ŞEHİR ADINA ÜZÜCÜ OLAYLAR

Gazetecilik mesleği tek işimiz olmadığından yoğun bir iş hayatımız oluyor. Bu yoğunluğun yanında gündeme göre köşe yazıları yazıyoruz. Şehrin gündemi yoğunsa haftada birkaç kez yazıyorum, şehrin gündemi yoğun değilse daha seyrek yazıyorum. Bu nedenle de yazı yazınca tek gündemle yetinmeyip en az iki konuya değinmeye çalışıyorum. Bugün de iki konuya değinmek istiyorum. Konularımızdan biri geçtiğimiz hafta meslektaşımız Recep Yazgan’ın yaşadığı talihsiz ters kelepçe olayı, ikincisi de hepimizin neden bu şehir sürekli geriye gidiyor serzenişiyle ilgili yaşadığım bir olay olacak. Yazının başında da dediğim gibi gazetecilik mesleği iş kollarımızdan sadece biri, asıl işimiz yap sat inşaat müteahhitliğidir. Bunun yanında kiraya verdiğimiz mülklerle ilgili takip, tadilat vs yanında başka işlerimiz de oluyor. Gazetecilik mesleğine başlama nedenimi beni tanıyan herkes bilir. 2007 yılında yaşadığımız şu meşhur A Takımı olayının ardından cezaevindeyken paramızla ilan veremedik, yaşadığımız haksızlıkları topluma anlatma fırsatı vermeyenlere karşı bu gazeteyi kurmaya karar verdik. İyi ki de verdik, hamdolsun pek çok haksızlığa karşı dimdik ayakta durduk, çok bedel ödesek de amacımıza ulaştık.

Recep Yazgan, bir dönem gazetemizde editör olarak çalışmış, dünya görüşü olarak birbirimize yakın düşüncelere sahip olmakla birlikte aynı mahallenin değil de komşu mahallenin fikir yapısında olan bir kardeşimiz. Yayın politikası olarak farklı davrandığımız, hatta zaman zaman karşı karşıya geldiğimiz bir arkadaşımızdır. Ancak kim olursa olsun haksızlığa uğrarsa dimdik yanında dururuz, asla eğilip bükülmeyiz. Geçtiğimiz hafta çarşamba günü annemin evinden çıkıp gazeteye giderken Bağdat Caddesinde kalabalık bir ortam gördüm, ne olduğunu sorunca Recep Yazgan’ın polisler tarafından tersten kelepçelenerek yere yatırılmak suretiyle karakola götürüldüğünü öğrenince Okan Çakır kardeşimizi aradım. Irmak Karakoluna gidiyoruz ağabey dedi. Anında İl Emniyet müdürünü aradım, olayı sordum, onun da haberi yokmuş, öğrenip döneyim dedi. Aradan yarım saat geçince tanımadığım bir numaradan asayiş şube müdürü aradı, olayı anlatmak istedi. Ama Recep Yazgan’ın polise mukavemette bulunduğu yönünde bir ifadesi olunca fevkalade canım sıkıldı. Kendisine bir hayli sitem ederek Recep Yazgan’ın bu yapıda biri olmadığını, meslek taassubu yaptığını, canımın çok sıkıldığını söyleyip telefonu kapattım. Bu arada olayın videoları da yayınlanınca Recep Yazgan’ın en ufak bir mukavemette bulunmadığı, sadece ben basınım demenin ötesinde en ufak bir mukavemetinin olmadığı ortaya çıktı. Ardından Ersan Aksu vekili aradım, il başkan yardımcısı meslektaşımız Adnan Arslan’ı aradım, Cemiyet Başkanı Yusuf Ziya Çakır’ı ve Mahmut Erdoğan’ı arayıp ilgilenmelerini istedim. Sağ olsunlar hepsi canla başla mücadele etti, özellikle Ersan Aksu vekilimize ve İl Başkanı Mehmet Köse’ye ilgi ve alakalarından dolayı teşekkür ediyorum. İl Emniyet müdürü sağ olsun daha sonra birkaç kez arayarak gereğini yapacağını söyledi ve nihayetinde akşam valilik polis memurunun açığa alındığını açıkladı. Vali beye de tavrından ötürü teşekkür ediyorum. Polis bizim polisimiz ancak sıkıntı şurada; eskiden polis okullarından ilk mezun olanlar doğu görevi yapardı, oralarda belli bir olgunluğa ulaşınca büyükşehirlere gelirlerdi. Şimdi mezun olanlar kura çekiyorlar, Türkiye’nin neresi olursa oraya tayin oluyorlar, gençler öfke kontrolü yapamayıp bu tür hatalar yaşıyorlar. Polis Meslek Yüksek Okullarında polis adaylarına öfke kontrolü noktasında ciddi anlamda dersler verilmeli, şayet veriliyorsa bu hatalar neden yapılıyor bunun araştırılıp polislere adaletin temsilcileri oldukları, vatandaşa suçlu muamelesi yapmamaları, suçun mahkemelerde tespit edildikten sonra vatandaşa suçlu gözüyle bakılması gerektiği anlatılmalı. Türkiye gündemine düşen böyle bir olayla şehrimizin anılması beni ziyadesiyle üzmüştür. Keşke yaşanmasaydı, yaşadığım şehir adına üzüldüm.

Bir ikinci üzüntümü de ifade ederek sözlerime son vermek istiyorum. Bindiğim aracın direksiyon kutusu arızalandı, tamirci kutuyu söküp bu işten anlayan ustaya bıraktı. Bir hafta bekledikten sonra kutunun milinin bozulduğunu, sipariş edilen milin uymadığını, başka bir kutu isteneceğini, aracın bir hafta daha kalması gerektiğini söyleyince; aracı toplayın verin sizden başka bir şey istemiyorum dedim ve aracı toplatıp aldım. Daha sonra aracı Çorum Sanayi Sitesinde bu işten anlayan birine yolladım. Cuma sabahı saat 8:30’da girdi, saat 12.30’da tamiri yapılıp çıktı. Sanırım Samsun neden kalkınamıyor diyen insanlara bu örnek yeterli. Bu şehir bu kafayla hiçbir yere gidemez diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR