sıkıntılarımı aştığını bu arkadaş söylerse çok mutlu olurum. Bunu ispat etmeyen namerttir, ahlaksızdır, müfteridir. İspat edilmesi halinde buradan ilan ediyorum bu şehri terk edip Of’taki köyüme gidip köy hayatı yaşayacağım, yok ispat edemez iseler aynı şekilde bu şehri terk etmeye hazır mıdırlar? Kaldı ki tam aksine, o dönemde bana kurulan kumpasta 2012 yılının 11 ayında bana yapılan operasyonda aleyhimde ifade veren bu arkadaş mı kumpasçı yoksa ben miyim kumpasçı siz karar verin.

    Gelelim Metro konusuna. Ben başkaları gibi her gün Galip Öztürkle ilgili haberler yapıp, ona Tweetler atıp O’na yalakalık yapmam. Gerektiğinde O’nun yanlışlarını eleştirip yapmaması gerekenleri yazarım. Gerektiğinde de Samsun’un ve ülkenin O’na olan ihtiyacını yazarım. İki hafta önceki yazımda Galip Öztürk yanlış yaptı çünkü Suat Kılıç bakanken O’nun bir dediğini iki etmiyordu. ne zaman ki adam makamdan düştü aleyhinde yazılar yazması onun gibi delikanlı birisine yakışmadı. Darlıkta necaset yiyip bollukta konuşulmaz demiştim. Dünkü köşe yazımda ise Galip Öztürk’ün bu ülke için lüzumlu bir işadamı olduğunu, O’nun ekonomik sıkıntıya girmesinin hem şehrimiz açısından hem de ülkemiz açısından zararlı olacağını belki de yüzbinlerce insanın bundan etkileneceğini yazdım. Bu arkadaşımız ömrü hayatında hiç böyle bir yazı yazabilmiş mi? Yoksa her yaptığı haberi anında Galip Öztürk’ün facebook’una mı atmış? Peki, aynı bu arkadaş Galip Öztürk’e pişmanlık ifadelerini yazan bir Cumhuriyet Savcısının attığı tweeti gazetesine gönderen Galip Öztürk’ün bu yazısını neden yayınlayamadı?

         Bu kadar detaydan sonra iki türlü sorum olacak; sorularımın ilk türü hakkımda yazı yazanlara olacak, ikinci türü ise ortaya olacak. Gerçi bir önceki yazdığım yazıda sorduğum sorulara cevap verilemedi ama biz yinede sorularımıza devam etmek durumundayız. Köşesine beni taşıyan arkadaşa sorularım şunlar: 1) Çalışmakta olduğunuz gazetenin patronlarının Feza Kolejleri ile uzaktan yakında ilgileri var mı? Şayet yok diyorsanız FETÖ kapsamında tutuklanan Yeşildal Hırdavat patronları ile aralarında bu okulla ilgili bir dava var mı?  Soru 2) Galip Öztürk’e pişmanlık ifadeleri içeren yazıyı gönderen ve daha sonra teslim olan savcının yazdığı mektubu gazeteniz neden yayınlamadı?   Soru4) Gazete patronlarınızın Kırgızistan’da işleri olduğu gerekçesi ile FETö ile ilgili haber yapmakta zorlandığınız iddia edilmekte, bu iddia doğru mu? Soru5) FETÖ kapsamında gözaltına alınan Cem Şenocak’la ilgili önce bankada 800 bin lira parası çıktı şeklinde haber yapıp ertesi günkü köşenizde bu doğru değil şeklinde yazı yazmanızın nedeni nedir? Soru6) Çalışmakta olduğunuz gazete ile ilgili Metro grubunda üst düzey bir yetkiliye gazeteyi falanca vekille falanca belediye başkanı satın almak istiyor dediniz mi? Bunun karşılığında da bir belediye başkanına tam aksini söyleyip Metro grubu gazeteyi satınalmak istiyor dediniz mi? Şayet dediyseniz bu iki grubu kızıştırıp gazetenin satılmasını mı istiyorsunuz? Soru7) Son üç yıldır gazetedeki yetkilerinizin kısıtlandığı için rahatsızlık duyduğunuz söylenmekte bu doğru mu? Soru 8) Bağlı olduğunuz grubun hastanesinin açılması esnasında bizzat benim size gönderdiğim mailde iddia edilen eksiklerin olmasına rağmen hastanenin açıldığı yönündeki iddiaları grubun patronunun akrabası olan eski vekil bana doğruladı; bu konuda ne diyorsunuz?

     Ortaya sorulacak sorulara gelince, sayfanın tamamı bitti, o soruları da başka bir yazıda sormak üzere… Hoşça kalınız.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
13 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR